Çöl Eleyen Yüreğim

113 31 72
                                    


Ey nâzende gufte, ey sevgili günlük!

Kusuruma bakma bir süre seni aksatmış bulundum. Bunun için bana dilediğini söylemekte özgürsün. Fakat inanmalısın ki ve bilmelisin ki başka kapıları aşındırmış olduğum için ya da senden bir kaçış olarak değil bu aramıza giren zaman. Endişe etme çok kısa zamanda sana kendimi affetireceğim. Bunun için emek vereceğim.

Neyse işte, kusuruma bakma zaten kusura bakılacak çok şey paylaşacağım seninle. Hatta bana en çok da bu yüklerimi biriktirişimden kızacaksın.  Hatırlarsan en son sana Alp'ten bahsetmiştim ve o konuda yarım bıraktığım bir konuyu tamamlayacaktım fakat bundan vazgeçtim. O hikayeyi yarım bırakmak çok daha doğru olacak. Çünkü bugün seninle başka başka sohbetlere girmeliyiz. Buna çok ihtiyaç duyuyorum...

Garip bir hal içerisindeyim. Hani sana hep derdim ya gitmek istiyorum, kaçmak arzusu benim yakamı bırakmıyor diye. Şimdi öyle bir sürgün hikayesi yaşıyorum ki beni benden sürgün etti. Kılımı kıpırdatmak ve hiçbir yere gitmek istemiyorum. Ne tuhaf şey değil mi sevgili günlük, insanların olmadıkları gibi görünmeye çalışmaları. Ne garip buna kendileri dahi inanmadığı halde bizlerin buna inanmasını beklemesi!

Çok zor değil sevgili günlük! Çok zor olmamalı, bir insanın bir insan için mutlu olması, gerçekten onun için hoşnut olması bu kadar zor olmamalı.  Erkek çocuğu olunca kıskançlık pazarlığı yapan kadınlar, çocukları olmayanların gözlerinin içine içine bakıp

"ahh! İnşallah sana da nasip olur. Bu muazzam duyguyu sen de tadarsın."

Ne kadar iğrenç ne kadar da mide bulandırıcı değil mi? Ne kadar da riyakarlık kokan ne kadar pislik barındıran bir söz değil mi? Dua süsüyle acıya tuz vuran, ne kadar da münafıkane bir kelam değil mi?

"Görüyor musun makineyi? Bu öle her arabaya benzemez! Bunun cantları çelik,  motoru canavar! Bilmem kaç bin paraya aldım bunu. Eee Allah emeklerimizin karşılığını verdi. Beğendin değil mi? İnşallah sen de emeklerinin karşılığını alırsın!"

Peki ya bu sevgili günlük! Bu nedir? Yani bunu söylediği kişi emek vermiyor mu? Allah onu unutmuş mu? Bu mudur şükür? Ne kadar da ettin kemikten insanlar! Ne kadar da dünya kokan kelamlar değil mi?

Ama biliyor musun sana hayatımda asla  unutamayacağımı anlatayım.

Muhammed ile birlikte biz okulda yapabileceklerimizi yaptık kabımıza sığmadık. İki sene geçti bu böyle... Artık üniversiteli olmuştuk. Çemberimiz büyümüştü. Başka hikayeler başka hayatlar ve başka başka dertlere dokunmak arzumuzda davamız da çevremizle birlikte büyümüştü. Farklı şehirlerdeydik fakat davamız birdi. Yolumuza devam edecektik. Öyle anlaşmıştık...

Bir gün üniversitede oluşturduğum çevre ile bulunduğumuz şehrin fakir mahallelerini gezdik. Orada ihtiyaç sahibi aileler araştırdık. Bulduklarımızı listeledik. Daha sonra kendi aramızda topladığımız üç beş kuruşla market alışverişi yapıp evlere erzak yardımı yapıyorduk...

Bir eve girdik, Fatma teyze,  minicik bir evde minicik bedeniyle tek başına yaşıyordu. Getirdiğimiz erzaklar için çok mutlu oldu. Hatta öyle  mutlu oldu ki ülkemin coğrafyasından daha çok kırışığa sahip olan bu teyzenin gülümsemesi o küçücük yuvayı cennet bahçesine çevirdi...

Sonra başladı bize hikayesini anlatmaya. Tabi bizim de aptalca sorularımız buna sebep olmuş olabilir sevgili günlük. Hani iyilik yapmışız ya sözde. Bize sanki hikayesini anlat malıymış gibi... Çocukların yok mu? Neden tek yaşıyorsun? Ne zamandan beri buradasın? gibi iğrenç sorular işte. Biz de böyle böyle ahmak-lığımızı üzerimizden atabildik sevgili günlük. Kusuruma bakma. Yukarıda kızdığım kişiler gibi değildi bizim bu halimiz. Bizimki tamamen toyluk, hamlık. 

Sevgili Günlük ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin