Bölüm Şarkısı: Palaye Royale ~Tonight Is The Night I Die
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. İyi okumalar!
Bölüm 1: İntikam Yemini
Sonsuzluğun içindeydim. Fakat sonsuzluğun içinde sonu bekliyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Bir son var mıydı? Yoksa o son diye umut ettiğimiz yere ulaştığımızda sonsuzluğun kapısı mı açılacaktı? Bir şey nasıl başlarsa öyle biterdi öyle değil mi? Evet, öyleydi. İlk nefesimizde hayat bulup son nefesimizde ölecektik. Arada ne yaşanırsa yaşansın o devran dönecek ve bedel de ödenecekti.
Suyun içinde çırpınmayı bırakmıştım. Esasen çırpınmayı bırakalı çok oluyordu. Elimdeki kanın ağırlığı çırpınmama izin vermiyordu. İşin içine vicdan girdiği zaman boğulmaya mahkûmdum. Gözlerimi ağırca araladım. Bu benim için çok zordu. Suyu sevmeyen birini suya hapsetmek büyük bir haksızlık olurdu. Ama bunu fazlasıyla hak eden biriydim ve cezamı kabul ediyordum. Baştan yenilenlerdendim. Savaşım başlamadan bitmişti.
Dudaklarımın arasından firar eden baloncukları izliyordum hayatın yorgunluğuyla. Gözlerim kısılırken dudaklarım da bir tebessüm oluşmuştu. Siyah saçlarım ahtapotun kollarıymış gibi beni sarıp sarmalamaya başlamıştı. Nefes alamıyordum, boğuluyordum suyun içinde. Boğazım düğüm düğüm oldu. Nefes almak için bedenim ve zihnim birbiriyle savaş halindeydi. Kazanan bedenim olmuş ve kendimi can havliyle ileri atmıştım. Su dört bir yana fırsat bulmuş mahkûmlar gibi firar etmişti. İlk önce beyaz küvetin kenarına sımsıkı tutundum. Hızlı hızlı nefesler alıyordum. Planım almamaktı. Zaten pek de planlara uyan biri değildim.
Kafamı eğmiş, dudaklarımı aralamıştım. İçime daha fazla nefes çekmek için direniyordum. Önüme düşen saçlarım suda yüzüyorlardı. Bir müddet donuk bir şekilde saçlarımı izledim. O sıra da hâlâ nefes almanın derdindiydim. Boğulmak ne berbat bir histi. Bunu gerçekten yaşayanlar vardı! Yaşayanlar ve kurtulamayanlar. Son ana kadar verilen bir savaş vardı ortada ama sonu hep hüsrandı.
Titreyerek bacaklarımı kendime çektim. Kalkmalıydım, kendimi toplamalıydım. Kalkmadım, kendimi toplamadım. Her şey çok farklı olabilirdi; ama oldurtmadım. Suç, bana bunları dayatandaydı. Suç, tamamen bendeydi.
Sendeleyerek ayağa kalktım. Uzun süredir bu küvetin içindeydim. Neyi kendime ispat etmeye çalışıyordum ben bile anlamıyordum. Boğulma hissini mi anlamaya çalışıyordum yoksa nasıl bir şekilde kurtulduğumu mu? Beynim bir karnaval alanıydı; fakat herkes yastaydı. Kalabalık bir yastı. Kalabalık bir yalnızlıktı...
Bedenime havluyu sarıp odama döndüm. Mabedime... Çok uzun süredir yapayalnızdım. Bunu seviyor muydum yoksa alışmış mıydım bilmiyordum. Kalabalık çevreden yalnızlığın içine itilmiştim. Bilhassa yalnızlığa kaçmıştım.
Dolabımın karşısında durdum. Kıyafetimi kapalı dolap kapağına asmıştım. İç çamaşırlarımı giydikten sonra siyah elbiseyi üzerime geçirdim. Yandaki fermuarı dikkatli bir biçimde çektim. İçeri katlanmış kalın askılarını ise ağırca düzelttim. Diz kapağımdan bir karış yukarıda bitiyordu elbise. Sade ve şıktı. İlk iş gününe fazlasıyla uygundu.
Dolabın önünden çekilip makyaj masasının önüne geçtim ve beyaz sandalyeyi biraz geriye çekip oturdum. Arkası orman desenli tarağı elime aldım. Annemin tarağıydı... Onunla gece karası saçlarını taramayı çok severdi. Annem, ben ve kardeşim küçükken birlikte duş alırdık. Sonra annem saçlarımızı özenle tarardı. Şimdi geriye sadece o anılar kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyl ve Har
Romance(Aktif kitaplar tamamlandıktan sonra devam edilecek) Geçmişin ipleri, üç farklı hayatı kördüğümle birbirine bağlamış ve kaderleri ayrılmamak üzere bir çizilmişti. Bu kader ağının içine hapsolmuş bir cinayet, bir ölüm, bir kadın, iki de adam... İntik...