11. Bölüm 🥀

56 12 94
                                    

Bölüm Şarkısı: Sezen Aksu ~Biliyorsun

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. İyi okumalar!

Bölüm 11: Kuşun Kırık Kanadı

Göğsümü kaplayan büyük bir his vardı. Geçmiyordu, bitmiyordu. Bu hisle doğmamıştım ama bu hisle büyümüştüm. Büyümek zorunda kalmıştım. Göğsümdeki hissin adı neydi tarif edemiyordum ama beni bitirdiği aşikardı.

Bir an dibe çakıldığımı düşünmüştüm ki suyun içinde bir gürültü koptu. Olduğum yerden süzülmek zorunda kalmıştım. Bedenime mengene misali kollar sarılmıştı. Saniyeler sonra nefes aldığımı hissetmiştim. Gözlerimi sıkı sıkı kapalıyken bedenim soğuk mermere değdi. İçimde bir ürperti vardı fakat dışarıya bir tepki vermemiştim. Ya da verdiysem de bunu bilmiyordum.

Tahminen benim boğulduğumu düşünüyorlardı. Oysaki ben sadece beklemiştim. Anıl gibi ölecek miydim yoksa kurtaran olacak mıydı diye. Ve ben, onun aksine kurtarılmıştım. Gözlerimi kırpıştırarak araladığım sıra Hüsrev'in yüzü yakınımdaydı. Suni teneffüs yapacakken gözlerimi aralamam onu geriye çekilmesine sebep olmuştu. "İyi misin?" Sesinde telaşın binbir çeşidi vardı. Gözlerimi yumup ağırca açarken oturur konuma geldim. Bir bacağım tamamen açık duruyordu. "İyiyim." Nasıl da sesim güçlü çıkıyordu. Oysaki sadece ağlamak istiyordum. Sanki o da bunu fark etmişti.

Beni yerden kaldırırken birinin uzattığı şalı omuzlarıma sardı. Birileri beni çeker sanıyordum ama panikten hiç kimse fotoğrafımı çekmeyi akıl edememişti. Garip bir şekilde utanç duyuyordum. Bu rezil olmakla alakadar bir durum değildi, içimde aşamadığım şeylerin yoğunluğuydu.

Kolunu omzuma sıkı sıkıya sarmışken beni yönlendiriyordu. "Hava almam lazım." Sesim titremeye başlamıştı. Güçlü rolüne sığınmam gerekiyordu fakat şu an yapmak istemiyordum. Rol yapmak istemiyordum, yalan söylemek istemiyordum, oyunu düşünmek istemiyordum. Sadece biraz ağlamak ve dürüst olmak istiyordum.

Biraz ileride duran merdivenlerin oraya götürdü. Şala iyice sarılarak oturdum. O da yanımda yerini almıştı. İçimden sayıp duruyordum. Sadece kırk altıya kadar dayanabilmiştim. Ardından gözlerimden hızlı hızlı yaşlar süzüldü. Buna hazır değilmişim gibi kafamı iki yana sallayıp yüzümü acıyla sıktım. Kalbimin acısıyla...

Yüzümü ellerimin arasına gizlemiştim. Saklanmak, belki de ortadan kaybolmak gerekiyordu. Ama bunu hiç başaramayacaktım. "Korktun mu? İyi olduğuna emin misin?" Kafasını eğip bana baktığını hissedebiliyordum. "Korkmadım. İyi falan da değilim!" Titreye titreye ağlıyordum. Onca güç gösterisi yapıp kendime yeniliyordum yine. Çünkü kendimi biliyordum. Zaaflarımı, zayıflıklarımı, kırıldığım anları herkesten daha iyi biliyordum. Keşke ben de bilmeseydim. O zaman belki her şey daha kolay olurdu. Ama zoru severdim ben. Çünkü bu şekilde yetişmiştim.

"Geçmişin düğümüne mi takıldın yoksa?" Gerçekten şu an süslü konuşmanın sırası mıydı? "Geçmiş beni hiç bırakmadı ki şimdi takılayım." Ellerimi yüzümden çekip yaşlı gözlerle ona baktım. Darmadağın olduğumu biliyordum. "Anlatmak istersen şayet, ben seni dinlerim. Sonra da hiç dinlememiş gibi unuturum." dedi. Anıl'ın küçükken dediği şeyi hatırlatmıştı. 'Eğer ki bana anlatırsan ben, onu kendi içimde saklarım kalp gibi. Sonra da sakladığım kalbimi unuturum, olur mu?' Kendi küçük, aklı büyük olan Anıl'ım.

Küçükken Anıl'a verdiğim cevabı şimdi ona da verdim. "Kalp gibi saklar mısın? Ama sonra kalbine ihtiyaç duyarsan bu belirsizlik beni daha çok üzer." Sanki anlamış gibi sarsılarak bana baktı. Gür kirpikleri titriyordu. Olsun, benim de kalbim titriyordu. "Kalp, sırları saklamak için vardır." dedi sakince. Onu sanki ilk kez bugün tanıyor gibi davranacaktım.

Leyl ve HarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin