Sophie ertesi sabah erkenden uyanıp mutfağa gitti. Enzo'nun o halinde yiyecek bir şeyler hazırlamasını bekleyemezdi. Doğrusu yemek yapmayı hiçbir zaman becerememişti. Jung'dan öğrendiği bir kaç tarifi denemeye karar verdi. Mutfaktaki dolap kapaklarını karıştırarak tencere tabak bulamaya çalıştı. Kendini izinsiz olarak birinin evini kurcalıyormuş gibi hissediyordu. En sonunda küçük bir tencere, beyaz servis tabaklarını ve cam bardaklarını buldu. Çekmeceden de çatal bıçak bulunca masayı da hazırlamaya başladı. Hazırladıklarını da masaya götürünce, Enzo'yu uyandırmak için odasına gitti. Hazırladıklarını beğeneceğini umuyordu. Odasının kapısını tıklattı. Ses gelmiyordu. Yavaşça kapıyı araladı. İçerisi boştu. Odada değildi. Bu adam neredeydi? Evin içinde onu aramaya başladı. Salona da baktıktan sonra kapısı hep kapalı olan odada olabileceğini düşündü. Merakla içeri girdi. Eve geldiğinden beri bu odayı hiç görmemişti. Kapısı hep kapalı tutuluyordu. Enzo içerde yoktu. Ama Sophie şaşkınlıkla nefesini tuttu. Hiçte beklediği gibi bir yer değildi. Her yerde ahşap tabletler vardı. Tamamlanmayı bekleyen ahşap bir masa ve sandalyeler. Odanın köşesinde büyük bir sallanan sandalye de vardı. Ama Sophie'yı en çok etkileyen şey duvardaki ahşap portre oldu. Bir kadın portresiydi. Portrenin hemen yanında küçük bir resim de duvara asılıydı. Koyu tenli güzel bir kadındı. Ama tanıdık geliyordu. Özellikle de gözleri.
Sonra masanın üzerindeki örtüyle kapatılmış tableti gördü. Üzerindeki örtüyü açınca başka bir portre gördü. Saçları omuzlarına dökülen hüzünlü gözleri olan bir kadının portresi. Burnunun şekli, kaşlarının kıvrımları, yüzünün her hattı birebir işlenmişti. Kendi yüzünün her bir santimin incelerken, gözlerinin dolduğunu hissetti. En son 10 yıl önce o kara günde ağlamıştı. Sonra kalbi katılaşmıştı. Hiçbir şey hissedemez olmuştu. Ama şimdi işte burada bir şeyler hissediyordu. Bu adamın kendisine hissettirdiklerinden korkuyordu. Portrenin üzerini tekrara kapattı. Bunu hiç görmemiş olmayı diliyordu.
Gözlerini tekrar duvardaki resme dikti. Evet bu gözleri tanıyordu. Bu gözler,
'Annem' dedi arkasından bir ses. Enzo kapıda durmuş onu izliyordu.
'Gözlerini ondan almışsın' dedi Sophie
'Evet. Babamda gözlerimi anneme benzetirdi'
Benzetirdi mi? Eski zamanda gibi kullanmıştı. 'Peki şimdi?'
'Artık yaşamıyorlar'. Annesinin portesinin önüne gelerek. 'Onlardan çok az hatıra kaldı bana' dedi.
'Nasıl oldu?' diye sordu. Biliyordu. Çok hassas konulara girmişti. Ama öğrenmek istiyordu. Bu adamın gizemini çözmek istiyordu. Kimdi bu adam? Neler yaşamıştı? Nasıl şuan olduğu adama dönüşmüştü.
'Öldürüldüler' dedi kısık bir sesle. 'Annem beni bir dolaba gizledi. O beni almaya gelene kadar, oradan çıkamamamı söyledi. Önce babamı sonra annemi öldürdüler. Bütün sesleri duydum. Sonra evi ateşe verdiler. Annemi bekledim ama gelmedi. Bir daha hiç gelmedi. Dolapta öylece ölümü bekliyordum. Birden dolabın kapısı açıldı. Karşımda tanımadığım bir adam duruyordu. Beni o yangından kurtardı. Annemle babamın cansız bedenlerinin yanından geçtik. Kanlar içince öylece hareketsiz yatıyorlardı. Onları öyle görmek. Hayatım boyunca unutamayacağım bunu. Onlara uzanmak istedim. Yanlarına gitmek. Sarsarak ayağa kaldırmak. Seslendim ama cevap vermediler. Ellerimi uzattım onları yangından kurtarmak için ama elimi tutmadılar. Kabullenmek işte en zor olanı bu. Onları bırakmak istemiyordum ama adam beni zorla dışarı çıkardı. Evin yanışını annemle babamın yok oluşlarını göz yaşlarıyla izledim. Bu son ağlayışımdı. Son kez. Bir daha hiç ağlamadım. Beni kurtaran adamın adı Yoon'du. Evin dışında ailemi öldüren katilerin cesetleri vardı. Yoon öldürmüştü onları. İntikamımı almıştı. Katillerin peşine düşen bir adamdı. Ve o beni büyüttü. Bildiğim her şeyi o bana öğretti. O bir Japon. Samuray kültürü ile yetişmişti. Masumları koru. Bana her zaman bunu söylerdi. Sonra onu da kaybettim. O öldü ve ben yalnız kaldım. Tek başıma' dedi.
Sophie dikkatle onu izliyordu. Yaşadıkları. Hissettikleri. Anlattığı her şey o kadar tanıdıktı ki. İkisi de kayıp çocuklardı. Kayıp bir çocukluğun ardından hayatta kalmaya çalışan iki yaralı. Annesiz babasız kalan, yalnız kimsesiz çocuklar. Bu muydu onları birbirine çeken? Yaralarından mı tanımışlardı birbirlerini. Gözlerindeki o tanıdık pırıltı bu muydu. Aynı acı mı?
'Zor olmalı ' dedi Sophie hala ona bakarak.
'Zordu. Ya senin için'
'Zordu' dedi Sophie boğazı düğümlenerek. Tek başına hayatta kalmak zordu. İlk kez birisiyle bu konuları konuşuyordu. Jung ile bile konuşmamıştı. Ama bir şeyler onu anlatmaya zorluyordu. Sanki anlatırsa yaraları hafifler, içini kemiren hüzün azalardı. İçten içe biliyordu ki Enzo onu anlardı.
Enzo gözlerini ona çevirdi. Bir süre birbirlerine baktılar. O bakışlarda o kadar acı saklıydı ki. Ona bakarken her saniyeyle aralarında yeni yeni bağların oluştuğunu hissediyordu.
'O günü bende hatırlıyorum. Hayatımın değiştiği o günü. Ve asla unutmayacağım' dedi anlatmaya başlayarak. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Neden ona anlatıyordu. 'Gece yarısı rüzgarın uğultusu ile uyandım. Sanki bana bir şeyler fısıldıyordu. Kötü bir şeyler olacağını haber verir gibiydi. Odamın çakan her şimşekle aydınlandığını hatırlıyorum. Gök gürültüsünden çok korkardım. Ne zaman gök gürültüsü olsa annem yanıma gelirdi. Ben uyuyana kadar elimi tutardı. O gün gelmedi. Bütün gece bekledim. Sonunda kulaklarımı korkudan kapadım. Titremeye başladım. Sonra o sesi duydum. Gök gürültüsünü bölen 2 kurşun sesi. Kaderin girdabına düştüğüm andı. Hayatın acımasızlığını öğrendim o gün. Annemi bulmak için odadan çıktım. Odasında yoktu. Evin içinde dekore ettirdiği bale stüdyonsa gittim. Orada da yoktu. Hiç bir yerde yoktu. Evin içinde tek bir ses bile yoktu. Seslendim ama cevap vermedi. Beni duymadığını düşünüp ağlamaya başladım. Sonra onu aramak için salona gittim. Yerde iki beden vardı. Annem ve babam. Şimşek hala çakıyordu. Korkudan titreyerek annemin yanına gittim. Uyanmadı. Beni hala duymuyordu. Benden yanına uzandım. Ona sarıldım. Ama o bana sarılmadı. İlk kez kollarımı boynuna saramamıştım. Sonra yağmur dindi. Ama rüzgar hala uğulduyordu. Siren sesleri havayı bölerken bana fısıldıyordu. Sonra annemi kopardılar benden. Götürdüler onu. Benim ona bir daha sarılamayacağım bir yere' dedi gözleri dolarak. Enzo yanına geldi. Elleri ona doğru uzandı. Sophie gözlerini kapadı. Yüzüne dokunan parmaklar dokunduğu yeri yakıp geçiyordu sanki. Yavaşça dudaklarına indi eller. Sonra nefesini yüzünde hissetti. Gözlerini açtı Sophie. Enzo'nun kendisini öpeceğini anlamıştı. Buna hazır değildi. Ellerinden kurtularak bir adım geri gitti. Enzo bir süre boş kalan ellerine baktı. Sonra gözlerini ona dikti. Ne vardı gözlerinde. Sophie hayal meyal onun gözlerinde hayal kırıklığı gördüğünü düşündü. Ama bu kısa sürdü. Yüzü eski haline dönmüştü. O duygusuz, sert yüze.
'O adamı neden öldürdün? Madem bir katil bütün hayatını mahvetti. Sen neden aynısını yaptın? Şimdi senin onlardan ne farkın var?'
' O adamın ellerinde o kadar kan vardı ki'
'Bu seni haklı çıkarmaz'
Enzo masanın üzerinde duran üstü örtülü portreyi açtı. Sophie içini çekti. Portreyi gördüğünü anlamış olmalıydı. Bu adamın her yaptığını bilmesinden nefret ediyordu.
'Uzun zamandır karanlıkta yaşıyorum. Karanlık öyle bir işledi ki içime ışığı göremez oldum. İlk kez ışığı görünce gözlerim kamaştı. Şimdi o ışığın peşinde sürükleniyorum. Ne benim ne de bir başkasının o ışığı söndürmesine izin vermeyeceğim'
Sophie'nın kalbi bu sözlerden sonra daha hızlı atmaya başladı. 'Enzo. Bu daha ne kadar böyle gidecek. Beni burada daha ne kadar tutmayı planlıyorsun?'
'Bu iş kapanana kadar' dedi Enzo kesip atarak.
'Peki ne zaman kapanacak?' diye sordu Sophie ısrarla.
'Ben işleri yoluna koyduğumda'
'Birilerini daha mı öldürerek?' diye sordu Sophie öfkeyle.
Enzo cevap vermedi. Bu Sophie'ı daha fazla öfkelendirdi. 'Bu adamlar neden senin yerine benim peşime düştüler? Bu çok saçma. Katil sensin ama aranan benim'
'Bana ulaşamayacaklarını biliyorlar. O yüzden hedef sensin. Sana ulaşırlarsa bana da ulaşırlar'
'Ama neden ben sadece tanığım'
'Evet benim öldürmediğim bir tanık' dedi Enzo gözlerinin içine bakarak.
'Beni neden öldürmedin?' diye sordu Sophie. Cevabı gözlerinde bulmayı umarak.
'Onlarda bu sorunun cevabını arıyorlar' dedi Enzo odadan çıkarken. Sophie onun ardından öylece baktı. Hiçbir sorusunun cevabını alamamıştı. Bir bilinmezin içine sıkışmıştı. Oradan nasıl çıkacağını ise hiç bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN KOLLARINDA
Literatura FemininaBugün bir adamla tanıştım. Bir katille. Soğuk kanlı bir katil. Bana bakan kapkara gözleri vaatlerle doluydu. Bir daha karşılaşacağımıza dair. Adını söylerken yeminler ediyordu sanki. Bir sonraki hedefi bendim. Bunu biliyordum ve korkmuyordum. Bugün...