Sabah tüm soru işaretlerinden sıyrılmış rahat bir yüz ifadesiyle dostlarının yanına geldi Can, kahvaltı masasında herkesin yüzü ışıl ışıldı. Hepsi uzun zamandır olmadıkları kadar güvende hissediyorlardı.
Kahvaltıdan sonra bahçede kahve içerlerken Aiko sonunda hepsinin aklından geçeni dile getirdi. "Arkadaşlar, misafirlik de bir yere kadar. Burası sonuçta askeri bir üs, uzun süre burada kalmamız albayın sabrını zorlayabilir. Özgür olduğumuza göre, artık ne yapacağız?"
Sergei yüzünü buruşturdu, muhteşem beyni bir yanıt arıyordu hala, Boris atak davranarak "Benim sizden ayrılmaya niyetim yok, bunu bilesiniz. Zaten gidecek bir ailem de yok. Ben derim ki başladığımız işi bitirelim, dışarı çıkalım. Bakalım bizim bombamızın etkisi ne olmuş, Juno ne kadar engelleyebilmiş, gücü ne kadarına yetmiş, bize doğruyu mu söylemiş, kendi gözlerimizle görelim. Sergei eminim sanal alemde ne söylendiyse, biz yokken ne olup bittiyse hepsine kolayca ulaşır." dedi.
Can gülümsedi. Aiko "Ben de sizden ayrılmak istemiyorum, beraber hareket edelim. Yanınızda kendimi daha güvende hissediyorum." dedi. Sergei "Sanal alem benim için çocuk oyuncağı, emrinize amadeyim." dedi elini kalbine koyup eğilerek. Gülüştüler.
Can sözü noktalaması gerektiği düşüncesiyle "Pekala, bizler her şeyin patladığı yere gidiyoruz o halde." dedi. Hepsi merakla baktılar ona. Can muzipçe "Singapur'a." diye ekledi. Aiko "Oh, Kwek'i bir daha göreceğiz demek! Buna çok sevindim Can." dedi. Boris "Dur bakalım, kim bu Kwek?" diye sorunca Aiko hevesle anlatmaya başladı. Can kızın yüzünün aldığı şekle bakarken iyi ki var diye geçirdi aklından, sonra bu düşünceyi geri almak istercesine dikkatini toplamaya çalıştı ama hemen başaramadı bunu. Sergei "Peki neden Singapur? Neden Rusya değil?" diye sordu. Can kendinden emin yanıtladı bu soruyu. "Çünkü virüsün üretildiği laboratuvar orada, biz de sorunun kaynağına inmek zorundayız ki herkese kanıt gösterebilelim, böylece başladığımız işi bitirmek için bir şansımız olacak." Aiko ona hak verir bir edayla başını salladı.
Can albayla görüşerek Singapur'a gitmek istediklerini bildirdi, albay hiç sorgulamadan ertesi gün yola çıkmaları için ayarlamaları yapacağını söyledi.
Tüm günü hep birlikte kafede oturup sohbet ederek geçirdiler, Can bir aksilik olmaması için sessizce dua ediyordu. Son anda Juno kurtulup onları yine tutsak alacak diye korkuyordu ama bunu kimseye söylemedi, arkadaşlarını yok yere ürkütmenin bir faydası yoktu, erkenden odasına çekildi.
Ertesi sabah albayın gönderdiği asker yola çıkabileceklerini söylediğinde derin bir iç geçirdi, sonunda o nemrut Juno'dan kurtulmuşlardı. Aceleyle arkadaşlarını buldu, zaten eşyaları da olmadığından hemen askeri uçağa binip yola çıktılar, tabii çıkmadan önce albaya teşekkür etmeyi de unutmadılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN (Devam Ediyor.)
Science Fictionİnsanlık tarihi boyunca pek çok salgın hastalık yaşandı. Ama hiçbiri 21. yüzyılda tüm dünyayı derinden etkileyen, insanların yaşamını sarsan, dengeleri alt üst eden salgın gibi bilim otoritelerini yıkmadı. Milyonlarca insan acı çekerek hayatını kay...