'Dicle Barış'ın haklı olduğunu biliyordu ama yine de onun ağzından bu sözleri duymak çok zoruna gitmişti. Gözleri farkında olmadan yine dolmuştu.
Barış: Üzülme. Lütfen... '
Dicle tekrardan ağlamadan önce evden çıkmak istedi. Barış'ın önünde bir daha ağlamaya cesaret edemezdi. Yavaşça kapıya yöneldi ve evden çıktı. İşte şimdi boşluğa düşmüştü. Ne yapacağını, kime gideceğini, ne düşüneceğini bilmiyordu. Düşünmemeye karar verdi. Bunun tek yolu da delicesine içmekti tabii. Barış'ın evinin yakınlarında magazinin pek uğramadığı bir bar vardı, içeri girip kendine bir içki söyledi. İçki sayısı dakikalarla doğru orantıda artıyordu. Deli bir ivme yakalamıştı. Durmadan içiyordu. Bünyesi alışık olmadığı için kısa sürede ayakta duramayacak kıvama gelmişti. Hem evine yakın, hem de magazinin henüz fark etmediği bir yer olduğu için Barış da çok sık gelirdi buraya.
Barışsa Dicle çıktıktan sonra mutfağa geçip kendine bir kahve yaptı. Dicle gelmeden önce o kadar çok içmişti ki...
------------------------------
Saatler olmuş, Dicle içmeye devam etmişti. O kadar uzun süre olmuştu ki barmen de başına bir şey gelmesinden korkmuştu. 'Bir tane daha isterse verme' diye geçirdi içinden ve tezgahın sağına, yeni gelen müşterilerin yanına geçti.
Müşteri 1: Oha şu Barış Havas'ın sevgilisi değil mi?
Müşteri 2: Aaa, evet o. Neydi adı ? Ha, Dicle, Dicle Ertem! Ne işi var ki burada tek başına ?
Müşteri 1: Kızım ben sana söyleyeyim bunlar ayrılmış. Baksana kıza, makyajı falan akmış. Yağmur yağmadığına göre ağlamaktan.
Müşteri 2: Belki başka bir sorunu vardır olamaz mı ?
Müşteri 1: Niye yalnız gelsin ki o zaman, Barış'la birlikte gelirlerdi.
Müşteri 2: O da doğru. Desene Barış yine boşa çıktı !
İkisi de dev kahkahalar patlatmıştı. Barmen kızların konuşmasını duymuştu. Barış o kadar sık geliyordu ki buraya birkaç ay öncesine kadar, hoş sohbetleri olmuştu barmenle. Eğer magazin gelirse haber vermesi için de Barış telefonunu vermişti barmene. Hemen Barış'ı aradı barmen. Barış ikince kahvesinin son yudumunu alırken çalmıştı telefon.
Barmen: Barış abi merhaba nasılsın ?
Barış: İyiyim, sen nasılsın ?
Barmen: İyi ben de.
Barış: Ben gelmiyorum bugün, magazini haber vermek için aradıysan ?
Barmen: Yok, yok abi. Magazin değil. Bir kadın var da burada, baya içti, ayakta durmaya hali yok, onu geçtim, pek alışık da gözükmüyor içkiye başına bir şey gelmesinden korktum.
Barış: Arkadaşları falan yok mu ? Beni neden aradın ?
Barmen: Yok arkadaşı falan. Seni aradım çünkü... adı Dicle Ertem'miş. Birileri de senin sevgilin olduğunu söyleyince, benim aklıma da seni aramak geldi.
Barış: Dicle mi ? Ne işi var ki orada ? Neyse tamam ben geliyorum, sağ ol haber verdiğin için.
Barmen: Rica ederim abi de, acele et istersen biraz.
Barış: Ta-tamam tamam 5 dakikaya oradayım.
Barış alelacele evden çıktı ve birkaç dakika içinde bara gitti. Dicle taburede, bir eli çenesinde, bir eli telefonda, önünde içkisi, gözleri kapanmak üzere oturuyordu. Barış yavaşça arkasına geçti ve telefonunda neye baktığını görmeye çalıştı. Daha önce görmediği bir fotoğrafları açıktı Dicle'nin önünde. Birkaç gün önce, Barış uyurken çekmiş olmalıydı Dicle bu selfieyi. Ağzı kulaklarında Barış'a bakan, Barış'ın saçlarıyla oynayan Dicle ve yanında muhtemelen güzel bir rüya gören, bu yüzden tebessüm eden Barış. Daha güzel bir kare olabilir miydi ?
Dicle, elindekinin telefon olduğunu unutmuş olacak ki, parmağını ekranda, Barış'ın yüzünde gezdirmeye başlamıştı. Ama ekrana dokunduğu için ekran, Barış'ın olduğu taraftan Dicle'nin olduğu tarafa kaymıştı. Dicle de bunun üstüne sinirlenip söylenerek telefonu masaya bıraktı ve içkisinden bir yudum daha almak için yöneldi. Dicle'nin bu şapşal halleri Barış'ı güldürmüştü. Barış'ın kıkırdamasını duyunca, Dicle içkisini yudumlamadan içkiyi masaya bıraktı ve Barış'a döndü. İkisi de hiçbir şey söylemeden baktılar birbirlerine. Bir süre sonra Barış, yavaşça Dicle'nin belini kavradı ve ayağa kalkmasına yardım etti. Dicle gerçekten ayakta durmakta çok zorlanıyordu, zar zor arabaya vardılar. Barış Dicle'nin başını yavaşça koltuğa koyup kemerini bağladıktan sonra sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı.
Barış: Sen uyu istersen, ben eve götürürüm seni, çok yorgun gözüküyorsun.
Dicle: Hayır. Seninle konuşmadan uyumam. Evet, benim en büyük hayalim işimdi, seninki gibi. Ama ben seninle hayal bile edemeyeceğim şeyler yaşadım, yaşıyorum. Haklısın, aşkımızı bir seçenek olarak sunmam saçmalıktı. Bir anda ağzımdan öyle çıktı, onu kastetmemiştim. Hem ben seni İrem olayında affettim, böyle mi yaptım sana ? Sözlerine güvendim. Sen de benimkilere inan. Seni, benim bile hayal edemeyeceğim, tahmin edemeyeceğim kadar çok seviyorum ! Ayrıca belki ben, işteyken bile sen benim yanımda ol diye sana iş sorunlarımı anlatıyorumdur, senden yardım istiyorumdur ? Ayrıca haksızlık ediyorsun, senin kariyerin için kendimi parçaladım ya ben, gece gündüz demeden çalıştım. Sen bile vazgeçmişken hayalinden, ben vazgeçmedim ! Bu olayda sen haklısın, evet işle aşkı karıştırdım, ama totale baktığında, bugüne kadar yaşanan her şeye baktığında ben, benden vazgeçeceğin kadar haksız mıyım ?
Dicle'nin sözleri Barış'ta bazı taşların yerine oturmasın sağlamıştı. Ayık olmasının da etkisi vardı tabii.
Barış: Haklısın, ben... düşünemedim. Ama sen birini seçelim deyince yani-
Dicle: Özür dilerim.
Barış: Ben de.
Konuşmalarının sonunda eve gelmişlerdi. Barış Dicle'nin inmesine yardım etti ve eve kadar yürüttü. Dicle'yi koltuğa oturtup kahve yapmaya mutfağa gitti. Ama kahveyi hazırlayıp geldiğinde Dicle çoktan uykuya dalmıştı. Uyandırmamaya dikkat ederek kucağına aldı Dicle'yi ve odasına taşıyıp yatağa yatırdı. Ayakkabılarını çıkardı ve üstünü örtüp yanına yattı. Uykuya dalmadan önce son kez gözlerini araladı ve mırıldandı.
Barış: Evli çiftlere bir adım daha yaklaştık. Artık yatağa küs girmiyoruz.
Sooon. Umarım beğenmişsinizdir. Aslında bu kadar hızlı yazmayı planlamıyordum. Böyle olacağını bilsem iki kısmı birleştirirdim. Neyse beğendiyseniz vote atmayı unutmayın <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DicBar Senaryolar
RomanceDicBar yaşanmamış sahneleri yaşatıyorum ( her bölüm yeni senaryo) ✨🤍