Kütüphanede benim haricimde birkaç kişi daha varsa bile gelip giden yoktu. Bir hareketlik veya kalabalık söz konusu değildi. Kısacası ders çalışmak için müthiş bir ortam vardı.Ders çalışırken birisi gelip karşıma oturdu. Kafamı kaldırıp Sunwoo'yu gördüğümde hafif kafasını eğip selam verdi, ben de aynı şekilde karşılık verdim. Bilgisayarını ve birkaç kitabını çıkarıp kendi işiyle ilgilenince ben de önüme dönüp kaldığım yerden devam ettim.
Son zamanlarda derse odaklanmak işkence gibiydi. Zaten konuları kavramakta zorluk çekiyordum ve benim bilmem gereken bir sürü bu konuların alt başlıkları vardı. Bazen sadece gerizekalı olmak istiyordum, böylece hiçbir şeyden sorumluluğum olmayacaktı.
Çalışmaya geri dönüşüm biraz geç olsa da başarmıştım. Kafama bir şeylerin girdiğini hissederken bir iki gün sonra tekrar unutacağımı bilsem de bir şeyleri başarmış olmanın verdiği gururla ağlayacak gibi oldum. Halime acıyıp aynı zamanda acı çekerek çalışmayı sürdürdüm.
Sunwoo çalışmasına ara verdiğinde ben de dağılan dikkatimle onun gibi mola verdim. Bilgisayarını kapatıp ellerini masanın üstünde birleştirirken bana baktı. O bana göre seri bir şekilde sıkılmadan çalışmıştı, bu yüzden ona sinir olmuştum. Bunalmış halimin farkında olup güldü.
"Uyukluyorsun resmen."
Uyuşuk uyuşuk kafamı salladım. Doğru olması ayrı bir meseleydi. Derse başlamadan önce olmayan uykum derse başlamamla anında gelip beni bulmuştu.
Eşyalarını toplamadan yerinden kalktı. "Ben kendime kahve alacağım sen de ister misin?"
Uykumun açılacağını düşündüğümden "Olur." dedim.
"Nasıl içiyorsun?"
"Fark etmez." dedim, gerçekten de fark etmezdi. Konu kahve olunca ayrım yapmazdım.
Sunwoo gittiğinde dayanamayıp başımı masaya koydum. Kütüphaneden çıkan tek ses görevlilerin raflardaki kitapları düzenlerken çıkan takırtılardı. İkisinin boyları hemen hemen aynıydı. Belki Jongin Hyunjin'den bir iki santim uzun olabilirdi. Sonuç itibariyle uzundular.
Hyunjin rafları düzenlerken Jongin bana bakıp Hyunjin'in kulağına bir şeyler fısıldadı. Benim hakkımda konuştuğuna neredeyse eminken Hyunjin kafasını çevirip bana baktığında bu konuda şüphem kalmamıştı. Kendi aralarında konuşarak işlerine devam ettiklerinde aklımda olası bir sürü konuşma senaryosu kurarken kendimi kötü hissettim.
Tam gidip Jongin'e ne dedin ona diyecek kadar merak sarmıştı içimi, neyse ki o kadar cesaretli değildim.
Sunwoo gelip kahveleri önümüze koyduğunda kitaplara zarar gelmesin diye masayı toparladım. Kendi kahvesinin aynısından bana da almıştı. Kahve normalde içtiklerimden farklı olarak şekerli ve yumuşak içimliydi.
Öyle düşüncelerime dalıp gitmiştim ki teşekkür etmek kahveyi yarılayıncaya kadar aklıma gelmemişti.
"Sağ ol." dedim kısık sesle. Cevap vermek yerine gülümseyip kafasını salladı.
Sunwoo kendi halinde iyi birisiydi. Benimle yakın olmaya çalışması gözünden kaçmıyordu. Sürekli bana karşı güler yüzlü ve ılımlı yaklaşıyordu. Benimle arkadaş olmak istemesini de anlıyordum, fakat bazen gereğinden fazla yakın davranıyordu. Ve ben de fazla yakınlıktan hoşlanan birisi değildim.
"Ne düşünüyorsun?"
"Düşünmemem gereken ne varsa."
Çoğu zaman kafam dopdolu ve düşünecek bir sürü şeyim olur. Aklımdan bulunduğum ortam veya gerçeklikle alakasız düşünceler geçip durur, muhtemelen yapmayacağım halde planlar kurar, insanların düşünebileceği şeyler hakkında kafa yorar, daha öncesinde konuşmadığım kişiler hakkında bile kişilikleri hakkında analizler yapardım. Bazenleri bu kadar düşünmek kendime bile fazla gelirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Library | Hyunin
FanfictionJeongin'in çoğu zaman geldiği bu iki katlı binada sevdiği şeyler sadece kitaplar ve kahveyken listesinin başına yeni bir madde eklenir, kütüphane görevlisi.