Bölüm Şarkısı: Karsu ~Sonunda
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. İyi okumalar!
Bölüm 18: Planlar ve Gizlilikler
Flashback...
Yalanların, oyunların, intikamın içine düşeceğimi bilmeden önceki birkaç saatin içindeydim. Acım her zaman olduğu gibi taptazeydi; ama en azından içimde beslediğim nefret ve öfke yoktu. Boşluktan ibaret bir hayatın orta yerindeydim. Ben, sadece benim olduğum vakitte; intikamdan uzak bir haldeydim. Sonra bu durum balyoz yemiş ve her şey yerle bir olmuştu.
Dakikalardır girişte durmaktan öteye geçememiştim. Hatıralar karşıma bir bir dizilirken kalbim nasıl kavrulmazdı ki? Bahçenin her bir köşesinden bir anı önümde koşturuyordu. Lisa'nın kahkahaları, konuşması, sessizliği... Hepsi karşımda durmuş bana el sallarken aynı zamanda buruk bir şekilde bakıyorlardı. Çünkü ölü birinin hatırası her zaman buruktur...
Lisa'dan sonra çok kısa bir süre bu evde kalmış sonra bağımı koparmıştım. Paris'ten döndüğüm zamanda kendi evime gider ve buraya asla gelmezdim. Babam da zaten beni görmeye gelmediği için asla sorun olmazdı. Fakat bu defa beni görmek istemişti, o yüzden de aile evine gelmek zorunda kalmıştım.
Titreyen bacaklarıma ve ellerime aldırmadan kapının önünde durdum. Bir türlü elimi kaldırıp kapıya vuramıyordum. Annem de Lisa da bu eve hatıralarını gömüp de gitmişlerdi. Kalbim bunu kaldırmıyordu. Tam kapıya vuracakken gürültüyle kapı açıldı. "Her şeyi dramatize etmekte üstüne yok değil mi?" Babamı tam karşımda, yine acımasız sözleriyle görünce irkildim.
Kapıyı arkasından açık bırakıp sert adımlarla içeriye geri dönmüştü. Arkasında nasıl bir yıkım bıraktığından habersizdi. Zaten haberi olsaydı da umursamazdı, o biraz karışık biriydi. Ya da sevgisiz. Fakat sadece bana sevgisiz. Bütün travmalarımı geride bırakıp içeriye girmek öyle zordu ki. Bundan seneler önce burada kanlı canlı olan insanlar şimdi kara toprağın altına hapsedilmişlerdi.
Kaçmaya ve aynı zamanda yıkılmaya hazır olan ayaklarım titreyerek beni içeriye sürükledi. Kaçmak için çok geçti farkındaydım ama ne olurdu da kaçmaya fırsatım olsaydı. Ağlamamak için kastığım yüzüm canımı çok yakıyordu. Benim canım hiç sönmeyecek kadar çok yanıyordu. Annemin plak sesi ve Lisa'nın kitap okurken ki mırıltıları sanki bu evde hâlâ yaşıyordu. Attığım her adımda farklı bir şarkı, farklı bir mırıltı kulağıma ulaşıyordu.
Babamın arkası dönük bedeni, geldiğimi hissettiği an bana döndü. Tamamen öfkeden ve nefretten ibaretti bana karşı. Oysaki benim tek suçum onun kızı olmaktı. "Sana bakınca ne görüyorum biliyor musun?" Cevap vermeyip sessiz kaldım. "Lisa'nın kahkahası sönmüş ölü yüzünü. Doğduğun ilk günden beridir laneti kendinle getirdin." Belki bunu yıllar önce dese saatlerce gözlerinin içine baka baka ağlardım ama benim buna bile halim kalmamıştı. Sadece Lisa'nın ölümünü her seferinde bana bağlaması saçmaydı; çünkü benimle uzaktan yakına bir ilişkisi yoktu.
"Bana karşı olan nefretini göstermek için mi beni buraya çağırdın?" Ruhsuz bir ses tonum olsa da içim parçalara ayrılmış, kan ağlıyordu. Ben bu kadar sevgisizliği hak etmemiştim. "Sorumsuzluğunun bedelini ödemen için çağırdım." Kaşlarım çatılmıştı. "Neymiş yaptığım sorumsuzluk ve bedeli?" "Ömrün boyunca yapacağın tek şey Lisa'ya göz kulak olmakken sen bunu bile beceremedin. Sen kardeşini koruyamadın ve kardeşin senin bu sorumsuzluğun yüzünden savunmasız kalıp öldürüldü." İrkildim. Beni neyin içine çekiyordu böyle? "Ne öldürülmesi?" Hep Lisa'nın ölümü şüpheli gelmişti ama bunu reddetmek istemiştim ve reddetmek çok daha zordu. Onun kendini öldürmüş olmasını kabul edemiyorken bir de biri yüzünden ölmüş olma ihtimaliyle nasıl baş ederdim ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyl ve Har
Romance(Aktif kitaplar tamamlandıktan sonra devam edilecek) Geçmişin ipleri, üç farklı hayatı kördüğümle birbirine bağlamış ve kaderleri ayrılmamak üzere bir çizilmişti. Bu kader ağının içine hapsolmuş bir cinayet, bir ölüm, bir kadın, iki de adam... İntik...