Bölüm Şarkısı: Kazım Koyuncu~ Ayrılık Şarkısı
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. İyi okumalar!
Bölüm 21: Ölenlerin Geride Bıraktıkları
Hayatımın darmadağın olduğu, benimse mahvolduğum zamanın o karanlık dönemindeydim. Ölen, kız kardeşim miydi yoksa benim ruhum muydu bunu bilmiyordum. Her şey tarif edemeyeceğim kadar kötü ilerlerken ne yapacağımı bilemez bir şekilde avare avare ortada geziniyordum. Kimdim ve bu saatten sonra kime dönüşecektim bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı, o da artık abla olmadığımdı. O ölünce ben de artık abla olmayı bırakmıştım. Koruyup kollayacağım bir kız kardeşim yoktu. Zaten ben de onu koruyamamıştım, bu göreve hiç layık olmamıştım.
Onun öldüğü günden sadece iki hafta geçmişti, benim içinse bir ömür. Bu iki haftada bin parçaya ayrılmış yine de hiçbir şeye yetememiştim. Buz gibi tenini ben yıkamıştım, cenazesinde başı çekmiştim, babamın hakaretlerine maruz kalmıştım, annem kendini odaya kapattığı için eve gelenlerle ben uğraşmıştım, anneme de ben bakmıştım ve en sonunda da acımı yaşamadan ortada kalakalmıştım. Herkesle ben ilgilenirken benimle de Korhan ilgilenmişti. Ömrümün sonuna kadar onun hakkını ödeyemezdim. Öyle çok benimle ilgilenmişti ki ilgi ne demek o zaman öğrenmiştim.
Gözyaşlarım toprağa düşerken yaptığım tek şey toprağı izlemekti. Başka elimden ne gelirdi bilmiyordum ki. Ben onsuz nasıl yaşanırdı bilmiyordum ki. Ben neden onsuz yaşıyordum ki? Yüzümdeki yaşları topraklı elimin tersiyle silip ayağa kalktım. "Sana çok kızgınım. Sana öyle çok kızgınım ki bu his canımı yakıyor. Neden bu bizim başımıza geldi? Neden sensiz kaldım? Bana; acını hep hissediyorum, üzülmene katlanamıyorum, derdin o zaman neden buna izin veriyorsun? Bir yerlerde hâlâ beni hissediyorsan eğer ben buna dayanamıyorum. Benden gitmene dayanamıyorum." dedim hıçkırıklarımın arasında.
Gözüm çiçekten yapılmış taca takıldı. "Bu sana çok yakışırdı, neden yoksun ki?" Artık içimdeki acıya dayanamayıp arkamı döndüm. Ardından sanki koşarsam geçer diye düşünüp koşmaya başladım. Geçmezdi biliyordum ama geçecek gibi olsa da olurdu.
Koşmuş, düşmüş, darmadağın olmuş yine de o evin önüne gelmiştim. Onsuz bu ev bile anlamını yitiriyordu. Burayı yuva yapan onun varlığıydı ve şimdi burası sıradan bir evmiş gibi geliyordu. Evi bile sevemez olmuştum o yokken. Onu ben büyütmüş, onunla da büyümüştüm. Şimdi onsuz büyümek zorunda olmak canımı çok yakıyordu.
Yüzümdeki ifadeyi düzeltmeye çalıştım. Üstüme çekidüzen verdim. Şimdi bu eve girecek ve annemin yemediği yemeği yedirecektim. Sonra onu yıkayacaktım ve acılarının suyla gitmesini sağlayacaktım. Onu giydirecek, bizim saçımızı taradığı gibi saçını tarayıp kurulayacaktım. Sonra da uyumasına izin verecektim. İki haftadır bizim evde hayat bu şekilde ilerliyordu.
Evin içini büyük bir sessizlik kaplamıştı. Lisa varken de çok ses olmazdı ama sanki her yerde onun kalbinin sesini duyardım. Şimdi bu ev bana zindan, sessizlik de delirme sebebimdi. Annem her zamanki koltuğunda oturmuyordu, plak açık değildi ve camdan da dışarı bakmıyordu. Bunlar kıyamet alametiydi bizim için. O sıra babamın bahçede oturduğunu fark edince oraya ilerledim. Her zaman gücü temsil eden babam, Lisa öldüğünden beridir yıkılmış görünüyordu. Hiç uzatmadığı sakalları görünmeye başlamıştı, kıyafetleri özensizdi, hiçbir şeyi zamanında bile yapmıyordu. Meğer bizim yapı taşımız Lisa'ymış ve biz onu kaybedince bunu öğrenmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyl ve Har
Romance(Aktif kitaplar tamamlandıktan sonra devam edilecek) Geçmişin ipleri, üç farklı hayatı kördüğümle birbirine bağlamış ve kaderleri ayrılmamak üzere bir çizilmişti. Bu kader ağının içine hapsolmuş bir cinayet, bir ölüm, bir kadın, iki de adam... İntik...