Bölüm 38|•

1.4K 129 303
                                    

1 ay sonra

Gecenin zifiri karanlığından bir parça gürültüyle kopup sinsice süzülüyordu adamın zihnine. Karanlık gittikçe büyüyor, yavaşça anılarından kopup gelen silüetlere dönüşüyor, geçmiş daha acımasız bir hale bürünüyordu. Sesler ve görüntüler gittikçe netleşiyor, zihninin üzerindeki sis bulutu artık yavaşça kalkıyordu.

Rüyaları artık geçmişini anlatmayı bırakmış, felaket senaryolarına bırakmıştı yerini. Öldürdüğü yüzlerce insan için çok büyük bir vicdan azabı çekiyordu ama bir kişi onun kanını dondurmaya yetiyordu. Bir kişi için üzülen biri, onun en korkunç kabuslarında başrol oynuyordu.

Nefes nefese korkuyla araladı gözlerini, yattığı yerden doğruldu. Üstüne çöken o tanıdık his, bir aydır her gününü berbat etmişti. Sorunlarından kaçmak için uyumak iyi bir yöntemdi ama bu ızdırap onu uyurken bile rahat bırakmıyordu. Gerçek kabuslarla işte tam da bu noktada tanışmıştı.

Kabusundan kesitler gözünün önüne gelirken aklında Becca'nın ona hayal kırıklığı içinde bakışı vardı, onun ağlayışı vardı... Aldığı nefesler zehire dönüştü ciğerlerinde, yakıp geçti onu. Hiçbir şey yapamıyordu, içi daralıyordu, çok büyük bir çaresizliğin orta yerine düşmüştü. Her şeyden saklanarak geçirdiği bir ay onun için işkenceden farksızdı. Yaptığı şeyler çok kötüydü, bunun cezasını çektiğini biliyordu. Günahlarının bedelini kendi içinde Becca'yı kaybederek ödüyordu.

Yattığı yerden ayağa kalktı. Çıplak ayakları soğuk parkeye değdiğinde bile hiçbir şey hissetmedi. Alışıktı soğuğa. Hem maddi olanına, hem de manevi olanına. Doğruca banyoya ilerledi, küçük dairesinde bunu yapmak bir dakikasını bile almamıştı. Evin içinde bir ruhtan farksız bir şekilde ilerledi.

Banyoya geldiğinde gözlerini aynadan uzak tuttu. Belki bundan bir ay öncesine kadar aynaya baktığında gördüğü şey kötü şeyler yapmak zorunda kalmış ve iyileşmeye çalışan bir adamdı ama şimdi kendi ile her karşılaştığında gördüğü tek şey bir katilin, bir canavarın yüzüydü. Aynalardan uzak durup yeniden kendinden kaçmaya başlayalı uzun zaman oluyordu.

Kendine baktığında gördüğü adamdan nefret ediyordu. Kan görüyordu, acı görüyordu, yok oluş görüyordu, ölüm görüyordu... Kendinde umuda dair hiçbir şey bulamıyordu. Kendini seven, bir umut bulan, onu hayata döndürmek için çabalayan, koşulsuz olarak yardım eden ve hep yanında olan tek insanın ise hayatını mahvetmişti.

Howard Stark bundan tam 23 yıl önce Kış Askeri tarafından öldürülmüştü, bu ölümün gizlenen izleri henüz ortaya çıkmamıştı. Ama hiçbir sır sonsuza kadar saklanamaz, yok sayılamazdı. Bu da James Bucky Barnes'ın en büyük lanetiydi.

Kıyafetlerini çıkarıp dar kabinin içine girdi. Suyu en soğuk konumuna getirip buz gibi suyun altında sadece bekledi. Soğuk su bile düşüncelerinden ayıramadı onu, tek düşündüğü o andı. Bin tane farklı ihtimal vardı, bin tane farklı senaryo vardı ihtimal verdiği. Ama hepsi tek bir kapıya çıkıyordu. Bucky ne olursa olsun, ikinci kez aşık olduğu kadını kaybediyordu.

Gözlerini sımsıkı kapattı ve başını duvara yasladı. Su damlacıkları tenini sert bir yağmur misali vururken o yumruk yaptığı sağ elini duvara ritmik hareketlerle vuruyordu. Küçük de olsa acı hissetmek ve hayatına geri dönebilmekti bunun amacı, yoksa bu duvarı tek hamlede parçalayabileceğini biliyordu.

𝐃𝐄𝐒𝐓𝐈𝐍𝐘 • 𝐁𝐮𝐜𝐤𝐲 𝐁𝐚𝐫𝐧𝐞𝐬 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin