Keyifli okumalar.
_____
~ Sinan'dan ~
"Komutanım!" Kapıyı kırarcasına içeri giren Aras'a onaylamaz bakışlar attım. "Oğlum ahıra mı dalıyorsun? Kendine gel. Ne oldu?" Nefesini düzenlemeye çalışırken, yüzünde endişeli bir ifade vardı. "Komutanım, bir ihtimal Pars komutan ve Asena komutan yaşıyor olabilir." Kısa bir an yanlış duyduğumu zannettim. "Sen neyden bahsediyorsun? Nasıl olabilir bu?"
"Zaten bildiğiniz üzere böyle bir şeyden şüpheleniyorduk, bugün Hazar Üsteğmen Asena komutana benzeyen birini gördüğünü, hatta benzeyen değil, tıpatıp aynısı olduğunu söyledi." Böyle bir şey olabilir miydi? Herkesi kandırmış olabilirler mi? "Tam olarak nerede görmüş?"
"Merkezden 3 kilometre uzaklıktaki çarşıda." Umarım yaşıyorsunuzdur komutanım...
"Aras, yanına Fırat ve Kayra'yı da al Hazar Üsteğmenin yanına gidin."
"Emredersiniz komutanım." Baş selamı verip seri adımlarla odadan çıktı. Masanın üzerindeki telefon çalmaya başlayınca bir an irkildim.
-Yüzbaşı Sinan Aktaş.
Karşı taraftan robotik bir ses geldi.
"-Ah Yüzbaşı... Bazı şeylerle uğraşmayı bırakmanın vakti gelmedi mi sence de?
-Kimsin?
"-Senin bilmemen gereken biri. Zaten bunun bir önemi yok. Ben sadece bir kez uyarı yaparım, bu işin peşini bırak.
-Beni tanıyorsan böyle bir şey yapmayacağımı biliyorsundur?
"-Emin misin yapmayacağına? Belki seni tanımıyorumdur, fakat sen bunu yapacaksın.
-Nasıl bu kadar emin oluyorsun?
"-Naçizane tavsiyem; hiçbir şey bulamayacağın gibi, her şeyini de kaybetmek istemiyorsan uzak dur.
-Kiminle konuştuğunu hatırlatmak isterim!
"-Anlamanı isterdim...
-Ne? Ne diyorsun?
-Alo?
-Alo!
Telefonu yüzüme kapatmıştı. Söylediklerini beynimin içerisinde toparlayıp düşünmeye başladım. Bazı şeyler mantıksızdı, anlamanı isterdim demekle neyi kastediyordu? Kapıya tıklatılmasıyla düşüncelerimden kısa süreliğine uzaklaştım. Poyraz baş selamı verip yanıma geldi. "Komutanım, Kora ile olan telefon konuşmasında bulunan şifreyi çözdük."
"Bu iyi oldu. Gidelim." Toplantı odasına giderken ayaklarım geri gidiyordu, sanki elimden kayıp gidecek bir şey varmış da, odadan uzaklaştığım an yok olacak gibi. Odaya vardığımızda Poyraz anlatmaya başladı. "Komutanım, Kora aslında şifreyi bize açık bir şekilde söylemiş. Söylediği her şeyi tahtaya yazdık. Kelime, kelime. Cümle, cümle ayıklayıp bakarken, şifre açıkmış zaten. Yazılanların baş harflerine bakarsanız fark edersiniz."
Dediği gibi baş harflere baktığımda yarım bir cümle oluşuyordu. 'Gerçeklere yaklaş-'
Gerçeklere yaklaş-tın mı? Yaklaş-madın mı? Aklımda yanan ışıkla az önceki telefon görüşmemizi hatırlamaya çalıştım. Söyledikleri aklımdan uçup gitmiş gibiydi bir anda. Tek hatırladığım, 'anlamanı isterdim...'
~ Asena'dan ~
"Gerçekten iyi olduğuna emin misin?" Pars'ın sorusuyla sıkıntıyla iç çektim. "Allah aşkına! Bugün bunu 89 kez sordun. Bu 90 oldu." Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. "Ciddi ciddi saydın mı gerçekten?" Bezmiş bir ifadeyle başımı salladım. "Evet. Ciddi ciddi saydım." Onaylamazca yüzüme baktı. "İyilikte yaramıyor sana. İnsanlık edip soranda kabahat zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kurt -TAMAMLANDI-
AcţiuneBen kim miyim? Ben Türküm! Ben Askerim! Ben Asenayım! İmkansızı başaran, Ülkesiyle Atalarıyla gurur duyan bir Türk'üm. Bakışlarıyla düşmana korku salan, her adımında düşmanı tir tir titreten Türk'üm. Benim hikayem; ne bir yabancıyla başladı, ne...