Sophie uyandığında gün çoktan doğmuştu. Yavaşça yataktan kalktı. Omzu hala sızlıyordu. Bu adamın insafına kalmıştı. Bir katilin insafına. Bir katil ne kadar insaflı olabilirse. Her an fikrinin değiştirebilir, hayatını sonlandırmaya karar verebilirdi. Sophie bunu farkındaydı. Bu adama güvenmiyordu. Asla da güvenmeyecekti. Bütün bunlar yetmezmiş gibi diğer adamlarda onu arıyorlardı. Öldürmek için. Geçen akşam az kalsın bu başarıyorlardı. Adamın onu vurmadığını biliyordu. Çünkü vurulmadan önce ona seslendiğini hatırlıyordu. Ama anlayamadığı bir şey vardı. Bu adam neden onu kurtarmıştı ve neden onu öldürmüyordu. Bütün bunları düşünmekten delireceğini fark etti. Pencerenin önüne gelip dışarıyı seyretmeye başladı. Pencere geniş bir bahçeye bakıyordu. Etraf ağaçlarla ve çiçeklerle çevriliydi. Burası büyük bir çiftlik evine benziyordu. Geniş bir araziye kurulmuş büyük bir çiftlikti.
Gözü birden bahçenin geniş açıklığına takıldı. Adam oradaydı. Altında siyah bir eşofman vardı. Ama üstü çıplaktı. Ahşap plakalara benzer bir şeyi kırıp, şekillendirmeye çalışıyordu. Demek bu adam evdeki bütün ahşap eşyaları kendisi yapmıştı. Bir ahşap ustasıydı. Sophie onu daha yakından incelemeye başladı. Kollarını her kaldırdığında karın kasları titriyordu. Bütün vücudu kaslı, güçlü görünüyordu ve bu kasların üstünde samuray dövmesi dalgalanıyordu. Dövme boynundan başlıyor, bütün göğsünü kaplıyor ve kasıklarına kadar iniyordu. Yakışıklı, kaslı bir ölüm meleği o diye hatırlattı kendine Sophie. O bir katil. Bütün bunları düşünürken adam kafasını kaldırıp o içine işleyen gözlerle Sophie'a baktı. Gözleri birbirini bulunca Sophie titredi. Bunun ona karşı hissettiği tiksintiden olduğunu söyledi kendi kendine. Bakışlarını adamda kaçırarak, amaçsızca odada dolanmaya başladı.
Bir süre sonra adam kapıyı hafifçe aralayarak içeri girdi. Sophie adama arkasını döndü. Adamın yüzünde sanki beni gözetlediğini biliyorum der gibi bir ifade vardı. Neyse ki üzerine siyah bir t shirt geçirmişti.
'Kahvaltı için bir şeyler hazırladım' dedi. Sonra çıkıp gitti. Sophie ona aç olmadığını, onun hazırladığı hiçbir şeye elini bile sürmeyeceğini söylemek istiyordu. Ama çok açtı. Kan kaybetmişti ve bu adama haddini bildirmek için güçlü olmalıydı. O yüzden istemeyerek de olsa bir süre daha oda da oyalandıktan sonra dışarı çıktı. Evi gezmeye başladı. Önce büyük bir salona geldi. Burası da tıpkı odası gibi ahşap eşyalarla doluydu. Ahşaptan yapılmış kocaman bir kütüphane vardı. Raflar kitaplarla doluydu. Kütüphanenin hemen yanında antika bir pikap vardı. Üzerinde sayısız plak duruyordu. Bu adamın bu kadar ince ruhlu olabileceğine inanması güçtü. Ayrıca teknoloji ile arası kötü gibi görünüyordu. Salonda ne televizyon, ne telefon vardı. Bu demektir ki bilgisayarla internette yoktu. Evin içinde ilerlerken uyuduğu odaya benzeyen başka bir oda daha gördü. Adamın odası olduğu belliydi. Hemen yanında kapısı kapalı bir oda daha vardı.
Tam odanın kapısını açmak üzereyken başka bir ses duydu. Evin içinde yankılanan tek bir ses. Koridorun sonundaki odadan geliyordu. Merakla oraya doğru yöneldi. Çok geçmeden buranın mutfak olduğunu anladı. Büyük bir yemek masası vardı. Etrafına sandalyeler dizilmişti. Duvarın büyük bir bölümü mutfak dolabından oluşuyordu. Demek burası evin geri kalanı gibi değildi. Modern bir mimariyle döşenmişti. Adamda mutfaktaydı. Ocağın başında durmuş, bir şeyler pişiriyordu. Ne yaptığını bilir gibi bir hali vardı. Yemek pişirmeye alışkın olduğu belliydi. Onu böyle görünce bir katil olduğu gerçeğine inanmakta zorlandı Sophie.
Adam Sophie'nın geldiğini duyunca dönüp dikkatle ona baktı. Sophie kendini zorlayarak gözlerini ondan kaçırdı. Sessizce masaya oturdu. Adamda çok geçmeden hazırladıklarını masaya koymaya başladı. Sophie masadaki yemelere baktı. Hepsi de yemeği çok sevdiği Japon yemekleriydi.
'Şunu bir netleştirelim. Sen bir Japon musun?' dedi yemeklere bakmaya devam ederek.
Adam cevap vermedi. Zaten sorduğu hangi sorunun cevabını alabilmişti ki.
'Bir samuray dövmesi taşıyorsun. Japon çiçekleri bırakıyorsun. Bütün bunların anlamı ney?' diye sordu ısrarla.
Adam direk kafasını ona çevirdi. Sophie havada yüklü bir elektrik hissetti. Ortamda ki gerginlik o kadar arttı ki masadan kalkıp kaçıp gitme dürtüsünü zorlukla bastırdı.
'Adım Enzo ' dedi Sophie'nın tabağına yiyecekleri koyarken. 'Japon değilim. Ama evet bir samuray olarak yetiştirildim'
Sophie hayretle adama bakmayı sürdürdü 'O adamı neden öldürdün? ' dedi. Yine cevap alamayınca öfkeden sesin yükselterek 'Beni neden kurtardın? Neden öldürmedin? Cevap ver bana' dedi. Adam yüzüne baktı. Ama hala cevap yoktu. Bu kayıtsızlık onu çileden çıkarmıştı.
'Buradan gitmek istiyorum. Beni evime götür'
'Burada kalmalısın. Güvende olmak için'
'Hayır. Beni burada tutamazsın'
Adam ayağa kalktı. 'Yemeğini ye ' dedi. Başka hiçbir şey söylemeden gitti. Sophie onun ardından öfkeyle baktı. Bu adamdan da biran önce kurtulmalıydı. Bir plana ihtiyacı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN KOLLARINDA
ChickLitBugün bir adamla tanıştım. Bir katille. Soğuk kanlı bir katil. Bana bakan kapkara gözleri vaatlerle doluydu. Bir daha karşılaşacağımıza dair. Adını söylerken yeminler ediyordu sanki. Bir sonraki hedefi bendim. Bunu biliyordum ve korkmuyordum. Bugün...