Çınar Ağacı Gölgesi

322 232 186
                                    

Bu bölümü ilk okuyucularımızdan olan ve desteğini eksik etmeyen BerfinKutluay1903 ithaf edilmiştir.

Oy vermeyi unutmayın lütfen ❤

Sevgili günlük,

Gel seninle bugün gidelim buralardan. Uzaklara gidelim, kimsenin bizi bulamayacağı, bulanların da tanımayacakları yerlere  gidelim. Heba olduğumuz bu çağa daha fazla katlanmak zorunda kalmayalım. Ayağımızın takıldığı ıslak bir kaldırım taşı, kafamızı vurduğumuz  duvarların olmadığı ve yetişen her şeyin kendiliğinden bitip çiçek verdiği yerlere gidelim.

Gel, etimizle, kemiğimizle, tüm ruhumuzla kendimize ait bir dünya inşaa edelim. Orada kavgaları, savaşları ve bahane bulmayı yasaklayalım. Orada papatyalar kokmaları için koparılmasın. Kelebeklere bir gün ömrü var gözüyle bakılmasın. Ne bileyim işte mesela pamuk şeker yemek için çocuk olmak gerekmesin. Oyuncaklar, çizgi filmler büyüyünce yasakmış gibi, utanılacak bir şeymiş gibi algılanmasın.
Yarış olmasın mesela, bir hayatı kovalarken bir başka hayatı ziyan etmeyelim kan ter içinde.

Sevgili günlük, ne kadar da uzaktaymış bu hayat. Yıllardır koşuyorum, yoruldum fakat hala yakalayamadım. Koşmaktan mecalim kalmadı! Hayatı yakaladığımda ona bir çift sözüm olacak. "Neden benden kaçıyorsun. Sana bir şey yapmayacağım." demek istiyorum. Arkasından baka kalmak ve nefes nefese bir halde onu yakalama hayalinde olmaktan çok sıkıldım artık. Ben artık ne şarkı dinlemek ne de şarkı söylemek istiyorum. Ben her şeyden sıyrılmak istiyorum sevgili günlük. Mecburiyetlerin, olmasını istediklerim ya da ne bileyim işte bu çağın ziyanı olmak istemiyorum. 

Biliyorum çok karamsar ve çok umutsuz buluyorsun beni şu anda. Ama söyle bana çok aydınlık bir yere gölge olan benmiyim? Gözlerimi kapatıp da güneşi inkar edenmiyim? Ya da sen söyle gülümseyelenlerin gözyaşlarını dökenmiyim?

Ne zaman bir insan başka bir insana sebepsiz yere selam verip gülümseyecek!  Ne zaman çocuklar iyi evlat olarak kabul görecek? Anne ve babalar ne zaman kendilerini yeterli görüp böbürlenmeyi bırakacak? Kan ne zaman bedenin içinde kalması gerektiği gibi kalacak? Bu dökülen kan, bu damlayan ter ve bu yorgunluk ne zaman bitecek?

Söyle bana sevgili günlük, kaçmak ve sana sözlerimin başında sözünü ettiğim hayatı arzulamak suç mu olacak? Biraz da hayat benim peşimden koşsun. Biraz da ben tavşan olayım. Kaplumbağa olmaktan sıkıldım. Diyeceksin ki o hikayede kazanan kaplunbağa. Fakat dersini almış bir tavşan bir daha aynı hatayı yapmaz ve bu sefer uykuya bitiş çizgisinin ardında dalar sevgili günlük. Bir kere kaybetmeye razıyım ben! Hep kaybetmekten iyidir değil mi?

Tamam tamam. Uzatıpta canını sıkmaya devam etmeceğim. Varsın bu söylediklerim cennet vaktime kalsın. Sabırsa anahtarım ben tamam olmak için elimden geleni sebatla yapmaya devam edeceğim. Kusura bakma. İstediklerimi öbür dünyaya ertelemekten başka çarem yok. Bu dünya en nihayetinde bir imtihan dünyası. Benim imtihanım da değiştirmek istediğim şeylerin altında ezilmek demek ki. Olsun sevgili günlük ben denemeye devam edeceğim. Etmem gerektiğine inanıyorum. Çünkü elimde tutunacak başka dal yok. Yanlış anlama sakın, bu seçim yapma şansım yok demek değil. Benim bu kalbimi taşıyabilecek başka bir dal yok demek istedim.

En çok neyi isterse insan onunla imtihan olurmuş derler. Bunun doğru olduğunu o kadar iyi biliyorum ki neyi çok istersem bunun bir bedeli olduğunu acı bir şekilde tadıyorum. Aslında bunun için şikayetçi değilim. Belki de istediğim şeyleri bende kıymetli hale getiren şey tam da budur. Sevgili günlük, ben bu hayatta hiç bir şeyi baba olmaktan çok istemedim. Hayatımın hatırlanabilecek en eski anılarına gittiğimde bile, baba olmanın hayalini kurup planlar yaptığımı görebiliyorum.

Mesela, çocuğum 7 yaşında çimenliklere bir gece vakti uzanmışız, yıldızları seyrediyoruz. Hayaller kuruyorum onunla. Sohbet ediyorum.

Mesela, lisede bir kavgaya bulaşmış, müdür odasında çocuğum için söylenenleri dinliyorum. Sonra müdürden müsaade istiyorum, çocuğumu alıp yalnız başımıza konuşuyoruz bu konuyu. Neler olduğunu ondan dinliyorum. Geri girdiğimiz müdür odasında yapılacak en ufak haksızlığa karşı sessizliğimi bozuyorum. Suçlu olduğunu düşündüğüm konularda da kendi sorumluluğunu alması ve bedelini kendisi ödemesi gerektiğini de bildiriyorum.

Mesela, ilk aşkını yaşadığı zaman döktüğü gözyaşları için mutlu oluyorum. Pişiyor, hamlıktan çıkıyor diyorum kendi kendime.

Mesela, hayalini kurduğum toplumun bir bireyi gibi onu yetiştiriyorum. İnsanlara gülümsüyor, selam veriyor. Çiçekten hediye olmadığını biliyor. Özür dilemenin onu eksiltmediğini, her şeyin esasen rahmet ve şefkat nazarıyla manası olduğunu ruhunda hissediyor. En önemlisi hiç bir şeyi insanlar için değil, Allah için yapıyor ve hepsine kendisinin ihtiyacı olduğu bilinciyle hareket ediyor. Örneğin bir yaşlı teyzenin karşıdan karşıya geçmesine yardım ederken, o yaşlı teyzenin buna ihtiyacı varmış diye değil, kendisinin bunu yapmaya ihtiyacı olduğu için yapıyor. İnsan kalabilmek için, kalbinin taze kalabilmesi için, rıza-ı ilahiye ulaşmak için yapıyor.

Karşılığını almadığımız hiç bir emek, devamlılık göstermez. Kimse para almayacağı birinin işinde çalışmayacağı gibi. Karşılığını insanlardan beklersek, değişiriz. Bir taktir, bir minnet, bir övgü, bir ün belki de bekleriz. Yalancılar ve iki yüzlüler hariç herkes karşılığını almayacağı şeyleri devam ettirmeyeceğini itiraf ederler. İşte ben çocuğumun karşılığını Allah'tan istemesini öğreteceğim.

Sevgili günlük, benim babam daha çocuk yaşta babasını kaybetti. Baba sevgisi, şefkati nedir pek tadamadı. Nasıl bir baba olunması gerektiği konusunda da bocaladığı çok oldu. Ama insan sadece doğrulardan değil, yanlışlardan  da bir şeyler öğrenir. Ben böyle bir baba olma isteğimi babamdan öğrendim işte. Aslına bakarsan benim böyle olmamda ki temel taş babamdır.

Doğrularıyla, yanlışlarıyla hayatımın kutbu babamdır. Çınar ağacıdır. Ağustos ayında, kavurucu sıcaklarda gölgedir. Sekiz kilitli kapıdır, güvendir. Darlığın bunaltıcığı havasında esen serin rüzgardır benim babam.

Kavgalarımdır, hem hayalim hem de kırıklıklarımdır. Hem dayanağım hem de çözmek istediğim prangalarımdır. Benim babam hem sevenim hem de başımı en son ne zaman okşadığını hatırlamadığımdır. Yokluğunda korkum, varlığında dağ kaldıracak hissi verenimdir.

Ben babasızlık nedir bilmem sevgili günlük. Aldığı bisikleti sürmeyi öğretirken yanımdaydı. İlk düşüp dizimi kanattığım da yanımdaydı. Gerçi bir yandan dizime ilk yardım uygularken bir yandan da neden daha dikkatli olmuyorsun deyip kafama vururdu. Olsun sevgili günlük. Ben bu babasızlık nedir biraz daha geç öğrensem iyi olacak. Sanırım büyüdüğüm gün de bunu öğrendiğim günle aynı olacak.

Konuları çok dağıttım değil mi? Aslında hep aynı şeyi anlatıyordum. En başından beridir sana hep aynı şeyleri anlatıyordum. Biliyorum biraz kapalı kutu oldum ama yanlış anlama senden sakladığım bir şey olduğundan değil. Daha doğru nasıl anlatabilirim bilmediğimden. Dur toparlayayım.

Hani dedim ya papatyalar kokmak için koparılmasınlar. Papatyalar koparıldığında kokmaya başlarmış. Neyse konu bu değil.
İşte orda demek istediğim şey aslında çocukların başarılı olması için hayattan koparılmaması...  Tamam koparıldıklarında kokarlar ama çürürler. Onlar bizim projelerimiz değil. Onlarla yol arkadaşlığı yapmak rehber olmak gerekir.  Neyse işte kelimelerin derinliklerine gizlediğim manalarımı çıkarıp alanlara ne mutlu. Hazineler gömülür sevgili günlük. Ben de öyle yaptım.

Bu coğrafyanın en büyük yaralarından biridir babalar. Öyle diyordu şairin birisi. Haklı olduğunu düşünüyorum. Haksız olduğu taraflarının da olduğunu kabul ederek. Neyse işte...

Bugün bir hikaye anlatmadım sana ama söz bir gün sana bu konuyla ilgili bir hikaye anlatacağım. Olur mu? Hadi görüşmek üzere, bana iyi bak. Bende ki benden çok ben var sende en nihayetinde.

***

1- Baba deyince aklınıza gelen ilk his ne?

2- Sizce babaların yaptığı en büyük hata ne?

3- Siz babanızın yerinde olsaydınız nasıl bir baba olurdunuz?

Keyifli okumalar... Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere sevgili okur.

Bölüm hakkında ki genel yorumunu da bu cümleye yap 😉🤭

Sevgili Günlük ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin