Ölüm Bir Vasıtadır

399 264 177
                                    

Sevgili günlük,

Nasılsın, iyi olmanı temenni ediyorum. İyi olmanın nasıl mümkün olunabileceğini pek de hatırlamadığım halde senin iyi olmanı ve bir yerlerde henüz iyi hisseden birilerinin varlığını bilmek ihtiyacı duyuyorum. Kusuruma bakma yine karamsar, yine iç karartan konuşmalarıma başladım sanırım. Bugün seninle konuşmak istediğim şey aslına bakarsan hem karamsarlıkları hem de güzel hayalleri bu hayatta noktalayan bir gerçek. Hayatın bir yerden sonra son bulacağı gerçeği. Ölüm.

Şimdi diyeceksin ki ağzını hayra aç. Ölüm hayırsız bir şeymiş gibi. Sahi neden her ölümden söz edildiğinde insanlar bu cümleyi kullanırlar?
Ölüm hayırsız bir şey mi sevgili günlük? Yani düşünüyorum da doğum olunca, hayırlı olsun! Ölüm olunca başın sağolsun.

Şimdi bazı doğumların pek de hayırlı olmadığını yaşayarak keşfettik. Öyle değil mi? Bunca savaş, bunca dökülen kan ve bunca aldatmaya sebebiyet verenlerde, hayırlı olsun diye kutlanan o doğumlardan gelmedi mi? Oysa ölüm öbür dünyaya bir doğum baktığın zaman. Asıl hayırlı olması gereken ölüm değil mi?

Yani bak şöyle açıklayayım sana. Kötü bir insan var ve yaşarken yapabileceği bütün berbatlıkları yapmış. Ölünce cezalandırılacak ve bu hayırlı bir sonuç olacak. Diğer taraftan düşünelim. Hayatı boyunca kendisini iyiliğe ve güzelliğe adamış bir insan. Ölünce mükafatlandırılacak. Bu da hayırlı bir sonuç. Çünkü yaşarken sahip olamayacaklarına ölümün getirdiği özgürlükle sahip olacak ve bu dert dolu, zindan hayattan sıyrılacak. Bana sorarsan ölümün böyle yorumlanması gerekir.

İnsanlar ölümün varlığından ve yaşamın bir gün son bulma fikrinden inanılmaz derecede şaşırtıcı bir şekilde kaçıyor ve bunu düşüncelerinde bile barındırmamaya gayret ediyor. Acaba kalplerini açsak, içine bakabilsek gerçek korkunun ölüm olmadığını görebilir miydik? Bana soracak olursan bunca insan ölümden değil, ölümün sonrasında başına geleceklerden korkuyor. Bu dünyayı anne karnı gibi düşünürsek ölüm ancak bir doğum olabilir hakikatte.

Tuhaf, çok tuhaf sevgili günlük. Bir gün gerçekleşeceğinden zerre şüphemizin olmadığı böyle bir konuya bu kadar kendimizi yabancılaştırmak ve uzaklaştırmak neyi kazandırıyor ki bizlere. Oysa her an gelecek ve bizi, tüm o savaşını verdiğimiz yaşamdan koparıp başka bir diyara, başka bir memlekete yolcu edecek. Bu yolculuk için hazırlanmak ve her an ölecekmiş gibi yaşamak, yaşamayı daha lezzetli kılmazmıydı?

Şunu söylüyorum. Sevdiklerimize her sarıldığımızda son kez sarılırmışçasına sarılmak. Dert ettiğimiz, üzüldüğümüz hatta kahrolduğumuz onca şeyin ölümle son bulabiliceğini bilerek bunlardan sıyrılmak. Sahip olamadıklarımıza değil sahip olduklarımızla idare edip, bu misafirhanede konaklamak huzuru ve mutluluğuyla yaşamak. Ahh cancazım, ne desem boş aslına bakarsan. Bakma bana sen. Ben de riyakarın önde gideniyim bu konuda. Hazır mısın diye sorsan cevabım yok. Doydun mu yaşamaya desen cevabık yok. Madem bunca şeyi düşündün ve buldun ve biliyorsun, neden bu anlattıkların gibi yaşamıyorsun desen bunun karşılığını verecek yüzüm yok.

Ama olsun. Ben yine de konuşacağım. Konuştukça akıllanmaya çalışacağım. Belki büsbütün elde edemicem tüm bu söylediklerimi ama büsbütün de terk etmeyeceğim. Yapmam gereken tam olarak bu olmalı. Ne kadar tahribat, o kadar da tamirat yapmam gerek.

Bak dinle, bugün sana madem ölümden söz ettim. Bununla da ilgili hikayemi anlatayım.

Bir gün evde oturken. Boş boş otururken demem daha doğru. Bir bağırma sesi geldi dış kapının ordan. Kız kardeşimdi. Ağlamaya başadı. Annemle ben aynı anda duyduk ve aynı anda fırladık olduğumuz yerden. Ne oldu acaba diye. Kapıya vardığımızda, benden bir küçük kardeşim merdivende iki büklüm uzanmış ağlıyor. Kız kardeşim ise dış kapanın ağzında bu görüntüden korkmuş o da ağlıyor. Biz başta kardeşim merdivenlerden düştü bir yerini kırdı falan sandık. Yeni de ameliyat olmuştu ve bu korku içten içe bize geri telafisi olmayan bir rahatsızlık olur mu diye endişelendirmişti.

Sevgili Günlük ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin