Başını yastığa koyduğunda her akşam olduğu gibi yaşadıklarını hızlıca oynattı beyin sinemasında Can; doğru tarafta olmak istiyordu, bir bilim insanı olarak buna ihtiyacı vardı, eğer Juno onları kandırmışsa, onlara en başından beri yalan söylemişse ondan uzaklaşmaları gerekiyordu, yok doğru söylediyse birlikte tutsaklıktan kurtulmaları ve hedefleri doğrultusunda harekete geçmeleri gerekiyordu. Peki; doğruyu nasıl belirleyecekti, asıl soru buydu.
Gözlerini sıkıca yumdu, düşündü: Juno onları yaka paça evine getirtmiş, göz hapsinde tutmuş, sorgulamış, bu da yetmemiş gibi hücreye atmış, sonra her ne olduysa onlara iyi davranmaya başlamıştı. Ne olmuştu peki? Juno apaçık onlardan bilgi edinmeye çalışmıştı, o kadim örgütünün çıkarları doğrultusunda onlara hoşgörü göstermişti. Sonra yanlış bir karar verip Ukrayna'ya geçmişti, her nedense; bu da kurtuluşları olmuştu işte. Komutan ise onları en başından suçlu gibi görmemişti, hücreye atmamıştı, dilediği an buradan çıkabilirdi; aslında özgürdü, sadece dışarıda ne olup bittiğini bilmediği için korkuyordu, kendi isteğiyle çıkmıyordu. İkisi çok farklıydı.
Kollarını başının altına koydu. Özgürlük ne kadar değerliydi insan için... Her şeyin anahtarıydı. Nerede bir çıkmaz varsa orada özgürlük konusunda bir sıkıntı yaşanıyordu. Şimdi burada kendini daha iyi hissediyordu, yaşadıklarını daha fazla değerlendiremedi, yorgunluğa yenik düştü, derin bir uykuya daldı.
Ertesi sabah kahvaltıda dostlarıyla aynı masaya oturdu. Endişeli bakışlara gülümseyerek cevap verdi. "Arkadaşlar, burada tutsak değiliz, dilediğimiz an gidebiliriz; hedef biz değildik, Juno idi aslında, bu da çok mantıklı bir durum bizim delinin yaptıklarına bakılırsa. Bizler burada misafiriz." dedi kendinden emin bir tavırla. Dostları tatmin olmuş bir ifadeyle baktılar Can'ın yüzüne. Aiko cıvıldadı. "Ne yani, kurtulduk mu o nemrut ihtiyardan?" Hepsi bir kahkaha patlattı. Can gözlerine dolan yaşı silerken "Sanırım Aiko, sonunda kurtulduk." dedi.
Hepsi belli ölçüde rahatlamıştı ama kendini en güvende hisseden Can'dı, nedense arkadaşlarından da sorumlu hissediyordu kendisini, belki de onları bu maceraya sürüklediği için. Bilemiyordu ama bu vicdan azabı onu rahatsız ediyordu. Üstelik Juno'yu ikna etmek için onlara yalan söylemişti. İçi sızladı.
Boris dostları arasında kendini güvende hissediyordu, nerede bulunduğu önemli değildi, öyle sıkı bir bağlılıktı ki bu, zamanla ilmek ilmek örülmüş, onları ortak tehlikelerle sınayan kadere karşı durmuştu.
Sergei ise ilk defa bilgisayar bağlantısı olmadan bu kadar rahattı, belki de Can'ın rahatlığıydı onu çevreleyen, bilemiyordu ama tam da olması gereken yerde olduğunu hissediyordu. Sonunda insanlarla rahatça sohbet edebilmiş, beraber gülebilmiş, keyifli anlar geçirmiş, bir birey olduğunu hissetmişti. Korkularını aşmış, insanlara güvenmişti.
Aiko'ya gelince Can'ın yanında her zaman güvende olduğunu biliyordu, üzerlerine namlular çevrilmiş olsa bile hiç korkmuyordu, bu kara yağız delikanlı onu her sıkıntıdan kurtarırdı ne de olsa. Ama Can, herkesin güvenliğini sağlamak zorunda görüyordu kendini, bu nedenle de kimseye güvenemiyordu, Juno ve albay dahil.
Odalarına çekildiklerinde en geç uykuya dalan da Can oldu. Hep aklında Juno'nun ne yapabileceği vardı, sonunda yapabilseydi kendini kurtarırdı, demek ki adam suçlu diye düşünüp biraz rahatlamış olarak uyuyakaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN (Devam Ediyor.)
Ciencia Ficciónİnsanlık tarihi boyunca pek çok salgın hastalık yaşandı. Ama hiçbiri 21. yüzyılda tüm dünyayı derinden etkileyen, insanların yaşamını sarsan, dengeleri alt üst eden salgın gibi bilim otoritelerini yıkmadı. Milyonlarca insan acı çekerek hayatını kay...