Soğuk suyla yüzümü yıkayıp aynadan yansımama baktım. Ellerim rahat durmayıp sürekli uğraştığımdan bozulan saçlarım, yüzümden eksilmeyen yarı bayık bakışlarım, koyu yeşil kazağımla uydurduğum siyah kot pantolonum ve burnumdaki morlukla tahmin ettiğimden daha vasat bir halde olan kendimi iyi olduğum konusunda avutmaya çalıştım.Üzerinden birkaç gün geçmiş olmasına rağmen burnumdaki morluk yerini koruyordu. Burnum morarmış bir halde eve gittiğimde annem kavgaya falan karıştığımı düşünüp telaşlanmıştı, onu sakinleştirmek kolay olmasa da bir şekilde ikna etmiştim. Bu tür şeyleri hep abartırdı. Yine de bu morluk yüzüme ayrı bir renk katmıştı. Zaten herkes son günlerde çok solgun duruyorsun diyordu. Artık burnumdaki morlukla yüzüme yeni bir hava gelmişti. Aman ne güzeldi.
Islak ellerimi kurulamadan önce saçlarımı şekillendirip lavabodan çıktım. Erken saatte kütüphaneye gelmiş, bir müddet boyunca ders çalışmıştım. Geldiğim sıralarda kütüphane kalabalık olsa da öğleden sonra sakinleşmişti. Zaten ne zaman bu saatlere kadar kütüphanede kalsam benim dışımda pek kişi olmazdı. En çok da kütüphanenin şimdiki halini seviyordum. Bulunduğum yerde ne kadar insan varsa o kadar iyiydi.
Masadaki yığınla dağılmış kitaplarımı göz ardı ederek çantamdan çıkardığım kitabı okumaya dikkatimi verdim. Mental ve psikolojik olarak kendimi pek iyi hissetmediğimden şu kişisel gelişim ve kendini rahatlatma tarzı zımbırtılara bakmıştım. İşe yarayacağını umduğum fakat inanmadığım kitaptaki yazılanlara göz gezdirdim.
Sinirlendiğiniz zaman sessiz bir ortama gidin ve kafanızdan tüm olumsuz şeyleri uzaklaştırın. Gözlerinizi kapatın ve kendinizi bir sahilin kenarında düşleyin.
Kitabı kapatıp kendimden uzak bir köşeye koydum. Bu tür zırvalıklara hiç gelemiyordum. Sinirlendiğimde bunu düşünmek aklıma gelmezdi ve ben sinirlendiğimde açıp da bu kitabı okumazdım. Yazana saygı duymak lazımdı ama bu tür şeyleri okumak kesinlikle bana hitap etmiyordu.
Arkamdan birisi sırtıma dokunduğunda kafamı çevirip kim olduğuna baktım. Benden birkaç yaş küçük olduğunu tahmin etmekle birlikte tanımadığım kıza karşı sorgularcasına baktım. Elindeki kağıdı bana doğru uzatıp yanındaki arkadaşına döndü, birbirleriyle bakışıp birlikte kıkırdadılar. Sonra ben ne olduğunu anlamadan ayaklanıp kütüphaneyi terk ettiler.
Onlar gidince kağıdı açıp ne yazdığına baktım. 'Çok tatlısın.' İki kelime bir cümleden ibaret notun sonuna da numarasını yazmıştı.
Genelde bu tür insanların arkadaşlarıyla konuştukları tüm konular ilişkileriyle ilgilidir. Bu kadar utangaç olanlarsa arkadaşının gazıyla hoşuna giden birisini gözüne kestirip ona açılma kararı alır. Açılma işi birkaç saat, hoşlanma işiyse sadece bir günde gerçekleşiverir. O kadar kolaydır.
Daha önce onları kütüphanede görmemiştim. Kız numarasını yazdığından muhtemelen bir daha da burada bulunmayacaktı. Ona bir iyilik yapıp yazdığı kağıdı buruşturdum. Ayağa kalktım ve kağıdı çöpe atıp geri masaya geçtim.
'Çok tatlısın' cümlesi sıfırla eş değer görevliydi, etkisiz elemandı. Basit insanların basitçe flört etmek için kullandığı basit bir cümleydi.
Gerçi insanlardan ne beklediğimi bilmiyordum. Beni rahat bıraktıkları müddetçe onlarla hiçbir derdim olmazdı. Kimseden bir şey beklemiyordum.
Masanın dağınıklığı sinirimi bozmaya başladığından kabaca toparladım. Burada yapacak bir şeyim kalmamıştı. Otobüsü dışarıdaki soğukta beklemektense burada sıcak ve rahat sandalyeme kıçımı koyup geleceği saati beklemeyi tercih ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Library | Hyunin
FanfictionJeongin'in çoğu zaman geldiği bu iki katlı binada sevdiği şeyler sadece kitaplar ve kahveyken listesinin başına yeni bir madde eklenir, kütüphane görevlisi.