0.3

3.1K 411 301
                                    


Evden çıkıp durağa geldiğimde otobüsü beklemeye başladım. Hava soğuk olduğundan üzerimdeki ceketin düğmelerini ilikledim. Bugün baştan aşağı siyah giyinmiştim. Renkli kıyafetlerle uyum yapmak bazen sıkıcı oluyordu, öyle ki siyah gibi bir renk her şeye kolay uyum sağlıyordu.

Kolumda her zaman yer edinen kol saatine baktım, otobüsün gelmesi uzun sürmezdi.

Beş dakikanın ardından otobüs gelmiş ben de boş olan bir yere oturup cebimden çıkardığım telefonuma bakmaya başlamıştım.

Otobüs yolcuların hepsinin binmesini beklerken ön koltukta oturan bir çocuk arkasını dönüp bana dil çıkardı. Sevimli bir yüz, buna zıt olacak şekilde dudaklarında pişkin bir sırıtma vardı.

Ben ona gülümserken onun burnunu koltuğa sürmesiyle gülüşüm yüzümde dondu kaldı. Aklımın bir köşesine bu otobüse bir daha binersem çocuğun burnunu sildiği koltuğa bir daha oturmamayı not ederken çocuk yaptığı yaramazlığı bir marifet sandığından gülümsedi.

Parmağımı ona doğru tehdit edercesine sallayıp ağzımı sessizce hareket ettirirken 'yapma' dedim. Oysa neyi yapma diyorsanız inadına onu yapan veletlerdendi. Bu sefer parmağıyla burnunu karıştırıp koltuğun kenarına sildiğinde yüzümü buruşturup çocuğa ters ters baktım. Koltuğu peçete niyetine kullanma işi bittikten sonra yine bana dil çıkarmıştı.

Eğer bir veletle karşılaştıysan ona düzgün davranmak hiçbir işe yaramaz, hep tam tersini yapmaya devam ederlerdi. O yüzden veletlere karşı onlar gibi olmak gerekirdi.

Ben de ona dil çıkardım, işte tam da o sırada annesi arkasına dönüp bana garip bir şekilde baktı. Çocuğunun bana dil çıkardığını görmüş müydü bilmiyorum ama kafasından tutup önüne çevirdi.

Biraz rezil olmuşluk ve biraz da utanma hissiyle başımı cama çevirdim. O moddan çıkmam uzun sürmemişti. Bence insanların velet oldukları dönem yok edilmeliydi. Bunlar sadece ailelerin değil, toplumun da huzurunu kaçıran şeytanlardı.

Evlenip çocuk sahibi olmanın bir kere daha benlik bir şey olmadığını kendimce onaylamıştım.

Otobüs ineceğim durağa geldiğinde benimle beraber birkaç kişi daha indi. Derse geç kalmayayım diye adımlarımı hızlandırıp koşar vaziyette binaya girdim.

~☆~

Son derse kadar kalışım beni mahvetmişti. Bahçeden çıkarken derin bir nefes alıp sesli bir şekilde verdim dudaklarımdan. Kütüphaneye doğru yürüyordum. Bir yandan moralim düzelsin diye sevdiğim bir şarkının sözlerini mırıldanıyor diğer yandan da kare parkelerdeki çizgilere basmadan yürümeye çalışıyordum.

Ellerimi cebime koydum, ne yavaş ne de hızlı adımlarla kütüphaneye giden merdivenleri çıktım. Basamaklar bittiğinde kapıyı yavaşça açtım.

İçeri girdiğimde çoğu zaman oturduğum masanın boş olduğunu gördüm, beklemeden oraya doğru yürüdüm. Masanın konumu mükemmeldi. Mesela güneş ışığının vurduğu açı önüme düşüyor, klimanın rüzgarı yandan esiyordu. Bir diğer iyi yanıysa çok kişiyi görmüyordum fakat görevli masası tam karşıma düşüyordu. Neyse ki aradaki mesafe fazlaydı.

Çantamı masaya koyup geçenlerde aldığım romanı çıkardım. Geriye yaslanıp kitabı elime aldım ve olduğum sayfanın bir gerisini açıp hatırlamadığım satırları aklımda tazeledim.

Aklımda başka başka düşünceler dolanırken satırları okumak zordu. En son paragrafı tam altı kere okuduğum için ayracımı kaldığım iki sayfanın arasına koydum. Soğuk parmaklarımı yanan gözlerime götürüp bir süre ovaladım. Gözlerimi açmayıp sandalyede geriye yaslandım. Bir süre boyunca öyle kaldım. Açıkçası bu iyi gelmişti.

Library | HyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin