AŞK (1)

910 39 44
                                    

O, Dicle'yi kendinden bile çok severken Dicle'nin aşklarını bir seçenek olarak sunması çok ağırına gitmişti Barış'ın. Hiçbir şey söylemeden evden çıktı. Ama bu sefer geri dönmeyecekti. Çünkü geri dönmesi gereken biri varsa o Dicle'ydi bugün. Bir süre kapıda Dicle'nin gelmesini bekledi. Ama ne açılan kapı sesi vardı, ne yaklaşan ayak sesi, ne onu geri çağıran ağlamaklı bir ses...

Dicle, evde ilk defa bu kadar yalnızdı. Hala söylediği sözü anlamlandırmaya çalışıyordu bu yalnızlıkta. Anlamlandırabilseydi eğer Barış'ı durdurmak için dışarı çıktığında aralarındaki gerginliği bitirecek bir şeyler söyleyebilirdi ona. Ama eğer şuan çıkarsa, yalnızca sebep olduğu enkazı görecekti. Buna hazır hissetmiyordu. Bir süre kendi kendine sayıkladı 'iş mi aşk mı', belki sesli duyduğunda her şey yerli yerine otururdu. Zaman öyle hızlı geçmişti ki bu düşünceler arasında, Dicle'nin yeni aklına gelmişti Barış'ın gitmiş olabileceği. Koşarak kapıya gitti, titreyen ellerle açtı kapıyı. Ona ne söyleyeceğini bilmiyordu hala, gözlerinde göreceği enkaza hazır olup olmadığını da bilmiyordu, ama başka şansı yoktu değil mi ? Barış'ın gitmesini göze alamazdı. Titreyen ellerinin kontrolünü almak için ellerini yumruk yapıp sıktı bütün gücüyle. Titremiyordu artık elleri, fırsattan istifade, hızlıca açtı kapıyı. Ama... Barış yoktu...

Kapıyı sertçe vurup salona geçti. Kendine o kadar sinirliydi ki koltuğa oturmadı, salonda dört dönüyordu. Ağlaması durmuş, bağırmaya başlamıştı.

Dicle: Barış nasıl olsa burada değil mi Dicle ! O senin düşünmeni bekler, sen karar verene kadar bekler değil mi ! Al gördün işte, mutlu musun ! Eserinle gurur duy ! Sen bunların hepsini hak ettin !

Bağırışmalarının arasında eline geçirdiklerini de sağa sola fırlatıyordu. Uzun süren kargaşanın sonunda yorgun düşmüştü, pencerenin köşesinde dizlerini karnına çekip uykuya daldı. O gece Meral de gelmemişti eve, eski evdeki eşyalarını toplayacaktı ve orada kalmıştı. Dicle hiç olmadığı kadar yalnızdı şimdi. Ne Barış vardı, ne babası, ne Meral, ne Leylacık ne de evin her köşesinde kokusu olmasına rağmen, Feris.

Barış, evden çıktığı gibi arabasına atlamıştı, nereye gidecek, kime sığınacak bilmiyordu , tek istediği o sözden olabildiğince uzaklaşmaktı. Her gün, bir an önce Dicle'ye ulaşmak için büyük bir heyecanla geçtiği bu yolları, şimdi yalnızca ondan uzaklaşmak için geçiyordu. Yol onu eski eve götürmüştü. İlk defa kendini Dicle'ye ait ve layık hissettiği yer. Şimdi, yine bu evde yalnızdı. Odaya geçti. Bir yanı Dicle'nin kokusunun yatağa sinmiş olmasını isterken diğer yanı bundan ölesiye korkuyordu. Yatağı koklamadan yerleşti içine zira, duyacağı koku her ne olursa olsun onu tatmin etmeyecekti.

Sabah kuş cıvıltıları eşliğinde kalktı Dicle, böylesine kötü bir günü kuşların karşılaması şaşırtmıştı Dicle'yi. Delicesine bir boyun ağrısıyla kalktı yerinden. Gece kaldığı rahatsız pozisyondan olsa gerek. Hiçbir şey yapmaya hali yoktu. Gömleğinin yakalarını aşağı indirip düğmelerini sonuna kadar kapattı. Üstüne bir ceket geçirdi ve arabaya atladı. Her şeye rağmen işe gidecekti. Arabaya binip çantasını yan koltuğa attı ve kafasını kaldırdı. Ağlamaktan şişmiş gözlerini ve akmış makyajını yeni fark ediyordu dikiz aynasında. Makyajını silmeye hali yoktu. En azından şimdilik. Çantasından çıkardığı güneş gözlüğünü taktı. Kendine gelene kadar kimsenin fark etmemesini umdu. Zaten artık yaz gelmişti, kimsenin gözlüğe bir şey diyeceğini düşünmedi. Eski eve gitti ve Meral'i aldı. Meral, bir şeylerin ters gittiğini çok geçmeden anlamıştı. Dicle yol boyunca anlatmıştı önceki akşam yaşananları. Meral ilk defa ses etmeden dinlemişti Dicle'yi. Meral'e her şeyi anlattıktan sonra Barış'ı aramak istedi. Onu ajansa çağıracak ve konuşacaktı. Ama, kendini onun sesini duymaya hazır hissetmedi. Aydın'ı aradı. Nasıl olsa Aydın'ın yanındaydı değil mi ?

DicBar SenaryolarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin