16 🐺

5.2K 292 11
                                    

Keyifli okumalar.

_____

"Ya Allah aşkına! Verir misin şunu." Sabahtan beri Pars'ın peşinden koşturuyordum. Çakımı aldı ve vermiyor... "Git başka al kendine." Elimi alnıma vurdum. "Neden böyle bir şey yapayım? Çok beğendiysen adres vereyim git al. Çakımı geri ver." Eline uzandığımda geri çekti. "İyi verme. Zaten benim için önemsizdi."

"Emin misin öyle olduğuna? Almak için sabahtan beri peşimdesin de." Gözlerimi kısıp üzerine yürüdüm. Yerinden hareket etmedi, iyice yaklaştığımda durdum. "Eğer çok önemsediğim bir şey olsaydı, sen onu ilk başta alamazdın." Aklının karışıklığından fırsat bularak hızla eline uzanıp çakımı aldım. Yüzümde zafer gülümsemesiyle gidiyordum ki; kampta kopan bağırışlarla derin bir nefes aldım.

"Mesaiye erken başlamadık mı ya?" Onayladı. "Bakalım bu sefer ne olmuş." Hızla adımlarla toparlanmış olan birliğin arasına karıştık. "Bana bakın! O Topalın kampını yerle bir edin! Anladınız mı? Tek birisi bile sağ kalmayacak." Aha kaos var... Amacımızın ilk adımı başarıyla sonuçlandı. Kora ortalıkta yokken araştırma yapabiliriz, şansımız yaver giderse eğer dosyayı bulabiliriz.

"Benim işim var, size sonra katılacağım." Dediğimi duydu sanki şerefsiz. Gözlerimi devirip kalabalıktan biraz uzaklaştım. "En azından sonradan gidecek."

"Evet, o da bir şey." Başımı salladım. "Fakat... Bu çok kolay olmadı mı? Bir haltlar dönüyor gibi." Dediğimle o da fark etti. "Doğru. Biz daha ortalığı kızıştırmadan suç Topala kaldı, oysaki kimsenin bir şey dediğini düşünmüyorum." Yine ne işler çeviriyorsunuz acaba? Yan taraftan biri bağırınca oraya döndük.

"Haydi, haydi! Ne oyalanıp duruyorsunuz orada? Herkes hazırlanmaya başladı." Bir dur birader, iki dakika fikir üretiyoruz şurda. "Geliyoruz hemen."

"Kora geldiğinde bir şekilde ordan çıkıp kampa dönmeliyiz." Dedim ilerlerken.

"Aradan sıyrılsak fark edilmeyiz bence. Herkes o an canının peşine düşecek, bizi unuturlar." Şüpheyle Kora'ya baktım. "Tabii şüphe uyandıracak bir şey yapmadıysak." Kaşlarını çattı. "Ne demek o?" Omuz silktim. "Yersiz bir kuruntu. Boş ver." Kararsız kaldıktan sonra boş verip ilerlemeye devam etti.

"Umarım sadece kuruntudur..." Durup arkasını döndü. "Bir şey mi dedin?" Önüne geçtim. "Hızlı yürü dedim. Çok ağırsın." Arkamdan ya sabır dediğini duyunca güldüm.

Çadıra geldiğimizde çantamı açıp içerisine birkaç parça eşya koydum. "Buradaki son günümüz olabilir." Derin bir nefes aldı. "Umarım sadece burada son günümüz olur." Dediği şeyi anladığımda omzuna vurdum. "Ağzını hayra aç be. Daha düğününde halay çekeceğiz." Kahkaha attı. "Benim düğünüm mü olacak sanki?" Birkaç saniye duraksadım. "Doğru lan. Seni kim ne yapsın? Yine de olsun, daha yaşlanacaksın sen." Olumsuz anlamda başını salladı. "Bilemezsin." Sinirle kafasına vurdum. "Delirtmeye mi çalışıyorsun beni?"

Ağzına hayali bir fermuar çekti. "Sustum."

"Aferin." Gülümsedi. Daha fazla konuşmadan çantayı doldurup yere attım kendimi. "Gidene kadar yokluğumuzu fark etmezler bence. Ben biraz uyuyayım." Hayretle baktı. "Senin bu kadar uykucu olduğunu bilmezdim." Aynı ifadeyle ona baktım. "Bunu Kayra'dan ve Alparslan'dan başka kimse bilmez zaten. Günde, bazen hafta da toplam 3 saat uyuyoruz." Onaylamaz bakışlar attı. "Bu gidişle evde kalırsın sen söyleyeyim. Hep dağdasın, evde olunca gün boyu uyuyorsun." Gözlerimi kısıp yerimde doğruldum. "Evleneceğimi kim söyledi? Halimden gayet memnunum. Silahımla yaşarım ben."

Geri yatıp kolumla gözlerimi kapattım.

Aradan ne kadar geçti bilmiyorum, uyandım fakat gözlerimi açmadım. Yan dönüp uyumaya devam edecekken Pars'ın sesini duydum. "Alparslan yaşasaydı, eminim ki çoğu düşüncen ve davranışın daha farklı olurdu... Gerçekten şanslı biriymiş." Gerçekten şanslı biriymiş... Beynimde uzunca bir süre yankılandı bu cümle. Yeni uyanıyormuş gibi gerinip kalktım. "Off belim... Saat kaç Pars?"

Kızıl Kurt -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin