“Hayat bir rüyadır; Uyanmak bizi öldüren şeydir.”
-Virginia Woolf
'bu da geçer,' dediğiniz hiçbirşey geçmedi. Siz geçti sandınız,izi kaldı. Ben de,'büyüyünce geçer,' derdim hep. Geçmedi. Yaraları kaldı. Ben büyüdüm,acılarım da benimle beraber büyüdü. Zaman dedim,on beş yıl oldu... Unuturum dedim,sadece alıştım. Zaman sadece geçer,iyileştirmez...
Küçükle beraber pencere pervazına oturduk. Gri mermer,vücudumu üşütsede pek umursamadım. Kelebeklerin çiçeklere konuşunu,rüzgârın çiçekleri ve ağaç dallarını hareket ettirişini,kuşların uçuşlarını izledim. Ve ortada bir kız çocuğunun,yani ablamın koşturduğunu,etrafında döndüğünü,dans ettiğini hayal ettim.
Bu beni ister istemez gülümsetti. Hayal ettiğim bu tabloyu dünyanın en iyi ressamı bile çizemezdi ama ben zihnimde canlandırmayı başardım. Üşüyen bedenimi daha fazla umursamamazlıktan gelemeyeceğimi kabullenerek ayağa kalktım.
Bir anda hizmetçilerin geleceğini hatırladım ve annemin odasına koştum. Kapıyı açık bırakıp yatağı sürtünerek geçtim. Sandalyeyi çekip minderin üstüne oturdum. Masada duran fondotene uzandım,kapağını açıp fırçasını elime aldım ve yüzüme sürmeye başladım.
Yüzüme iyice yedirdikten sonra bacaklarımı kendime çektim ve bacaklarımın morarmış noktalarına resim yaparmışçasına özenerek sürdüm. İki parmağımla da iyice yayarken günümün hangi felaketlerle geçeceğini düşünüyordum.
Üstümü ve parmaklarımı silmek için ıslak mendile doğru uzanırken kapının tıklatıldığını duydum. Korkuyla başımı çevirdiğimde Emine ablayla göz göze geldik.
"Levlâ?"
"Ş-şey,canım sıkılıyordu da,makyaj yapayım dedim."
"Anladım. Seni odanda göremeyince korktuk."
"Korkmanıza gerek yok,iyiyim."
Başını sallayarak odadan çıktı. Anlaşılmamanın verdiği rahatlıkla önüme dönüp,ıslak mendili aldım. Gülerek,'ucuz yırttın,' dedim. Sahii,yüzümdeki şişliği nasıl fark etmemişlerdi?
Bu soru,şaşırmama neden oldu. 'belki fark etmenişlerdir,' diye düşünüp kafamdaki düşünceleri bir yana attım.***
Odama geldiğimde gözüm masada duran günlüğüme takıldı. Birkaç gündür birşeyler yazmamıştım ona. Kapıyı hafif kıyık bırakıp kahverengi sandalyeme yaklaştım. Sandalyeyi hafifçe arkaya ittirip,sandalyeyle masa arasına girdim ve arkama doğru uzanarak sandalyeyi tekrar kendime çektim.Sarı,üstünde pembe silgisi olan kalemimi parmaklarımın arasına alıp,bir o yana bir bu yana sallayarak ne yazacağımı düşünmeye başladım.
Günlüğümden anneme;
Merhaba anne. Nasılsın? İyi misin? Ben birazcık ölüyorum... Neden söylemedin anne? Ölü bir kızın kıyafetlerini giydiğimi,eşyalarını kullandığımı neden söylemedin? Şimdi her yerde onun kokusunu arar oldum. Neyse... Senden ve kız kardeşimden özür dilerim. İntikamınızı alamadım. Yapamadım. Onun işlerini bozmak istemiştim. Olmadı,elime yüzüme bulaştırdım. Vurmadı ama kanatlarım kırıldı,hissettim. Ve kanatlarımı kırması,bana vurmasından daha çok zarar verdi. Çok ağladım anne,saatlerce... Sözlerimle acıttım canını. Açıkçası pek umrumda olmadı,haketmişti. Ama o lafları söylerken benim baba yanım çok acıdı. Öldüresiye dövse,bu kadar acır mıydı? Acımazdı... Ölümden bile daha acıydı bu his. Belki hazmetmem zaman alır,belki de hiç hazmedemem...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Levlâ'nın Hikâyesi Sarı Kurdeleli Kız
ChickLitLevlâ küçüklüğünden beri ailesiyle büyük sorunları olan bir kızdır. Babası tarafından sürekli şiddet gören Levlâ,sekiz yaşına geldiğinde zihninde üç kişi belirir:şeytan,küçük ve boşluk. Şeytan ve babası ona hayatı zindan ederken büyüyünce artık onl...