Keyifli okumalar.
_____
15 gün boyunca hastanede kaldıktan sonra, iyi olduğuma kanaat getirip eve gönderdiler. Diğerlerinin ısrarlarına rağmen psikolojik tedaviyi reddedip eve gelmiştim. Bu süre zarfında hiç kimseyle tek kelime konuşmamıştım. Hayal gördüğümü yavaş yavaş kabullenmeye başladım. Alparslan ölmüştü ve geri dönmeyecekti. Kayra kapıyı tıklatıp içeri girdi. "Abla... Kurban olayım şöyle bakma artık. Tamam, bak. Bir şeyler de ama, konuş. Bir şey yap. Ne olur böyle yapma. Gerçekten korkuyorum." Günler sonra ilk kez konuşacaktım. "Sana tek bir şey soracağım. Eğer aksini söylersen delirdiğimi kabul edeceğim... Alparslan yaşıyor mu?"
Ağzını açtı fakat bir şey söylemeden geri kapattı. "Hayır abla. Yaşamıyor." İsterik bir gülüş attım. "Güzel, güzel." Yanıma gelecekti ki, ona arkamı dönüp yattım. "Bir şey istersen salondayım." Kapıyı kapatıp gitti. Tedbir amaçlı odada kendime zarar verebileceğim hiçbir şeyi bırakmamışlardı. O sırada telefonuma bir bildirim geldi.
*Her zaman acı çekeceksin Asena...*
Sinirle telefonu kapattım. Sen kimsin?!
Yataktan kalkıp topallayarak camın önüne gittim, dışarıyı seyrederken bir çocuk takıldı gözüme. Parkta oynuyordu, annesi bankta oturmuş çocuğunu izliyordu. Güle koşa kaydırağa gitti, kayarken yere düştü. Annesi onun düştüğünü görünce koşarak yanına geldi, fakat yerden kalkması için elini uzatmadı.
Sadece iyi olup olmadığına baktı ve başında dikilmeye devam etti. Çocuğun dizleri kanıyordu lakin ağlamadı, annesine bakıp gülümsedi ve yerden tek başına kalktı. Annesi de gülümseyip eğildi, yaralarına bakıp kontrol etti. O an kalbimi darma duman eden bir şey oldu. O çocuk yerden kalktığı gibi, düştüğü kaydırağa yine bindi. Oysaki canı yanmıştı, dizleri kanamıştı, yere düşmüştü. Annesinden güç aldı, düştüğü yerden kalktı ve sevdiği parkta oynamaya devam etti. Ben de düşmüştüm, fakat benim yara aldığım yer dizlerim değildi.
Yatağa geri gidiyordum, ayağımın üzerine basmayı denediğimde inanılmaz bir acı oluşmuştu. Kafamı iki yana sallayıp yine seke seke yatağa oturdum. Hafiften başım dönüyordu sanki, ellerimle başımı tuttum görüşüm netleşene kadar. Boğazım kurumuştu, yatağın yanından koltuk değneğini alıp ayağa kalktım. Bana ne olmuştu böyle? Kendimden iğreniyorum, kendimden nefret ediyorum!
Tutunduğum demir parçasını yere fırlattım, çıkan gürültüyle Kayra odaya daldı. "Abla!" Endişeli bir ifadeyle ne olduğuna bakıyordu. "İyiyim. Elimden kaydı." Yüzüme acır vaziyette bakıyordu. "Bana sakın o şekilde bakma!" Başını eğdi. "Özür dilerim." Topallayarak yanından geçecektim ki koluma girdi. "Bana dokunma." Hemen elini çekti. "Yardım etmek istemiştim sadece." Dişlerimi sıktım. "Biliyorum, ama elimde değil." Anlayışla başını salladı. Beraber salona geçtik. "Su almaya gidiyordum ben, neden buraya getirdin beni?"
Parmaklarını şıklattı. "Hemen getiriyorum birtanem." Salondan çıkıp mutfağa geçti, birkaç dakika sonra elinde bardakla geri geldi. "Afiyet bal şeker olsun." Elinden bardağı alıp suyu içtim. "Yıllardır su içmemiş gibiyim." Onaylar şekilde başını salladı. "Kısmen. Yemek de yemiyorsun zaten, iyice güçten düştün."
"Yemek yesem de gücüm geri gelecek değil."
"Olur mu öyle şey? Elbetteki gelecek. Kendini hemen toparlayamazsın fakat eskisinden daha iyi olacağına eminim." Umutsuzca iç çektim. "Senin kadar emin olabilsem keşke." Elini yüzüme doğru uzattı kararsızlıkla, başımı geri çektim. Gülümsedi. "Sorun değil." Yanıma oturdu. "Akın abiyi çağırmam sorun olur mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kurt -TAMAMLANDI-
AçãoBen kim miyim? Ben Türküm! Ben Askerim! Ben Asenayım! İmkansızı başaran, Ülkesiyle Atalarıyla gurur duyan bir Türk'üm. Bakışlarıyla düşmana korku salan, her adımında düşmanı tir tir titreten Türk'üm. Benim hikayem; ne bir yabancıyla başladı, ne...