5. Bölüm

470 11 1
                                    


Üşüyordum. İliklerime kadar hissediyordum soğuk havayı. Bir yandan seviyordum da. Bulutlarla vedalaşan yağmur damlaları saçlarıma bir bir düşüyordu. Yanağımdan süzülüp dudak kenarlarıma gelen su damlacıklarını dilimle yakalıyordum. Bunu yapmak hoşuma gidiyordu. O ise yalnızca beni izliyordu. Her zamanki sessizliği ile karşımda öylece oturuyordu. Gökyüzüne baktığımda bir yağmur damlası gözüme geldi. Ben gözümü ovuşturmaya başlayınca o elimi çektirdi ve baş parmağı ile narince ovuşturdu.

 Sonunda gözümü açabildiğimde gülümsedi ve gözümün kenarını öptü. dudakları sıcacıktı. Yanaklarımı avuçlarının arasına almıştı, alnını alnıma dayadı. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. "Gözümden öptüğün için ayrılacağız." dedim üzgün bir ses tonuyla. Güler gibi bir ses çıkardı. Gözlerimi açıp yüzüne baktım. Bana bakıyordu. Dudaklarının kenarı kıvrılmıştı. "Bu saçmalıkları nereden duyuyorsun ve inanıyorsun?" dedi. Geri çekildim, "Bu sabah bir dergide okudum." dedim. Kafasını sağa sola sallayarak güldü. Sırf bu gülüşü görmek için bile tüm saçmalıkları yapardım. Kollarıyla bedenimi sarıp kendine çekti. Sımsıkı sarılmıştık. Saçlarımı geri iterek kulağımı ortaya çıkardı. "Biz hiçbir zaman ayrılmayacağız." dedi. "Bizim ruhlarımız bir." diye fısıltıyla ekledi.

*

Güneşin ışığı git gide güçleniyordu. Bu daha çok gözlerimi rahatsız ediyordu. Uyanmıştım fakat ne gözlerimi açmak ne de bulunduğum yerden kalkmak istemiyordum. Homurtu sesi duymam bu fikrimi değiştirdi ve gözlerimi açtım. Gördüğüm şeyin gerçekliğine inanamayıp gözlerimi ovuşturup tekrar açtım. Olduğum yerde doğruldum. Bu adamın derdi neydi? Yeni gardiyan dün gece benimle burada, hücrede uyumuştu. Tam karşımda! Uzanıp omzuna dokundum. Pek etki etmemişti. "Şşş.." diyerek tekrar dürttüm. Kaşlarını çatarak gözlerini araladı. Tek kaşımı kaldırmış dik dik yüzüne bakıyordum. "Senin derdin ne?" dedim kendimi tutamayıp. "Neden buradasın?" diye ekledim. Doğruldu ve saçlarını karıştırdı. Dağılmıştı ve hoş duruyordu. Boğazını temizledi ve bana baktı. "Sen neden hala buradasın?" dedi. Sorusunun üzerine afalladım. Böyle bir cevap beklemiyordum. Cevap vermedim.

Demir kapıya yaslandı ve dizlerini gövdesine çekti. Kollarını dizlerine koydu. Her hareketini inceliyordum. Konuşmadan öyleye yüzüme bakmaya başladı. "Buraya neden geldin?" dedim. Beklemeden cevap verdi. "Bu seni hiç alakadar etmez." dedi. Sinirlenmeye başlamıştım. "Amacın ne?" dedim sertçe. "Seni cezalandırmadığım için mi kızgınsın bana?" dedi. Aslında evet sinirlenmiştim fakat cezalandırmadığı için değildi. Benim için zaten fark etmezdi ama o kuralları çiğniyordu. Üstelik hücrede uyumuştu. Gerginliğim onu birinin görmesinden mütevellit. Başının belaya girmesinden endişeleniyordum. Bunun için kendime kızıyordum. Ne yaptığı beni gerçekten ilgilendirmezdi. Nasıl bu adamın derdini bir gecede üstlenmiştim? Neden?

 "Bak gerçekten ne yaptığın ve amacın beni hiç ilgilendirmez. O yüzden git buradan. Başın belaya girecek burası sandığın gibi bir yer değil." dedim ciddi bir ses tonu takınarak. "Ben de onu öğrenmek istiyordum. Nasıl bir yer burası?" dedi. Dalga mı geçiyordu yoksa  ciddi miydi anlayamıyordum. Hiç mimik kullanmıyordu. Robottan yapılmıştı sanki. "Onu Damien anlatır sana." dedim gözlerimi devirerek. "İstediklerimi anlatacağından pek emin değilim." dedi. "Ne duymak istiyorsun?" dedim merakla. "Seni ilgilendirmeyen şeyler." dedi. "Böyle yaparak hiçbir şey öğrenemezsin." dedim sertçe. Beni duymazdan gelerek ayağa kalktı. "Akşam görüşürüz." dedi soğuk ses tonuyla. Cevap vermedim. Zaten o da cevap vermemi beklemeden hücreden çıktı.

 Tam kapıyı kilitleyeceği sırada bakıcının sesini duydum. "Onu almaya gelmiştim." dedi Gooper'a. Vücudumdaki kan ve yaraları temizlemek için. Fakat akşam ben yaralanmamıştım. Kanamamıştı sırtım. Acımamıştı canım. Bu hücrede ilk defa kırbaçla buluşmamıştı vücudum. Birkaç saniye sessizlikten sonra konuştu. "Bu geceyi de burada geçirecek, yarın gelin." dedi soğuk tavrıyla. İkisinin de ayak sesleri uzaklaştı ve koridor tekrar eski sessizliğine büründü. Kim inanabilirdi ki bu adamın beni kırbaçlamadığına. Bakışlarının deliciliğinden, sesinin soğukluğundan, tavırlarının ürperticiliğinden ve her kelimesinden psikopatlık akıyordu. Nasıl zararsız olabilirdi ki bu adam?

*

Hücrede yalnızlığımın kaçıncı saatindeydim bilmiyorum, hayal kurmaktan ve plan yapmaktan fazlasıyla sıkılmıştım. Fakat sıkılmadan çalışan tek şey beynimdi. Beni ve düşüncelerimi fazlasıyla sorgulamaktan asla  yorulmuyordu. Gökyüzü yine giymişti siyah elbisesini. Fakat yıldızlar yoktu bu gece. Sisli gözüküyordu hava. Gri bulutlar esir almıştı sanki yıldızları. Parlamalarına izin vermemiş gibiydi. 

Demir kapının tıklatılması tüm  düşüncelerimi yarıda bölmüştü. Ses çıkarmadan kapıya baktım. Tekrar tıklatıldı. Şaşkınlığım artarken "Kim var orada?" dedim. Gülme sesi ile birlikte kapı açıldı. Gooper sırıtarak içeri girerken "Komik değilsin." dedim gözlerimi devirerek. Elinde bir tepsi vardı. Karşıma otururken tepsiyi önüme koydu. "Akşam yemeğin." dedi. "Tam öğrenememişsin belli ki, burada yemek yemem yasak." dedim. "Biliyorum ama enerjini toplaman lazım." dedi. "Enerjiye ihtiyacım yok." dedim sert çıkışarak. İştahım da yoktu zaten. "Bu gece önemli bir işimiz var, enerjini topla." dedi. Ne demek istediğini anlayamamıştım. gözlerimi kısarak, "ne işi?" dedim. "Bak burada bana yardım edebilecek potansiyele sahip olan tek kişi sensin. Bu gece bana yardım et ne istersen yaparım olur mu?" dedi. "Ne yardımı? Ne yapacağım? Hiçbir şey yapmıyorum, sana yardım etmek zorunda değilim." diyerek tersledim.

 Derin nefes alıp sıkıntıyla dışarı verdi. "Bana yardım etmek zorundasın." dedi. Gözlerimin içine bakıyordu. "Bu yüzden mi beni kırbaçlamadın? Sana yardım etmek zorunda kalayım diye mi? Bu kadar adi olabileceğini düşünmemiştim." dedim. "Böyle düşünmemiştim ama mantıklı." dedi. Ona tiksindiğimi belirten bakışlar attım. "Kendi işini kendin hallet." dedim. Tepsiyi önümden çekip bana biraz daha yaklaştı. "Bak Pera, yardımına ihtiyacım var. Bana yardım edersen buradan çıkmana yardımcı olurum kaçabilirsin özgür olabilirsin, mantıklı düşün biraz." dedi. "Buradan kaçmak istediğimi nereden çıkardın?" dedim. Aslında istiyordum. Buradan çıkmayı deli gibi istiyordum, sadece kendim için de değil en çok Alin'in buradan kurtulmasını istiyordum. Fakat kimseye muhtaç olmadan bunu yapmak istiyordum. Ona muhtaç olmadan..

"Bu gece düşün öyleyse yarın akşam da yapabiliriz." dedi. "Kaçmak istediğin gözlerinden okunuyor ayrıca." diye ekledi. Bakışlarımı kaçırırken uzaklaştı ve demir kapıya yaslandı. "Git buradan." dedim. "Yemeğini bitir gideceğim." diye cevap verdi. Daha fazla diyaloğa girmek istemiyordum. Buradan bir an önce çıkmasını istediğimden önümdeki yemeği yemeye başladım.

*

Demir kapının gıcırtısı ile gördüğüm rüyadan sıyrıldım. "Hala uyuyor.." diye mırıldanma sesi duydum. Bu ses Gooper' a aitti. "Hey, Pera uyan." dedi. Sesi daha yakından geliyordu. Gözlerimi yavaşça açtım. "Birazdan bakıcılar gelir. Onlar gelmeden çık. Ben idare ederim." dedi. Kaşlarımı çatarak doğruldum. "Beni böyle kandıramazsın." dedim. "Seni kandırmaya çalışmıyorum. Ama sen bilirsin." dedi. Kendi menfaatleri içi bana iyi davranıyordu. Sakın inanma Pera. O iyi biri değil. Güvenmen gereken biri hiç değil. Gözlerimi devirerek ayağa kalktım. "İyi düşün." dedi ben kapıdan çıkarken. Arkama bile bakmadan asansöre ilerledim. 

Herkes uyuyordu. Güneşin kızıl ışığı koridorun büyük camlarından içeri giriyordu. Bu saatlerde uyanık olan tek öğrenci ben olurum hep. Koridorun yalnızlığı benim yalnızlığıma eşlik eder. Yavaşça odanın kapısını açtım ve içeri girdim. Alin'i benim yatağıma yatmış ve yastığıma sarılarak uyumuş görünce buruk bir gülümseme yayıldı yüzüme. Gooper' ın teklifini göz önünde bulundurarak yeni bir plan yapmam lazımdı. Üç kişilik...



TOCKA  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin