Bölüm 42|•

1.6K 115 561
                                    

6 ay sonra

Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri, saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları ardında bırakırken biz ve bize dair pek çok şey de zamana yenik düşüyordu. Dakikalar öncesinde akan gözyaşı ayların ardından mutlulukla takas ediliyordu ve bu hayatın önlenemez değişkenliğini gözlerimizin önüne seriyordu. Düşünüyordum da neler neler atlatmıştık biz. Ne acılar düşmüştü gönlümüze, ne kahkahalar dökülmüştü dudaklarımızdan, ne yaşlar akmıştı kalbimizden mutluluktan ve acıdan ama bir şekilde hepsi geride kalıyordu. Zamanın acımasız eli, hepimize değiyordu. Kimi zaman şefkatle okşuyordu yaralarımızı, kimi zaman da acımasızca kanatıyordu.

Loş ışıklarla donatılmış ortamda her şey olması gerektiği ve olmasını istediğim gibi kusursuzdu. Bunu ne kadar ertelesem de şirketimin birinci yılı için verdiğim parti tam istediğim gibiydi. Her şeyiyle ben ilgilenmiştim ve elimdeki sonuçtan oldukça memnundum. Hem birinci yıl partisini, hem de bağış gecesini aynı çatı altında toplamıştım ve arka arkaya iki parti vermekten, iki ayrı sıkıcı geceden kurtulmuştum. Bu mutluluğumun en büyük kaynağıydı. Bu yöntemi de babamdan öğrenmiştim, işe yaramadığını söyleyemezdim. Şimdiden hedeflediğim rakama yaklaşmıştım bile.

Evimde sevdiğim adamla vakit geçirmek varken burada bu resmî kıyafetlerin içinde dolanmak tercihim değildi. Şimdi huzurla James'in göğsüne kıvrılıp uyumak varken uzun bir geceye adım atmak istemiyordum. Kendime amacımı hatırlattım yeniden. Buradan toplanılan bağışlarla dünyanın çeşitli ülkelerinde on binden fazla hastane açmayı planlıyordum. Birkaç saat dişimi sıkmam bu amacın yanında oldukça basit kalıyordu. "Beni buraya getirdiğine inanamıyorum. Partilerden nefret ederim."

"Ben de öyle, ama maalesef ki yanımda uyuz bir Stark olmadan böyle ortamlarda uzun süre kalamıyorum." Tony lafıma karşılık ince bir alayla güldü, uzanıp papyonunu düzelttim ve omuzlarına hafifçe vurdum. "Elimdeki tek seçenek de sen olduğuna göre, benimle burada kalıyorsun. Kaçmaya kalkışırsan diye söylüyorum, çok kötü olur."

"Becca Hala, ben uslu bir çocuğum."

"Biliyorum tatlı Tony, ben yine de hatırlatayım dedim. Sen şimdi burada uslu uslu dur, tamam mı?"

"Bana şeker almayacak mısın?" Oyununa devam ettiğinde gülmemek hayli zordu. "Bak ne diyeceğim. Halanın oyun parkında istediğini yapabilirsin. Ama yaramazlık yapma."

Biraz eğlenmesi fena bir seçenek değildi, içimizden birisi bu sıkıcı ortamda geçirdiği vakite biraz heyecan katabilirdi. Böyle zamanlarda babamı daha çok özlüyordum. Eğer şimdi burada olsaydı o benim için tüm bu sıkıcı işleri yaparken ben de kıyıda Tony ile yaramazlık yapabilirdim. Bu da geçen süreyi benim için daha katlanılabilir kılardı.

Ama be yazık ki babam burada değildi ve ben işlerimi kendim halletmek zorunda kalmıştım. Böyle anlarda zamanın acımasız elinin yaralarımda hoyratça dolaştığını hissedebiliyordum. Düşünüyordum da zaman bana çok da nazik davranmış sayılmazdı. Beni hayatımdan koparıp acımasız dünyanın içine fırlatarak gereğinden erken büyütmüştü. Bu kadar acıya, kana ve kayıba rağmen hala ayaktaydım ve bu benim kendimle gurur duyma nedenimdi.

Özlem göğsümün ortasına haddinden fazla baskı yapsa da James sayesinde hala nefes alabiliyor, direnmek için kendimde güç bulabiliyordum. O olmasaydı ben yine yaşardım elbet, ama nasıl yaşardım onu bilmiyordum.

𝐃𝐄𝐒𝐓𝐈𝐍𝐘 • 𝐁𝐮𝐜𝐤𝐲 𝐁𝐚𝐫𝐧𝐞𝐬 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin