Sophie bu sefer yalnız dans etmiyordu. Karşısında bir prens vardı. Yakışıklı bir prens. Beyaz tütüler içinde prensin etrafında dönemeye başladı. Prens onu kollarında döndürmeye başladığında gözlerini gördü. Bu gözler kapkara değildi. Maviydi. Her gece rüyalarına giren, aynalarda gördüğü gözler değildi. Sonra sahne değişti. O artık siyah kuğuydu. İhtirasla dans etmeye başladı. Ancak aradığı prens o değildi. Aradığı beyazlar içindeki mavi gözlü prens değil, kapkara gözleriyle onu ele geçiren karanlık bir prensti. Müzik sesinin susması ile birlikte Robert'tan uzaklaştı.
'Yani bu haberi kutlamayacak mıyız artık' dedi Robert Sophie'nın yanına gelerek.
Sophie onun mavi gözlerine bakarak 'Üzgünüm ama iki polisle hiçbir yere gidemem' dedi. Robert bale topluluğundan balet arkadaşlarından biriydi. Resitalde Prens rolünü oynayacaktı. Yakışıklı çocuktu ama Sophie'a göre değildi. Aslında kimse ona göre değildi. Çünkü kimseyi istemiyordu hayatında. Bunu açıkça Robert'a söylemişti. Ama anlamamakta ısrar eden biriydi.
'Arkadaşımın bir mekanı var. Oraya gidebiliriz. Kalabalık olacağımız için güvende olursun. Madam'ın kabul edeceğine eminim' dedi Robert ısrarla. Anlaşılan hiç vazgeçmeyecekti.
'Dinlemeye ihtiyacım var'
'Hadi ama bütün gün prova yaptık. Biraz eğlenceyi hak ettik' dedi gülümseyerek.
'Neden provaya devam etmiyorsunuz?' dedi Madam arkalarından.
'Madam bence Sophie'nın biraz eğlenceye ihtiyacı var. Ama sizin izin vermeyeceğinizi düşünüyor' dedi Robert masum bir ifadeyle.
Sophie kızgınlıkla ona baktı. 'Ah evet. Bu sefer sana katılıyorum. Hadi çıkıp biraz eğlenin' dedi Madam gönülsüz bir şekilde.
Ancak en kötüsü Madam'ın bu teklife olumlu yaklaşmasıydı. Normalde yedikleri içtikleri her şeye karışır, akşam dışarı çıkmalarına izin vermezdi. Ona göre formada kalmak en önemlisiydi. Ama şimdi Sophie'nın başına gelenlerden sonra kafasını dağıtmanın iyi geleceğini düşünüyor olmalıydı. Bale topluluğunun diğer üyeleri de heyecanla gitmek isteyince, hayal kırıklığına uğradı. Gitmek istemese de onlara katılmak zorunda kalacaktı.
Sophie akşam için hazırlanmaya başladı. Üzerine tam oturan mini beyaz askılı bir elbise giydi. Yüksek topuklularını da ayağına geçirince, aynadaki yansımasına baktı. Saçlarını açtı, uzun kumral saçları omuzlarına dökülüyordu. Gözlerinde uykusuz geçirdiği gecelerin izleri vardı. Hafif bir makyaj yaparak kapamaya çalıştı.
Çağırdığı taksi kapının önüne gelince, kulübe doğru yol almaya başladı. Arkasındaki polis arabasını görebiliyordu. Polis arabası kulübün kapısında beklerken, içeri girdi. Arkadaşları çoktan gelmişti. Yanlarına varır varmaz Robert eline bir bardak tutuşturdu.
'Bu gece içmek serbest' dedi sırıtarak.
Sophie bardaktan bir yudum aldı. Sırf gerginliğini azaltsın diye içmişti. Bu kadar kalabalık insanla iç içe olmak onu geriyordu. Böyle ortamlar onu sakin, sessiz hayatına göre değildi. Arkadaşlarıyla konuşup, eğlenmek için kendini zorluyordu. Sanki hayatı çok güzel ve kaygısızmış gibi davranmaya çalışıyordu.
'Çok güzelsin' dedi Robert elini tutarak.
Sophie elini itince 'Sahnede birbirine aşık prens ve prensesi canlandırıyoruz. Neden gerçek hayatta da öyle olmayalım'
'Bunu daha önce de bir çok kez konuştuk' dedi Sophie onu tersleyerek.
'Hala neden beni reddettiğini anlayamıyorum'
Sophie cevap vermedi. Bu konunun uzaması canını sıkmıştı.
Gecenin ilerleyen vakitlerinde arkadaşları onu dans pistine sürükledi. Robert onu kendi etrafında döndürürken, biran yine o adamı gördüğünü sandı. Belli ki iyice sinirleri bozulmuştu. Bu kadar kalabalık bir yerde bile o adamı gördüğünü sanıyordu. Robert'tan izin istedi. Biraz hava alıp, kendine gelmek için kulübün arka kapısından dışarı çıktı.
Tam temiz havayı içine çekerken, arkasından sert bir ses 'Buradan gitmelisin' dedi.
Sophie bu sesi duyunca irkildi. Sesin sahibine döndü. İşte oradaydı. Siyahlara bürünmüştü. Boynunda aynı dövme görünüyordu. Uzun boylu geniş omuzlu bir adamdı. Yüzünde sanki birkaç gündür tıraş olmamış gibi hafif bir kirli sakal vardı. Gerçekten yakışıklı diye düşündü Sophie. Yakışıklı bir ölüm meleği. Bu onu güldürdü. Kanında akan alkol onu hem sakinleştiriyor hem de cesaretlendiriyordu. Adam ona doğru yaklaşmaya başladı. Yavaş yavaş yürüyor sanki korkutmamaya çalışıyordu. Önünde durduğunda hiçbir şey söylemeden gözlerini gözlerine dikti. Sophie kıpırdayamıyordu. Büyülenmiş gibi adamın yakışıklı yüzüne, o kapkara vaatlerle dolu gözlerine bakıyordu. Adam uzandı saçlarına dokundu. Eline aldığı bir bukleyi kulağının arkasına sıkıştırdı.
'İçeri gir. Buradan gitmelisin. Güvenli değil' dedi adam.
Sophie onun sesini tekrar duyunca kendine geldi. 'Dokunma bana '
'Buradan gitmelisin' dedi adam tekrar.
'Seni ilgilendirmez. Git yoksa bağırırım. Kapıda polisler var'
'Hayatın tehlikede '
'Evet. Çünkü beni öldüreceksin değil mi? Sen bir katilsin' diye bağırdı Sophie var gücüyle.
Adam kollarından sıkıca tutarak 'Benimle gel. Seni korurum' dedi. Sophie onun elinden kurtulmak için çabalarken, adam onu daha da sıkı tutmaya başladı. Sophie var gücüyle mücadele ederken, adama vurmaya çalışıyordu. Ancak adam o kadar güçlüydü ki, Sophie'nın ona vurduğunun farkında bile değildi. Adam onu kollarından tutup, omzuna almaya çalıştı. Tam o anda kurşun sesleri duyuldu. 'Kıpırdama ' dedi adam etrafına bakarken. Onun bir anlık dikkatsizliğinden faydalanan Sophie hızla otoparka doğru koşmaya başladı. Adamın peşinden geldiğini duyuyordu. Ani bir acı omzuna saplandı. Ellerini çıplak omuzlarına götürünce kanı gördü. Yere yığıldığında, adamın yüzünü gördü. Ona doğru eğilmiş endişe içinde bir şeyler söylüyordu. Sert eller onu kucakladığında, son kez baktı adama. Sonra bütün sesler sustu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN KOLLARINDA
ChickLitBugün bir adamla tanıştım. Bir katille. Soğuk kanlı bir katil. Bana bakan kapkara gözleri vaatlerle doluydu. Bir daha karşılaşacağımıza dair. Adını söylerken yeminler ediyordu sanki. Bir sonraki hedefi bendim. Bunu biliyordum ve korkmuyordum. Bugün...