Selamlar sevgili okuyucu, nasılsın? Umarım sen ve çevrendeki herkes iyidir. İyi okumalar, desteklerini bekliyorum ❤
Yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgi belirler hayatı. Eğer yaşamayı başarırsan çizginin üstüne geçersin, başaramazsan işte o ince çizgiden kayıp gidersin. Ne olursa olsun pes etmemelisin, bu hayat yaşamın ne kadar kıyısında olursa olsun kimse kayıp düşmeyi hak etmiyor.
Ve ne kadar kötü bir kalbi olursa olsun içindeki iyilik asla solmuyor.
Yetimhanedeki çocukların çoğundan bir farkı vardı Alin'in. O yalnız doğmamıştı, bir ailesi vardı. Tek çocuk idi. Babası dünya üzerindeki tüm kötülüklere sahipti. Onun aksine annesi melek gibiydi. Onun şefkati Alin'in hayatını güzelleştiriyordu. Babası bir gün annesini öldürmüştü. Alin'in gözlerinin önünde annesini öldüren adam daha sonra kendini öldürmüştü.
Alin henüz dört yaşındaydı. Bunları yaşamayı hak etmemişti. Bunu kimse hak etmezdi. Gözlerinin önünde annesinin melek olmasını görmemeliydi. Hafızasında kalmamalıydı bunlar. Onun psikolojisi hiç iyi değildi. Herkes tarafından çok mutlu, sevimli ve narin görünen küçük kız güçlü olmayı çok küçük yaşta öğrendi. İçindeki karanlık tüm Dünyayı içinde boğabilirdi.
Onun karanlığı Pera ile harmanlanmıştı. Bu yüzden onun için çok değerliydi. Kendi karanlıklarında büyütüyorlardı içlerindeki çocukluklarını. Pera için yapamayacağı şey yoktu. Zaten ondan başka kaybedecek bir şeyi yoktu, onu korkusuz yapan da buydu..
*
Alin ciğerlerindeki son nefesini de, "Onu asla bulamayacaksın." diyerek bitirmişti. Artık ölüm ile kucaklaşacaktı. Gözleri karardı, elleri gevşedi ve iki yana düştü.
Bu sırada içeri baş hemşire girdi. Gördüğü olay karşısında dehşetle Damien'a seslendi.
"Gardiyan!" diye bağırarak yanlarına geldi. "Bırak kızı!" diyerek Damien'ın kolunu tuttu. Öylesine güçlüydü ki milim hareket etmiyordu. "Gardiyan!!" diye yeniden bağırdı fakat Damien duymuyordu. Kızın can çekiştiğini gören baş hemşire hızla arkasını dönerek çekmeceden iğne çıkarttı. Tekrar Damien'a yönelerek anestezi iğnesini koluna sapladı.
Damien'ın eli yavaşça gevşerken hemşire onu kızın üstünden itti. Damien'ın büyük gövdesi sedyeye yığılırken hemşire kızı kenarı çekiyordu. Nabzını kontrol etti ve gözlerini açmaya çalışarak dürttü. "Kendine gel öğrenci." dedi ve bir kaç kez yanağına hafifçe vurarak onu ayıltmaya çalıştı. Küçük kız öksürük krizleriyle uyanırken hemşirenin içine soğuk su serpilmişti.
**
Hışırtı sesleri uykumu dağıtmaya başlamıştı. Kaşlarımı çatarak gözlerimi araladım. Başıma şiddetle saplanan ağrılar sinirlerimi bozmuştu. Gözlerimi ovalayıp tekrar açtığımda Gooper'ın masada dosyaları karıştırdığını gördüm. Yattığım yerden doğrulunca bana dönüp kısa bir bakış attı. "Henüz sabah olmadı uyumaya devam et istersen." dedi soğuk ses tonuyla. Güneş daha çıkmamıştı, etraf hala karanlıktı. "Saat kaç?" dedim başımı ovarak. "Dört çeyrek, yalnızca üç saat uyudun." diye açıklama yaptı.
Ayağa kalkıp yanına gitmek istediğim sırada bileğim acıdı. Eğilip ayak bileğime baktığımda morarmış ve hafif şişmiş olduğunu gördüm. Derin nefes alarak ayağa kalkmaya zorladım kendimi. Bu sırada Gooper ayağa kalktı ve bana doğru yaklaştı. "Bir yerden krem bulmamız lazım." dedi. Elini uzattı ve belimi kavradı.
Bana her dokunduğunda vücudumun bu denli gerilmesi sinirlerimi bozuyordu. Tüylerim diken diken oluyordu. Bu sefer sesimi çıkartmadan yardım etmesine bir şey demedim. Zaten başım çok ağrıyordu. Üç adım atarak sandalyeye oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOCKA (+18)
Teen FictionHava yağmurluydu. Şimşek göğü yarıp gürlüyordu. Bulutlar ardı arkası kesilmeyen iri su damlacıklarını yeryüzüne salıyordu. O ise karşımda dikilmiş dikkatle bana bakıyordu. Hırkasının kapüşonunu örtmüş fakat yüzünün ıslanmasını engelleyememişti. Saçl...