Keyifli okumalar.
Oy vermeyi unutmayın lütfen.
Sevgili günlük,
Misafirlikten geldim az evvel ve karşılaştığım muamele hatrı sayılır bir güzellikteydi. Fakat bu da bende bazı düşüncelere sebep oldu. Önce mevye, kuruyemiş sonra kahve, hoş sohbet sonrasında da yemek geldi. Kalkmaya yeltendiğim her anda daha fazla oturmam için yapılan ısrarlar da servis edilen yiyecek, içecekler gibiydi.
Neyse düşüncelerimden söz ediyordum. Düşündüm de misafiriz biz de bu hayatta. Fakat hep bir şikayet hep bir memnuniyetsizlik vardı tavrımızda. Oysa misafir umduğunu değil bulduğunu yer derlerdi hep. Neden bulduğumuzla yetinemediğimizi düşündüm. Sanırım sahipleniyorduk. Haddinden çok bağlanıp haddinden fazla sahipleniyorduk bu hayatı.
Bunun sebebini de düşündüm ama bir sonuca varamayınca kaçtım hemen bunu düşünmekten. İnsanlar misafirliği bu coğrafya da çok değerli toplumsal bir gelenek olarak görüyor. Misafir baş tacı edilir, insan kendi evinde diken üzerinde olur. Her an misafiri memnun etme gayreti, her an hizmet etme çabası içinde bir ev sahibi olurlar. Bunun mahçubiyeti de misafiri sarar fakat oldukça da memnun kalır bu durumdan. Üstüne düşününce, bir yerde anlamsız, manasız gelirken bir yandan da inanılmaz kıymetli ve değerli bir şey gibi geliyor insana.
Sevgili günlük, konuyu dağıttım biraz. Dur toparlamaya çalışayım. Beni anlamanı zorlaştırmak istemem. Nihayetinde bende senin misafirin sayılırım ve gayet haddini aşan bir misafirlik yapıyorum kusuruma bakma.
Bu dünyada misafiriz diyordum. Evet, daha önce de beklentiler hakkında konuşmuştuk seninle. Sence misafirler de ev sahibinden bu ilgiyi alakayı beklediğinden mi bu misafirliği yapıyorlardı? Yani aslında bu beklentileri karşılanmasa o misafirliği tekrarlar mıydı? Bu biraz bencilce ve biraz da çıkarcı bir davranış değil mi?
Çünkü şöyle bir tavırda karekterimin derinliklerinden sesleniyor bana: " Ait hissetmediğim, değersizleştiğimi düşündüğüm yerde durmam." Sence de bu az evvel bahsettiğim şeyin kanıtı olmaz mı?
Kendimi rahatlattığım bir başka sesim de şöyle sesleniyor bana, "Ben de aynı değeri ve kıymeti kendi evimde onlara vereceğim, veririm."
İnsana ait binbir his bulunurmuş ve bunları sadece bir insan üzerinden yorumlamak çok saçma gelicek o yüzden şimdi burayı da es geçeceğim. Misafirliğe geri döneyim ben.
Bu deminden beri bahsettiğim misafirlikler gibi olmuyor tabi bütün misafirliklerim.
Hatta bu gittiğim misafirliklerin dışında da pek misafirliğe gitmeyi sevmiyorum. Ne zaman kalkmam gerektiğini, ne kadar oturmam gerektiğini düşünerek bulunduğum yerden uzaklaşıyorum ruhen. Bazen de çok mu konuştum, rahatsız mı ettim, yoksa şu an benim gitmemi bekliyorlar mı derken bulunduğum yerden nefret edercesine soğuyorum. Çok mu saçma, gereksiz şeylerle alakadar oluyorum bilmiyorum.Bu dünyada misafiriz. Böyle diyip duruyorum, affet ama takıldım ben bu konuya. Gelip geçiciyiz en nihayetinde. Peki ev sahibini rahatsız ediyor muyum? Bunu daha çok düşünmem gerek sanırım. Hani az evvel ruhen uzaklaşıyorum bulunduğum misafirlikten dedim ya hani. Heh işte bu dünya misafirhanesinde de bazen buraya ait değilim, bu zaman bu devir benim bulunmam gereken zaman değil diyorum ve sırf bunu düşündüğüm için bile ev sahibini gücendiriyor olabilirim.
Sana iyisimi biraz da bir ev sahipliği anımı anlatayım. Bu anım durmadan aklıma geldi durdu sana bunları anlatırken.
Çok sevdiğim, değer verdiğim bir arkadaşım şehir dışından misafirliğime gelecekti. Geldi de. Az evvel bahsini ettiğim ilk misafirlik gibi bir muamelede bulundum. Kendi yatağımı verdim. İlgi alaka her şeyde oldukça dikkat ederek davranıyordum. Şöyle bir sorun vardı bu arkadaş sanırım kendisini benden daha değerli görüyordu ki sabahın 7sinde beni uyandırıyor, "kahvaltı yapmam gerek. Kalk kahvaltı hazırla" diyordu. Her ne kadar itici ve rahatsız edici gelse de ses etmiyor, dediğini yapıyordum. Bir kaç saat geçmeden sohbetin ortasında "kalkta bir çay hazırla" diyordu. Tamam benim, onun bunu söylemesine lüzum kalmadan yapmam gerekirdi fakat evde bir ikimiz vardık ve ona sürekli evinmiş gibi rahat et diyerek rahatlık ruhsatını teslim etmiştim. Kalkıp kendi çayını hazırlaması daha hoş bir ortam sağlanmış olmaz mıydı?
Yemek hazırlardım, öncelikle sorardım. Ne yersin diye. Farketmez cevabını verirdi fakat önerdiğim tüm yemeklere bir kulp bulurdu. Patlican yemiyorum, makarna karnımı şişiriyor, biber yemekte olmasın, soğan çok pişmesin vs.
Misafirimi kovmama çok az bir zaman kalmıştı. Kendi evimde kendimi ait hissetmediğim bir yerde bulmuştum kendimi.
Bir sonraki gün yine beni aynı saatte uyandırdı. Kahvaltı yapmamı söyledi. Uykumu alamadığımı söyledim, kalkıp kendisi için bir şeyler hazırlamasını söyledim.
Çıkıp gitmiş çarşıda kahvaltı yapmış. Öğlene doğru geldi eve. Bu arada da haber vermediği içinde, bir şeyler yiyebilmek için onu bekliyordum. Aç kaldığımla kaldım.
Ben gidiyorum, bu kadar misafirlik yeter demesini bekler oldum anlayacağın sevgili günlük.
Düşünüyorum da biz de bu bana misafir olan arkadaşım gibi değil miyiz bu dünya misafirhanesinde.
Bak şimdi, bir şey daha geldi aklıma. Bir gün bu sefer de ben şehirdışı misafirliğindeyim. Benim yaptığım gibi kimse bana yatağını vermedi. Hata yapmışım dedim hatta o gün kendim için. Sabah uyanırım, kimse uyanmamış olur. Sesimi etmem beklerim herkes uyanır fakat kimse zahmete girip de kahvaltı hazırlamaya yeltenmezdi. Kahvaltımızı öğlene doğru anca yapabilirdik. Düzenleri böyle diye ses etmezdim. Davet edilip misafir olarak gelmiş olduğum yerde bir anda herkesin bir işi çıkar evin içinde bir başıma kalırdım. Hala burada ne işim var benim diye kendime kızardım. Ben gidiyorum, biletimi keseceğim dediğimde ise gönül koyuyorlar, biz de sana hayatta misafirliğe gelmeyiz diye tehtid ediyorlardı. Hangi halin hissine tutunmam gerektiğini bilmediğim bir arafta iğrenç bir misafirlik yaşamaktaydım.
Sevgili günlük bunca düşüncenin sonunda sanırım şunda karar kılacağım.
"Kendime ait bir mağara oluşturmalıyım ve kimseyi davet etmemeli ve kimseye de gitmemeliyim."
Bunun için bana kızacağını hissediyorum fakat sen söyle. Bu yapmayı düşündüğüm şey, içinden çıkamadığım ve kendimi dahi beğenemediğim bu konu hakkında, toplumun bu kıymetli olgusuna savaş açmak değil kaçmak belki.Hem insanın böyle bir mağaraya sahip olması bile büyük bir lüks olmaz mı?
Bana sorarsan,
ya razı geleceğiz ve çok fazla hissiyatı içine barındırmadan, her iki taraf (ev sahibi-misafir) sorumluluk, görevmiş gibi düşünecek. Bunu yaparken de kendi çıkarları ve hislerinden arınmış bir şekilde sadece rıza-ı ilahiyi gözeterek yapacak.
Ya da tamamen benim yapmayı plandığım gibi mağarasını oluşturup orada herkesten sıyrılacak.Hatta bak şimdilik seninle olan misafirliğimi de bitiriyorum. Hatta bak sana hadsizlik yapayım belki de sen misafirimsindir. Kim bilir.
Bu dünya bir misafirhanedir. İhtiyacımız olanı toplayıp gidelim. Dikkat edelim kefene girmeyenler bizimle birlikte gelmeyeceklerle meşkul olup da ziyanda olmayalım.
Görüşmek üzere...
***
Misafirlikle ilgili burada derin, felsefik çıkarım ve önermelerde bulundum. Bir kaç yola ayrılan kesişim noktalarından hangisi karlı ve mantıklı sizce.
Misafirlik hakkında sizin düşünceleriniz neler?
1- Misafirliği/misafirleri seviyor musunuz?
2- Hikayede geçen ilk misafir arkadaşın davranışları hakkında ne düşünüyorsunuz?
3- Ana karakterin çıkmış olduğu şehirdışı misafirliğinde siz olsaydınız ne yapardınız?
Bugünlük de bu kadar. Bu serüvende hep beraber olmak ve birlikte büyümek umuduyla... Kendinize çok iyi bakın. Yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Günlük ve Ben
General FictionHangi hayatın rengi bir başkasının gökkuşağını kirletebilirdi ki? Yalanlar, yaralar, keder ve birazcık mutluluktan ibaret ruh ve onu taşıyan ceset! Kim kaldırabilirdi ki yere aşık olanı? *** Hayatın kendi içinden, tüm problemlerden ve arayışlardan...