Bölüm 23|•

1.5K 140 594
                                    


And all this time i have been lying. Lying in secret to myself. I have been putting sorrow on the farthest place on my shelf.

🎶

2 hafta sonra

Şaire sormuşlar 'Bu hayattaki en büyük yokluk nedir?' diye

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Şaire sormuşlar 'Bu hayattaki en büyük yokluk nedir?' diye. Şair acı bir tebessümle cevaplamış: 'Varlığına alıştığınız birinin yokluğudur.' Ve ben, şimdi bu dünyadaki en büyük yokluğun ızdırabını çekiyorum.

İki hafta olmuştu James gideli, iki haftadır hayatımın bir anlamı kalmamış gibi hissediyordum. Günlerim tahmin ettiğimden daha zor, daha acı içinde geçiyordu. Ağzıma tek lokma yemek bile koyamıyordum, geceleri uyuyamıyordum, gülümseyemiyordum çünkü James aç mı tok mu, uykusuz mu, iyi mi bilmiyordum. Onu düşünmekten başka bir şey yapamıyordum.

Tek yapabildiğim şey işimdi, aklımı biraz olsun dağıtıp beni biraz acımdan alıkoyabiliyordu. Ben de bunu kullanıyordum. Hawthorne'daki üsüm için hazırlık yapıyordum. Bir ay içerisinde Kaliforniya'ya taşınacaktım.

Şimdi ise Peggy ile yan yana askeriyede yürüyorduk. Bu hafta süper asker serumunun ilk uygulanacağı askeri seçecektik, o kişi yeni nesil süper askerlerin ilki olacaktı. Seçilecek kişi pek çok şeyi temsil edecekti.

Bay Erskine, Steve'in askere alım formunu bizzat onaylamıştı. Bunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım, benim böyle bir şeye yetkim yoktu ama onun Steve'i askere almasına çok sevinmiştim. Daha sonra bunun altında yatan nedeni bana söylemişti, serumu alacak ilk askerin o olmasını istiyordu.

Baştan beri ben de bu serumu Steve ya da James'in kullanmasını istiyordum. İçindeki iyiliğe güvenebildiğim tek adam onlardı. James İngiltere'de olduğundan elimdeki seçenek Steve'di. Onun mükemmel bir süper asker olacağından emindim.

Seçeceğimiz asker Peggy'nin eğittiği birlikten olacaktı, şansa bak ki Steve hoşlandığı kadının birliğindeydi. Bay Erskine'ın eli değmeseydi bunun kader olduğuna inanabilirdim. Askerler koşarken biz yürümeye devam ettik. "Uykusuz görünüyorsun."

"James gittiğinden beri kabuslar görüyorum." Diye yanıtladım Peggy'i. Dün gece benim için epey zorlu geçmişti. Rüyamda James'in öldüğünü görmüştüm. Sabaha kadar tekrar uyku girmemişti gözüme, ben de sabaha kadar ağlamıştım. O kabus aklıma geldikçe kanımın çekildiğini hissediyordum. Karlı bir tepede kanlar içindeki James'in ölü bedenini buluyordum.

Başımı iki yana salladım düşüncelerimi dağıtmak adına, bilinçaltım bana öyle oyunlar oynuyordu ki... Aklım benim en büyük düşmanımdı. "Belki de yalnız kalmamalısın." Dedi. "Onun anılarının arasında yaşamak da seni etkiliyor."

"Ne yapabilirim Peggy? Nereye gidersem gideyim hep aynı olacak."

"Bana gelmeye ne dersin? Odamı seninle paylaşabilirim." Bakışlarımı gördüğünde yeniden konuştu. "Geceleri uyuyamazsan antrenman yaparız, kafan dağılır. En azından sen Hawthorne'a gidene kadar. Ne dersin?"

𝐃𝐄𝐒𝐓𝐈𝐍𝐘 • 𝐁𝐮𝐜𝐤𝐲 𝐁𝐚𝐫𝐧𝐞𝐬 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin