Bölüm 25|•

1.5K 139 759
                                    


I was painting a picture. The picture was a painting of you. And for a moment i thought you were here. But then again, it wasn't true.

🎶

Yanağımı sol avucuma yasladım ve yanımdaki adamın özlediğim yüzünü izlemeye devam ettim. Birkaç gündür yanımdaydı ama hala gözümü kırpmadan onu izleme isteğime engel olamıyordum. Onu öyle çok özlemiştim ki yokluğuna nasıl dayandığıma anlam veremiyordum. Güzel yüzünün her bir hareketinde, kırmızı dudaklarının her bir kıvrılışında zavallı kalbim can çekişiyordu. Kalbime yaptıklarından bihaber içkisini yudumluyordu.

Onun gözleri de benden bir saniye olsun ayrılmıyordu, bakışlarıma aynı hayranlıkla karşılık veriyordu, dudaklarını benimkilerden beş dakikadan fazla ayrı tutmuyordu. Birbirimizi çok özlemiştik ve sonsuza kadar vaktimiz olsa da bu hasret bitmeyecek gibiydi.

Gözlerimi ondan ayırmadan kadehimi dudaklarıma götürdüm ve küçük bir yudum aldım. "Susmalısın, eğer daha fazla anlatırsan kalp krizi geçireceğim."

Güldü bu söylediğime, gülüşü karşısında birkaç saniye duraksasam da yeniden konuştum. "Gülme, ben ciddiyim."

"Biliyor musun benim için endişelendiğinde çok tatlı oluyorsun, seni daha çok öpmek istiyorum."

"James."

"Ciddiyim, beni delirtiyorsun."

Kadehimi elimden bıraktım. "Beni çıldırtmak istiyorsun değil mi? Bir yıl içinde kaç kez yaralandım dedin? Üç mü?"

"En az üç."

"Tanrım." Diye sızlandım. "Öldüreceksin beni. Yemin ederim sınırlarımı zorluyorsun. Bir de bunları hiçbir şey yokmuş gibi anlatman yok mu?" Diye sitem ettim.

"Önemli değildi."

Bir yıl boyunca neler yaptığını merak etmiştim, o da anlatmaya başlamıştı ama duyduklarımdan hoşnut değildim. Bir yıl içinde en az üç kez yaralandığını söylediğinde başta şaka yapıyor sanmıştım ama şaka değildi ve bu kalbimin üç kez teklemesine sebep olmuştu. O kadar rahat bir tonda söylüyordu ki sanki bu söylediklerine gülüp geçmeliyidim. "Benim için önemli."

"Şu an önemli olan tek şey ne zaman eve gideceğimiz."

Söylediğini anlamazdan geldim ve ona olan kızgınlığımı dile getirmekten geri durmadım. Onu özlemiş olmam kızgınlığımı bastıramıyordu. "Uzun sürecek, sanırım birkaç yıl daha bu kıtadayız."

"Kızgın olmanı anlıyorum ama-"

Onu ölümün pençesinden zar zor kurtarmamışız gibi bir de yeniden savaşa gidecekti. James'i bulduğum yerde gördüğüm haritadaki Hydra üslerinin konumlarını Steve'e söylemiştim. James de Steve'in Hydra üslerini temizlemek için kurduğu birliğe katılıyordu. "Ben kızgın değilim, sen aptalsın."

"Kızgın halini görmek istemiyorum."

Başımla onayladım onu. "Görmek istememelisin. Hiç hoş şeyler yapmıyorum."

"Tehdit ediliyorum." Dedi tebessüm ederek. "Biliyor musun savaşa gitmek beni senden daha az korkutuyor."

Brooklyn'deki evimizi çok özlemiştim. Orası benim ait olduğum yerdi, orası bizim ortak bir gelecek için aldığımız ilk evdi. Kendimi James'ten sonra ait hissettiğim tek yerdi orası. Hala hatırlıyordum o evi boyamak için verdiğimiz savaşları. Bahçemizdeki sebzelerimizi, bahçede yağmurun altında ettiğimiz dansları, birlikte yaptığımız yemekleri, mutluluklarımızı, sarılmalarımızı... Sonsuza kadar da yenileriyle birlikte kalbimde ve zihnimde yaşayacaktı o evde geçirdiğim her bir an.

𝐃𝐄𝐒𝐓𝐈𝐍𝐘 • 𝐁𝐮𝐜𝐤𝐲 𝐁𝐚𝐫𝐧𝐞𝐬 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin