40. Bölüm -Son-

51 2 1
                                    

Bir insanın nasıl öldüğü değil, nasıl yaşadığı önemlidir. Ölme eylemi önemli değildir, çok kısa sürer.”

-Samuel Johnson

Banyonun verdiği rahatlıkla banyodan çıktığımda, kızlar beni sorguya çektiler. Kim olduğumu, nereden geldiğimi, üstümün neden bu kadar kirli olduğunu sordular.

Sordukları sorular, beş dakikalığına da olsa geçmişe gitmeme sebep oldu. Dinlenmem gerektiğini bahane ederek, hiç konuşmayan kızların yanına gittim. İçlerini sızlatan bir şey olduğu çok belliydi.

“Merhaba," Dedim ve,“Ben Levlâ.” diye ekledim.

“Amacım sizi tanışmaya zorlamak değil. Sadece zor şeyler yaşadığınızı tahmin ediyorum. Eğer anlatmak isterseniz, ben buradayım."

Siyah, uzun saçlı, yandan iki at kuyruklu, kısa boylu ve üzerinde yeşil ve mor renklerin karışımından oluşan bir elbise giymiş olan kız, bana cevap verdi; “sonunda bizi anlayan birisi...”

Yüzüme bakmadan yine ekledi. “Ben Melisa, memnun oldum.”

Kızıl saçlı kız ise aramıza girdi; “Ben de Buse. ”

“Neyiniz var kızlar? Yani böyle şeysiniz... Mutsuz.”

Melisa, ilk defa gözlerimin içine bakarak konuştu. Gözleri sarıydı ve gerçekten muazzam bir güzelliği vardı.

“Senin de anlatacak bir hikâyen varsa, bahçede konuşabiliriz. Ama bizim hikâyelerimiz, pek iç açıcı değil.”

“Benimki de öyle...” dedim ben de sırtımı kalorifere yaslarken.

“Güzel. En azından buradakiler gibi boş ve anlayışsız değilsin. Sevdim seni.”

Yanaklarımın kızardığını hissettim. “Teşekkür ederim... Ben de sizi sevdim.”

Uzun bir süre hepimiz susarken, o gün ilk defa susmanın çok şey anlattığını öğrendim. Bağırıp çağırırken değil de, susarken konuşuyormuş insan.

Bahçeye gitmek için ayağa kalktığımızda, herkesin bana baktığını fark ettim. Muhtemelen, Buse ve Melisa’yla konuştuğumu anladılar.

Bakışlara aldırmayarak ayağa kalktım ve kızlara doğru bir adım attım. Ayağa kalkmaları için iki elimi birden onlara uzattım.

Ellerime tutundular ve diğer elleriyle de yerden destek aldılar. Bize bakan birkaç bakış eşliğinde odadan çıkarken, bana ne anlatacaklarını merak ediyordum. Benim gibi acı hayatlar var mıydı gerçekten?

Çok geçmeden rengârenk duvarları aşıp dış kapıya ulaştık. Merdivenlerin sağ tarafından inip kaldırıma çok uzak olmayan, ağaçtan yapılmış bir banka oturduk.

Bankın üstünde de yemek masaları gibi piknik örtüleri vardı. Tek fark, bankların örtüleri sarı- beyazdı. Bankın üstünde yağmura karşı korunmak için kendisi gibi ağaçtan yapılan, haki renkli bir çatı vardı.

Karşılıklı oturduğumuz da, ikisi de yüzüme bakmıyordu. Belli ki hâlâ bana güvenmiyorlardı.

“İlk önce sen anlat,” dedi Melisa.

Babamın anneme uyguladığı şiddetten, Alpay Amca’nın ölümüne kadar anlattım. Bir- iki saat öncesine kadar hiç konuşmayan kızlar, anlattıklarım üzerine hüngür hüngür ağladılar.

Buse, Melisa’ya dönüp bakışlarıyla ‘anlatma sırası sende’ dedi. Bunun üzerine Melisa, bakışlarını önüne çekip anlatmaya başladı;

Levlâ'nın Hikâyesi Sarı Kurdeleli KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin