16. Bölüm 🥀

46 10 41
                                    

Bölüm Şarkısı: Ceylan Ertem & Cihan Mürtezaoğlu ~Uçurtma

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. İyi okumalar!

Bölüm 16: Yıkılan Kale -On Altı

Planlanmış bir hayat çizgim vardı. Hayatın kırmızı ipliği kimin elindeydi bilmiyordum; fakat planlarını ben belirliyordum. O hayat yolunu planlarımla devam ettirebilir ya da planlarımla raydan çıkartabilirdim. Her şey bir tek benim elimdeydi. Belki de bunu bildikleri için beni bu oyunun orta yerine koymuş ve her şeyi bana bağlamışlardı.

Gözlerimi elimdeki tokaya kitlemiştim. Anısı öyle taze geliyordu ki göğsüm acıdan daralıyordu. Kalbimde hiç son bulmayacak bir acıyı taşıyordum. Bir gün bitecek diye düşünüp bu mutluluğu arzulayamıyordum. Acısı ben toprağın altına karışına kadar devam edecekti. Kim bilir ötesinde de devam ederdi... Tokayı burnuma yaklaştırdım. Sanki kokusu hâlâ orada esirdi. Gözlerimi yumduğumda gözyaşım kan damlası gibi süzüldü. Bugün, şu an gözyaşı döküp devamında güçlü olmak zorunda olduğum bir gündü. Akıttığım gözyaşı beni kendisiyle geçmişe sürükledi ve orada ağaca takılmış uçurtma gibi çaresizce kalakaldım.

~

Özgür uçurtmanın ta kendisiydim. Saçlarım ise uçurtmanın renkli kuyruğuydu. Ben salıncakta göklere ulaştıkça saçım uçuşuyordu. Bana bu özgürlüğü sunan kişi, kendimi bildim bileli kalbimi delice çarptıran kişiydi. Asaf Korhan Aladağ... Salıncak her geriye gidişinde saçlarım onun yüzüne çarpıyordu. Bundan bir an olsun şikayetçi değildi.

Salıncağı durduğu vakit çıplak ayaklarım ıslanmış kuma gömülmüştü. Bata çıka tam karşısında yerimi aldım olması gerektiği gibi. Hep olacağı gibi... Dağılan saçlarıma elini daldırdı. "Gece saçlı." Bu dediği bilinçsizce gülümsememe sebep olmuştu. Saçlarımı geriye doğru severken bazı tutamları kulağımın arkasına sıkıştırmıştı. Denize gelmeden önce kafamda olan ama sonrasında ona verdiğim koyu yeşil tokayla saçımı tutturdu. "Şöyle bir saçımıza toka takan olmadı." Lisa'nın sesiyle ona döndüm. Kendini melankolik bir şekilde yere bırakmıştı. "Sen liselisin de başına gelmedi; bir de bana bak, sap kaldım." Korhan'ın ablası Duygu'ydu bunu diyen. Bu güzel havada Duygu'nun zoruyla sahile gelmiştik. Lisa liseli, biz üniversiteli, Duygu da birkaç senedir hemşireydi. En güzel yaşlarımızdaydık ve en mutlu olduğumuz vakitlerdi.

"Kıskanç." diye yalandan bağırıp onun olduğu tarafa koştum. Ardından yerde yatan Lisa'nın kucağına bıraktım kendimi. "Kıskanılmayacak gibi değilsiniz." Özellikle böyle yapardı. Korhan ile bir gün tekrardan çocukluğumuzdaki gibi olup sonrasında da evlenmemizi istiyordu. Sürekli evlatlığımız olmak istediğini söylerdi. Karnında olan tikiyle oynamaya başladığım an kahkası sahili ele geçirmişti. İnci misali dişleri gözüküyordu. Gözleri gülmekten kapanmıştı. Öyle neşeli ve güzeldi ki. "Ya yeter, öleceğim şimdi!" Kahkahaları arasından rastgele bağırıp duruyordu. Kendimi geriye çekince rahat bir şekilde soluklanmaya başlamıştı. Kafamdaki tokayı ağırca çıkardım. Avucumda tuttuğum tokayı parmak ucuma alıp saçına taktım. "Sana benden daha çok yakıştı." dedim gülümseyerek. "Ama bana âşık olduğum adam takmadı." Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. Yine Korhan ile bana gönderme yapmayı başardığı için haklı bir gülümsemeydi. Sakince arkama dönüp Korhan'a baktım. Sessiz kalmıştı ama bakışları her zamanki gibi sevgi doluydu. Hafifçe tebessüm etti. Ben de ona karşılık verdim ve kalpler arasında bir kez daha kırmızı iplik dolandı, bir düğüm daha attı.

~

Böyle geçmişe gittiğim vakit gerçekliğe dönmek çok zor oluyordu. Çoğu kez acıdan kaldıramıyordum. Her şeyi bile bile bu oyuna girmek çok daha zordu. Aslında her gün dağılırken şimdi hiç acı çekmemiş gibi davranmak epey bir zahmetliydi. Gözlerimi yumup kendime birkaç saniye verdim. Her zamanki gibi gözlerimi açıp güçlü olacaktım. Çünkü olmak zorundaydım. Gözlerimi araladım. Yüzümdeki yaşı hiç akmamış gibi seri ve sert bir şekilde sildim. Tokayı orta sehpaya koyup geri çekildim. Saçlarımı geriye doğru ellerimle taradım. Başım da, omuzlarım da dikti.

Leyl ve HarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin