V BATAKLIK YEŞİLİ

48 5 5
                                    

          "Hepimizin malumu, bu salgın aniden patlak verdi, baş döndürücü bir hızla yayıldı. İnsanlar, ilk başlarda hastalığı basit bir grip olarak gördüler, küçümsediler; devlet adamları, başkanlar bile. Zaten, önce küçük bir bölgede başlamıştı salgın. Önemsemek için dişe dokunur bir neden yoktu. Sağlık çalışanları ve bilim insanları, duruma korku ve şüpheyle yaklaşsalar da kimse onları dinlemedi. Sonra salgın başka ülkelere sıçradı, insanlar hızla hastalanmaya, ardından da ölmeye başlayınca basit bir grip olmadığını anladılar, önlem almaya çalıştılar; sınırlamalar, uyarılar yetmedi. Bilim insanları ilaç ve aşı bulmak için çaba gösteriyordu. Sağlık sistemleri iflas etti. Tüm ülkelerin ekonomisi çöktü. Yiyecek içecek sıkıntısı ortaya çıktı. İnsanlar durumun ciddiyetinin farkına vardı, karantina ilan edildi, birçok ülkede okullar kapatıldı, etkinlikler ertelendi."

          Yorulmuş gibi derin bir nefes aldı. "Buraya kadar herkesin bildiği şeyler... Ben de diğer insanlar gibi, evde kalırsam bu hastalık sona erer, sadece belli kronik hastalıkları olanlar ve yaşlılar ölüyor, ne de olsa gencim, dikkat edersem sorun olmaz, bilim insanları elbette bir çözüm bulacak, diye düşünüyordum. Bize medya tarafından pompalanan şey, buydu çünkü. Fakat bana gelen bir eposta her şeyi değiştirdi. En kısa zamanda güvenebileceğim birini bulmak zorundaydım, aklıma eski dostum Can geldi, Türkiye'de kaldığım sürede onun ne kadar vefalı, içten, dürüst ve cesur biri olduğunu görmüştüm, ona eposta attım. Bir yandan da ölesiye korkuyordum, onu da bu bataklığın içine çekmek istemiyordum ancak başka çarem yoktu, bunu tek başıma başarmam olanaksızdı. Üstelik ben başarısız olursam, birisi bunu tüm dünyaya haykırmalıydı."

          İçkisinden bir yudum aldı, gözlerini önüne eğdi, konuşmaya devam etti. "Sonra, Can bana ulaştı, bu adamların her yerde gözü kulağı olabileceğinden korktuğum için ufak bir güvenirlilik testi yaptıktan sonra durumu açıkladım ona. Hemen bir plan yaptık, bir an önce harekete geçmeliydik, zaman hızla daralıyordu çünkü. Her an birileri hayatını kaybediyordu. Biz bu durumdan sorumlu olmasak da bildiğimiz şeyler çok önemliydi." Aiko ser verip sır vermeyen ketum insanların tavrını takınıp sustu. Bir süre konuşmadı, dalgın dalgın elindeki kadehe dikti gözlerini.

          Kwek sonunda dayanamayıp merakla sordu: "Ne yazıyordu, o epostada yani?"

          Aiko çekingen ve sözlerini tartan bir ifadeyle duraksayarak tane tane konuştu. "Eposta eski profesörümden gelmişti, virüsün kaynağını, nasıl geliştiğini, yayıldığını ve durdurulacağını anlatıyordu." Sustu. Kwek'in tepkisini ölçmek ister gibi bekledi.

          Kwek'in yanakları al al oldu, heyecanını bastıramadan atıldı. "Peki, ne yaptınız, aman Tanrım, nasıl yani, bu da ne demek, her şey biliniyor muymuş? En başından beri, yani bunca insan yoğun bakımda can çekişmeden, ölmeden önce de ilaç mevcut muymuş?" Şaşkınlığını zapt etmeye çalışarak durdu. "Her şey planlı mıymış yani? Ama neden Aiko? Kim yapar böyle korkunç bir şeyi? Neden yapar? Anlamıyorum!" Adam kırlaşmış saçlarının omuzlarına döküldüğü başını avuçlarına alıp öne eğildi. Yüzü allak bullaktı. Duyduklarına inanamıyordu. Nasıl tepki vereceğini kestiremiyordu. Gözünün önünden binlerce sahne geçiyordu: haberlerde izlediği sağlık çalışanları, hasta bebekler, ailesinden uzaklaştırılan, karantinaya alınan biçare insanlar, marketleri yağmalayan kendini bilmezler... Ne düşüneceğini bilemiyordu, kafası karışmıştı.

          Can birden durumun ne kadar acınası olduğunu keşfetti, insanlık sırf birileri istiyor diye denek olarak kullanılmıştı, amaçları ne denli kutsal olursa olsun, hiçbir sebep dünyanın devasa bir laboratuvara dönüşmesinin mantıklı bir açıklaması sayılamazdı.

          Oda, üçünün de ayrı ayrı kendi sorularına gömüldüğü derin bir bataklığın nefes alması güç atmosferiyle boğulur gibiydi. Soruları uzaklaştırmak için konuşmak istiyor fakat doğru cümleyi bulamıyorlardı bir türlü. Fark ettikleri şey, korkudan daha güçlü bir şeydi, reddedemeyecekleri bir gerçek ortada apaçık duruyordu, ellerini uzatsalar dokunacakları kadar yakın ama tutmak istemeyecekleri kadar yakıcı. Ortada acımasızca sırıtan, can acıtıcı bir gerçek vardı, hiçbiri bunu dillendiremiyordu.

SALGIN (Devam Ediyor.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin