Önce bebek ağladı. Masum gözyaşları bir bir döküldü gözlerinden. Kimse ilgilenmedi onunla. Daha da arttı sesi. Fakat bakan olmadı. Anlamadı bebek. Annesinin duyduğunu bilmez, bilemezdi. Annesi teselli etmedi. Sarılıp susturmadı. Yanına bile gitmedi. Bebek yorgun düştü ve sustu. Sessizce hıçkırdı ve sonunda uyudu.
Belki de duyguları yoktu kadının. Anne olmayı bilmiyordu. Öğrenmemişti belki de. Sevmemişti onu. Bu yüzden bakmamıştı ona. Bırakıp gitmişti. Daha yaşına bile girmeden terk etmişti onu. Kaderini belirlemişti şimdiden . Mutsuzluğa alıştırmış, yalnızlığa hazırlamıştı. Geleceğini değiştirmişti. Kendi elleriyle hazırlamıştı. Tıpkı annem gibi...
*
"Haydi kalkın! Uyanma vakti geldi" görevli kadınların koridordan sesleri geliyordu. Bulunduğum odanın kapısı açıldı. Görevli elindeki zili salladı ve bir kez daha "Uyanma vakti kızlar!" dedi gür sesle. Gözlerimi açtım ve ovuşturdum. Alin büyük yeşil gözlerini açmış bana bakıyordu. Onun bu şirin haline gülümseyip "Günaydın." dedim. O da gülerek cevap verdi "Günaydın. Ben acıktım." dedi. Dayanamayıp kahkaha attım. Bir insan nasıl olurda uyanır uyanmaz acıkabilirdi? O da benim kahkahama eşlik etti. Odadaki diğer kızlar şaşkınlıkla bize bakıp odadan çıkıyorlardı.
Yemekhaneye gelip sıraya girdik. Aklıma dün gece olanlar gelmişti. Ben kütüphaneden çıktıktan sonra neler olmuştu hiçbir fikrim yoktu. Merak etmiyor değildim. Nedense Gooper ve Damien arasında görünmez bir buz kütlesi vardı. Sebebi neydi kim bilir? Gooper ilk geldiği günden itibaren hep soğuk ve sert davranıyordu. Bunun Damien'ın hoşuna gitmeyeceğini biliyordum. Bu yüzden birbirlerine ısınamamışlardı.
Kahvaltıdan sonra derse gitmiştik. Burada haftanın 5 günü ders saatlerimiz oluyordu. 4 Rum, 3 Türk öğretmenlerimiz vardı. İlk ve ortaokul seviyelerini bitiren öğrencilere mesleki dersler veriliyordu. 20 yaşına giren ve derslerini başarılı bir şekilde veren öğrenciler serbest bırakılıyor, yetimhaneden gönderiliyordu.
*
Dersten sonra Alin ile resim odasına gitmeye karar verdik. Bir yandan konuşup bir yandan yürürken koridorun karşısından iki görevlinin bize doğru yaklaştığını fark ettim. Alin kolumu tutarak bana biraz daha yaklaştı. Görevliler karşımızda durup yolumuzu kestiler. "Pera, Mrs Marika'nın emri ile hücreye gidiyorsun." dedi biri. Alin ile birbirimize baktıktan sonra görevliye dönüp "Sebep?" dedim. Alin gerilmişti, kolumu sıkıca tutması bunu doğruluyordu. "Onu gidince öğrenirsin." dedi mavi gözlü olan.
Buz rengi gözleri ile keskin bakışlar atıyordu. Beni hücreye götürmek en büyük zevklerinden biriydi. Acıma duygusunun uğramadığı biriydi. "Bizi zorlama, hadi." dedi sertçe. Alin kolumu bırakmayınca elini tuttum. "Bırak gideyim. Sorun yok tamam mı? Çok geçmeden geleceğim. Şimdi resim odasına git. Hadi.." dedim sessizce. Pek ikna olmuş gibi değildi fakat yine de bıraktı. Gözleri kaçalım diye yalvarır gibiydi. Ağlamamak için kendini zor tuttuğu her halinden belliydi.
Ona gülümsedim ve görevlilerin yanından geçip yürümeye başladım. Bana yetişip koluma girdiler. İkisine de sert bakışlarımı attıktan sonra kollarımı çektim. "Kaçmak gibi bir planım yok." dedim kızgınca. Mavi gözlü olan tekrar koluma girdi ve "Belli olmaz senin ne yapacağın." dedi. Sabrımı deniyor olmalıydı. Omzumun üzerinden arkama baktım Alin'in ürkek bakışları üzerimizdeydi. Burada sorun çıkarıp, bu kadınların bana yapacağı zorbalığı görmesini istemiyordum. Sakince önüme dönüp görevliyle kol kola yürümeye razı oldum.
Asansör kapıları açıldığında karşımızda dikilmekte olan Damien ile göz göze geldim. Dişlerini sıktığı kasılan çene kemiklerinden belli oluyordu. Burada ne işi vardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOCKA (+18)
Novela JuvenilHava yağmurluydu. Şimşek göğü yarıp gürlüyordu. Bulutlar ardı arkası kesilmeyen iri su damlacıklarını yeryüzüne salıyordu. O ise karşımda dikilmiş dikkatle bana bakıyordu. Hırkasının kapüşonunu örtmüş fakat yüzünün ıslanmasını engelleyememişti. Saçl...