Bölüm Şarkısı: Sezen Aksu ~Köz
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. İyi okumalar!
Bölüm 14: Bir Avuç Kül
Gerçekliğim doğrusunu şaşırmıştı. Ben dokuz yaşıma hapsolmuş yirmi yedi yaşındaki o kızdım. En ufak şey beni o yaşıma sürüklüyordu. Ağırca yutkunup arkamı döndüm. "Ne? Ne dedin sen?" dedim acıyla kıvranırken. Ama bu kıvranma içimdeydi, o fark bile edemiyordu.
"Çiçek, dedim. Adının anlamı buymuş, bir an içimden demek geldi. Senin için sorun mu?" Duraksadım. Gözümün önünden birçok şey geçiyordu sanki ve benim başım dönüyordu. Kafamı ağırca iki yana salladım. İşte o an yüzüne yumruk atmışım gibi irkildi. Acı çeker gibi baksa da şu an onun hislerine odaklanamıyordum bile. "Sanki bir anısı var gibi bakıyorsun?" dedi sorgu dolu bakışlar atarken.
"Bir anısı var bu doğru." dedim kelimeleri seçerken bile zorlanırken. Devam etmemi ister gibi bakıyordu. Bir an olsun gözünde ışıltı oluşmuştu. "Ama söylemende bir sıkıntı yok, sonuçta adımın anlamı." dedim önemsiz bir şeyden bahseder gibi. Yutkunamamıştı bile. Anılara sahip çıkamadığı düşünüyor olmalıydı. Bunu yapmak zorundaydım. Bir oyunun içindeydim ve anılarımdan vazgeçmek zorundaydım.
Gözümü kapatıp açtığımda farklı bir şeyler hissettim. Hüsrev'in tam yanında küçük Anıl'ı gördüm. Görüntüsü gidip gelirken bana hayal kırıklığıyla bakıyordu. Haklıydı. "Korhan'ın anısından bir şey söyleseydi de böyle tepkisiz kalır mıydın?" O on bir yaşında ölen çocuğa baktım. Yüzüm parçalara ayrılıyor gibi hissediyordum, o bunu görmüyor muydu? "Neden hep benden vazgeçiyorsun? Oysaki ben sana anılarımızı sakla demiştim." Ağlayacak gibi baksa da suçlayıcıydı. Hep böyle davranıyordu. Şimdi ölmüştü ama onu hatırlarken bile böyle hatırlıyordum. Belki korkmuş belki de acı hissiyle Anıl'a bakıyordum. Ben kafayı yiyordum!
"Verda!" Olduğum yerde sıçradım ve bakışlarımı yana çevirip Hüsrev'e baktım. "Sen iyi misin?" Yanındaki boşluğa baktıktan sonra tekrardan bana baktı. Kafamı sallasam da bayılacak gibi hissetmiştim. Hayal aleminde kalmış ve gerçekliğe dönüş yapamıyordum. Bir boşluğa bir ona bakıyordum.
"Ben gideyim. Gitsem iyi olur çünkü. Saklamam gereken anılar var." Ne dediğimi asla bilmiyordum. Dengem alt üst olmuştu. Geçmiş nasıl da beni kahrediyordu. Bugün direncim tuzla buz oluyordu. Doğrum ve yanlışım şaşıyordu. Benim böyle olmamam gerekiyordu. Dimdik ayakta durup geçmişi yok saymam gerekiyordu. Ben mahvoluyordum...
"Verda dursana." Ne diyeceğini umursamadan kapının dışarısına attım kendimi. Saniyelik koridorda yürüyenlerin bakışları bana dönse de onlara aldırmayıp yalpalayan adımlarla odama girdim. "Sen üzülemezsin, sen ağlayamazsın. Olmaz, hayır." Duygularımı yok saymaya çalışırken içim her gün kan ağlıyordu. Gözlerim tavana çıkarken elimi dudağıma örtmüştüm. Ağlamamak için kafamı iki yana sallarken aslında o sırada gözümden yaşlar süzülüyordu. Ağlamayı reddediyordum ama başaramıyordum. Her şeyi planlıyordum fakat ucu geçmişe dayanan bir şeyle karşılaşınca ben bitiyordum. Geçmişin vicdan azabı hiç son bulmuyordu.
Nefesim sıklaşmış, gözümün önü silikleşmişti. Geriye doğru düşecek gibi olduğumda sırtımda bir destek hissettim. Gözlerimi sımsıkı yumup kendime gelmeyi beklediğim vakit koltuğa oturtulmuştum. "Su ister misin?" Ses tanıdık gelmemişti. Ağırca gözlerimi araladım. Yüzü, yüzüme yakındı. Bakışlarında ilgiyi ve beğeniyi görmüştüm.
Bakışlarımız kesişince geriye çekti kendini. "İyi misin?" Ağırca kafamı salladım. "Teşekkür ederim." dedim yorgun bir ses tonuyla. "Önemi yok. Sen iyi ol yeter." Karşımdaki adamda herhangi bir resmiyet yoktu. Ona bakınca herkesle samimi olabilecek bir enerji alıyordum. Açık kahverengi saçları gürdü ve alnına yer yer dökülüyordu. Mavi gözleri cıvıl cıvıldı. Yüzünü kirli sakalı süslüyordu. Uzun ve yapılı bir adamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyl ve Har
Romance(Aktif kitaplar tamamlandıktan sonra devam edilecek) Geçmişin ipleri, üç farklı hayatı kördüğümle birbirine bağlamış ve kaderleri ayrılmamak üzere bir çizilmişti. Bu kader ağının içine hapsolmuş bir cinayet, bir ölüm, bir kadın, iki de adam... İntik...