Sabır çekiyorum bu ön izleme ne yaa. Bu ön izleme gelmemiş gibi yazacağım dram dram dram yazalım bakalım hehe.
Dicle mektubu okur okumaz gözleri kararmış ve yere yığılmıştı. Set çalışanları zaten Dicle'nin yanında oldukları için eğilmeleri yetmişti. Dicle'nin elinde buruşturduğu kağıdı set çalışanlarından biri aldı. Hemen arkasından Barış ve İrem Dicle'nin yanına gelmişti. Barış hemen yanına çöküp kafasını yavaşça dizlerine koydu. Bir yandan sesleniyor bir yandan da nabzını hissetmek iki parmağıyla şah damarına bastırıyordu. Nabzının az da olsa attığını fark etmek Barış'ı rahatlatmıştı. O sırada set çalışanları ellerinde kolonyalarla geldiler ve Dicle'nin bileklerine dökmeye başladılar ama nafile, Dicle ayılmıyordu. Daha fazla vakit kaybetmeden Barış Dicle'yi kucaklayıp set araçlarından birine bindirdi ve hastaneye gittiler. İrem ve diğerleri de Barış olmadan çekime devam edemeyecekleri için dağılmışlardı. Dicle'yi merak eden bir kısım Barış'ın peşinden gitmiş, geriye kalanlarsa evlerine dağılmıştı.
Hastaneye vardıkları gibi Barış, Dicle'yi bir sedyeye bıraktı ve sedyeyi odaya kadar takip edip, odanın kapısında ellerini başının arkasında bağlayarak bekledi. Kısa bir süre sonra İrem ve bazı set çalışanları da hastaneye gelmişti. Set çalışanlarından biri hızlıca Dicle'nin elinde buruşturduğu kağıdı cebinden çıkardı ve Barış'a uzattı.
Set çalışanı: Barış Bey, Dicle Hanım elinde bunu tutuyordu bayılmadan önce. Kendisine iletirsiniz önemli bir şey olabilir diye düşündüm.
Barış: Sağ ol kardeşim.
Barış kağıdı aldığı gibi kırışan yerleri düzleştirmeye başladı. O sırada koluna değen elle sağına döndü.
İrem: Belki önemli bir şeydir okuma istersen sonra sorarsın Dicle'ye. Kendi özeli var onun da.
Barış hızlıca kolunu çekip devam etti.
Barış: Senin bizi düşünmene ihtiyacımız yok İrem.
Barış kağıdı hafifçe silkeleyip okumaya başladı. Aslında sonuna kadar okumayı o da beklemiyordu ama içinde bir yerlerde, yıllar öncesinden beri bunu bekleyen bir Barış vardı. O Barış'ı rahatlatıp bugüne odaklanmak için hepsini okuması gerektiğini hissetti. Barış'ın kağıda baktığı her saniye İrem daha da umut dolu bakıyordu Barış'a. Çünkü onun tanıdığı Barış'ın şu ana kadar elli kere yırtıp atmış olması gerekirdi o kağıdı. 'Belki beni affeder, beni anlıyordur' diye düşündü. Barış yazıyı bitirdiği gibi İrem'e döndü.
Barış: Bu ne İrem ? Ne işi var Dicle de ?
İrem hala umudunu kaybetmemişti, gülümseyerek veriyordu cevaplarını.
İrem: Dicle dün bloğumda yazdığım yazıları okumuş. Hepsini, özellikle de bunu çok beğenmiş. Sabah çıktı alıp bana getirmiş. Bana bunu sevdiğim adama vermemi, beni kesinlikle affedeceğini söyledi. Ben de senin montunun cebine koydum belki beni gerçekten affedersin diye düşündüm.
Barış: Şimdi istediğin oldu. Okudum mektubunu sonuna kadar. Mutlu musun ? Amacına ulaştın mı ?
İrem: Ben böyle olmasını istemezdim Barış. Ben sadece beni anlamanı istedim. Seni aldatmadığımı, annenin beni gönderdiğini, ne yaptıysam sana olan sevgimden yaptığımı bil istedim. Bana nefret dolu bakma istedim.
Barış: Senden nefret etmiyorum İrem. Senin nefret edilecek kadar bile değerin yok benim gözümde. Sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum, nefret dahil.
İrem: İnkar etme Barış ! Niye geldiğimden beri bana öfkelisin o zaman. Kabul etmek istemiyorsun ama öfkeye en yakın duygu aşktır aşk !
İrem'in sanki kendi düşüncesiymiş gibi Dicle'nin söylediklerini papağan gibi tekrarlaması Barış'ı daha da sinirlendirmişti.
Barış: Her şeyi kendine mal etme İrem. Ben senden nefret etmiyorum, sadece Dicle'den bir şey saklamaktan hoşlanmıyorum.
İrem: Barış kendini kandırma artık !
Barış: Dicle hiç kimseyle, hiçbir şeyle kıyaslanamaz ama madem başka türlü anlamıyorsun İrem, tamam. Biliyor musun annem sana söylediklerinin aynısı Dicle'ye de söylemiş. Ama Dicle hala yanımda. Her ne olursa olsun Dicle beni bırakmıyor, hep bana yol gösteriyor, arkamda duruyor. Sen ? Sen annemin tek bir lafıyla çekip gittin İrem. Çünkü eğer kalsaydın ve benim kariyerim kötüye gitseydi bütün sorumluluk sana kalacaktı. Sen benim için bile olsa bu sorumluluğu almaktan korktun ve kaçtın. Dicle, Dicle ne kadar onun üstüne gidilse de, ne kadar üzülse de beni bir an olsun bırakmadı. Biz birbirimize gerçekten aşık olsaydık bırakıp gidemezdin İrem. Biz hiç aşık olmadık. Yaşadığımız şeyi aşk sandık ama değildi, değilmiş. Benim ilk aşkım Dicle, hayatımın aşkı. O yüzden sen de artık bizi rahat bırak. Hatta git sen de aşık ol. Çünkü aşk o kadar güzel bir şey ki. Bir gün aşık olursan ne demek istediğimi anlarsın belki.
Barış'ın cümlesini bitirmesiyle doktorlardan birinin yanlarına gelmesi bir olmuştu.
Doktor: Dicle Ertem'in yakınları ?
Barış: Benim.
Doktor: Bu süreçte tansiyonda ve iştaha bağlı olarak şekerde hareketlenmeler çok normal. Bazı bünyelerde bu hareketlik baygınlığa sebep olabiliyor. Endişelenecek bir durum yok.
Barış: Pardon hangi süreç ?
Doktor: Ben 4 haftalık olunca haberiniz vardır diye düşünmüştüm. Tebrikler, Dicle Hanım 4 haftalık hamile. Kendisinin de haberi yok anladığım kadarıyla. Siz mi haber vermek istersiniz ben mi haber vereyim ?
Barış duyduklarından sonra kısa bir şok yaşamıştı. Aynı anda hem parmağıyla kendini göstermiş hem de olumlu anlamda başını sallamıştı. Doktor, Barış'ın bu afallamış haline gülmemek için kendini sıkarak konuşmaya başlamıştı.
Doktor: Peki hastamız birazdan kendine gelir, onu yormadan konuşabilirsiniz.
Barış yavaşça odaya girmişti, Dicle'yi uyandırmamak için oldukça yavaş hareket ediyordu. Cam kenarındaki sandalyelerden birini alıp Dicle'nin yanına çekti ve yavaşça oturdu. Ellerini başının arkasında birleştirip hafifçe öne eğildi ve Dicle'nin uyanmasını beklemeye başladı. Nasıl konuşacağını, neyi ne zaman söyleyeceğini, Dicle'nin nasıl sakin kalmasını sağlayacağını ve tonla daha sorunun cevabını aynı anda düşünüyor, ama hiçbirine cevap bulamıyordu. O sırada Dicle kendine gelmişti ama kendini çok yorgun ve halsiz hissediyordu. Barış'ın bile zor duyduğu bir sesle konuşmaya başladı. Sesini duymak için Barış Dicle'ye daha da yaklaşmıştı.
Dicle: Neden anlatmadın ?
Barış: Korktum.
Dicle: Beni aptal yerine koydun.
Barış: Hayır be-
Dicle: Onu seviyor musun, aşık mısın ?
Barış: Senden başka kimseye aşık olmadım. Sen benim ilk ve son aşkımsın.
Dicle: Nasıl inanacağım sana ?
Barış: Hamilesin.
Böyle bir sorunun üstüne Barış'ın ağzından bu kelimenin çıkmasını ikisi de beklemiyordu.
Dicle: Nasıl yani ?
Barış: Bizim bir bebeğimiz olacak Dicle. Sana söz veriyorum her şeyi anlatacağım, neden anlatmadığımı da anlatacağım ama şimdi değil olur mu ? Şimdi ikimizin de düşünmesi gereken tek bir şey var.
Dicle'nin gözlerinden gözyaşları süzülmeye başlamıştı. Barış yüzüne ufak bir tebessüm yerleştirip sarılmıştı Dicle'ye. Set çalışanları ve İrem'in sıkılıp gidene kadar odadan çıkmamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DicBar Senaryolar
RomanceDicBar yaşanmamış sahneleri yaşatıyorum ( her bölüm yeni senaryo) ✨🤍