Sevgili günlük,Ben bu satırları sana yazmaya ve seni dost edindiğimden bu yana oldukça zaman geçti. Çok şey paylaştık. Kahrımı çektin ama artık seninle yavaş yavaş konuşmalarımızın sonuna gelmek üzereyiz.
Bunun sebebi, seninle artık konuşmak istemediğim değil. Artık konuşmayı bırakıp bazı şeyleri yapmanın ve belki de bazı şeylere veda etmenin vakti geldiği içindir. Bana burada verdikleri ilaçlar artık beni olduğumdan daha akıllı yapacak. Delirmeyi korkunç bulsalarda bence yaşamadığı halde sadece vakit geçirenlerin daha korkunç bir halde olduklarını bilmelerini isterdim.
Verdikleri ilaçları başlarda dilimin altında tutuyor daha sonra onları ilk fırsatta toz haline getirip yok ediyordum. Fakat tahlillerimden anlamış olmalılar ki ilaçlarımı kullanmadığımı, aslında onları hiç yutmadığımı anladılar. Tam kontrol etmeden beni rahat bırakmıyorlar.
Evet sevgili günlük. Bildiğin deliler hastanesindeyiz. Diğer adıyla tımarhane... Aslına bakarsan hapiste olanlara değil de burada kalanlara kader mahkumu demeleri gerekir...
Biri var mesela sürekli olarak, "Oldu olacak. Oldu olacak." deyip duruyor. Başka hiç bir şey söylemeyen bu adamın hikayesini çok merak ediyorum. Aklımı kaçırıyorum meraktan sevgili günlük. Bu merak o kadar beni zorladı ki onun hikayesini kendim uydurdum. Çok beğenmedim ama inandım sevgili günlük...
Bu adam işi gücü yerinde gayet zengin adammış vakti zamanında. Hayatında hiç başarısızlık yaşamamış. Güzel de bir eşi var. Bir oğlu ve bir kızı varmış. Güzel günler geçip giderken bir anda tüm mal varlığını kaybetmiş. Varlığın tahtımdan yokluğun koynuna düşmüş. Önce karısı boşanmıştır bundan. Başka birini bulmuştur. Oğlu desen kendinden başkasını düşünmez hayırsızın tekiymiş mesela. Kızı desen alıştığı o ortamlardan kopmamak için zengin başka bir adamla evlenmiş olan annesiyle gitmiştir. Bu adam bir lokma ekmek bulamayacak hale gelmiş. Sonra bir gazete haberine rast gelmiş. Bu gazatede şunlar yazıyormuş... " Başarılı olmak isteyenlerin yapması gereken 10 şey"
O vakit bu vakittir bu adam 'Oldu olacak' deyip durmuş...
Nasıl? Çok saçma değil mi? Evet öyle ama sevgili günlük, sence hayat çok mu mantıklı hareket ediyor? Çok mu beklenen şeyler oluyor? HAYIR!
Asla öyle olmuyor. Hayat olabildiğince saçma sevgili günlük.
Bak şimdi benim burada olmamın tek bir nedeni olamaz. Bir çok şey ile birikmişlik vardır... Ama nihayetinde ne olursa olsun burada olmam çok saçma değil mi?
Saçma sevgili günlük.
Hayatın kendisi saçma. Gelip geçici hevesler uğruna verilen emekler, ölümün boynumuzdan öpeceğini bile bile yaşamın koynuna girmeler, kursağımızda birikmişlere rağmen tekrar tekrar hayaller kurmalar, hatta takati kalmamış ruhumuzla bahar bekleyen haller... Hepsi saçmalığın daniskası. Dik alası.Yaşamak denen bu savaşın, yorgun bir ceset ve delik deşik bir hayal heybesinden ibaret olduğunu anlamak için delirmek gerekiyordu. Delirdim! Hepsi bu.
Bir daha sevemem dedim ya niye dedim sanıyorsun. Denemedim mi sanıyorsun. Çabalamadım mı sanıyorsun. Ben açacağım bahçe aramaktan da doğru bahar vaktini beklemekten de yoruldum. Çürüdüm, kurudum...
Bir keresinde bir çocuk gördüm. Üstü başı yırtılmış. Yüzünde isler, lekeler, kirler vardı. Çok olmuş yıkanmayalı belli... Sokakta kalıyordu anladığım kadarıyla. Sevgili günlük, o kadar güzel gülüyordu ki bunu tarif etmemin imkanı yok. Yavru bir kedi görmüş tutmuş onunla oynuyor. Onu seviyor, kucağına alıyordu. Nasıl mutlu anlatamam. İşte bu çok saçma sevgili günlük. Bu çocuğun bu halde bırakan bir anne babasının olması çok saçma. Yoksa da sahipsiz bırakılması çok saçma.
Oysa yeryüzünde çocuk gülümsemesi kadar güzel bir şiir, vecize yoktur. En büyük aşklar sevdalar o gülümseme kadar sıcak değildir. Çocukların bu yeryüzünde en çok üzülen varlıklar olması çok saçma sevgili günlük...
Bir arkadaşım vardı. Uzun bir ilişkisinden sonra ciddi bir süre ayrılık acısı çekti. Aylarca ona gelen taliplerini reddetti. Kimseyle gönül bağı kuramayacağını söyledi. Öyle de yaptı.
Sürekli olarak sevdiğiyle anılarını düşünüp her gece ağladı. Güzel anılarını bana anlattı. İç çekti. Rahatsız olduğu, kavga ettiği anılarını da anlatırken aynı özlemi ve üzüntüyü yaşıyordu. Geri dönemiyordu. Geri dönen de olmadı.
Sonra bir gün biri çıktı karşısına. Hani insanın hayalinde çizdiği bir profil vardır ya işte karşısına çıkan kişi de böyle biriydi. Kafasına yatar gibi oldu. Denemeye çalıştı. Sevmeye çalıştı. Geçmişinin üstünü örtüp yeni bir başlangıç yapmak istedi.
Yeni bir bahar, yeni bir cemre düşecekti gönlüne. Bu umutla yola girdi. Başlarda bu umut tüm karanlıkları aydınlatır sanıyordu ama sonra fark ettiği korkunç bir şey oldu.
Kavga ederken geçmişin izlerini taşıyan sözler ediyor. Mutlu olurken geçmişin mutluluğunu taşıyordu gülümsemelerine. Özlemlerine, hüzünlerine... Binbir hissi de geçmişten geliyordu.
Çok saçma dedi! Çok saçma diye bağırdı bana bu farkındalığını anlatırken. Geçmişim varken yeni olan hiçbir şey tam anlamıyla yeni olamaz. Öyle ya da böyle izlerini taşıyacak. Ben bunu bilerek yaşayacağım hiçbir şeye sadık olamam dedi.
Çok saçma diye bağırdım ona.
Çok saçma! Bu söylediklerin ve kendini bunlara inandırman çok saçma. Beni dinlemedi. Çekip gitti.
Giderken de şu sözleri söyledi."Yalancı bir cemrede açmış çiçek hiçbir arıya öz olmaz, güzel kokmaz. Koksa da bu sadece zehirlemek içindir."
....
Şimdilik hoşçakal sevgili günlük... Seninle birkaç gün daha geçireceğiz... Allahaısmarladık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Günlük ve Ben
General FictionHangi hayatın rengi bir başkasının gökkuşağını kirletebilirdi ki? Yalanlar, yaralar, keder ve birazcık mutluluktan ibaret ruh ve onu taşıyan ceset! Kim kaldırabilirdi ki yere aşık olanı? *** Hayatın kendi içinden, tüm problemlerden ve arayışlardan...