Resitalin tarihi yaklaştıkça Sophie'nın da gerginliği artıyordu. Yorgunluktan bitap düşüne kadar saatlerce çalışıyordu. Enzo ile sözsüz bir anlaşma yapmış gibiydiler. Birlikte bahçeye çıkıyor, uzun yürüyüşler yapıyor ve çiçeklerle ilgileniyorlardı. Sophie dans ederken, Enzo aynı odada ahşaplara şekil veriyordu. Saatlerce aynı müziği dinlemekten hiçte rahatsız olmuş gibi görünmüyordu. Sophie onun bu halini görünce gülümsemeden edemiyordu. Çok yalnız kalmıştı Enzo. Şimdi ise başka biri evini, hayatını işgal ederken bundan mutlu oluyordu.
Bir keresinde Sophie ona bunu sormuştu.
'Senden önce ev çok sessizdi. İşte o zaman daha çok ses duyuyordum sanki' demişti Enzo uzun bir süre düşündükten sonra.
Sophie aralarındaki bu anlaşmanın daha ne kadar devam edeceğini merak ediyordu. Artık birbirleriyle tartışmıyorlardı. Sophie mücadele etmekten bıkmıştı. Bazen geleceği düşünüyordu. Birbirleri ile geçirecekleri sürenin sınırlı olduğunu biliyordu. Ayrılmak zorundaydılar. Resitalin tarihi yaklaştıkça onlara da ayrılığa yaklaşıyorlardı. Belki bir gün uyandığında kendini evindeki yatağında bulurdu. Bir rüya görmüş olurdu. Uyandığında bile o kapkara gözleri hatırlayacağından emindi.
Yoğun çalıştığı akşamlardan birinde birden ayak bileğinin üzerine düştü. Yorgunluktan dengesini sağlayamamıştı. Acıyan bileğini ovmak için uzandı. Ama birden soğuk elleri bileğinde hissetti. Enzo sert elleriyle nazikçe bileğini ovuyordu. Sophie dans ederken Enzo kendini karanlık gölgelere hapsederek, sessizce onu izlerdi. Sophie onun bakışlarını üzerinde hisseder ama onu gördüğünü belli etmezdi. Tıpkı Enzo'nun onu izlediğini belli etmemesi gibi.
'Biraz dinlenmelisin' dedi Enzo sert bir sesle.
'Sorun değil. Düşmeye alışkınım. Birazdan geçer ' dedi Sophie onun ellerini bileğinden çekmeye çalışarak. Onun her dokunuşunun kalbini çarptırdığını anlamasını istemiyordu.
Enzo'nun güçlü kolları daha ne olduğunu anlamadan biranda onu kaldırdı. Sophie'ı kucaklayarak odasına kadar taşıdı Enzo. Onu yavaşça yatağa bıraktıktan sonra karşısına geçti. Yüzünü elleri arasına alarak 'Aklını kurcalayan ne?' diye sordu aniden gözlerinin içine bakarak. Sophie gözlerini kaçırmak istedi. Başını çevirdi ama Enzo ona engel oldu. Yüzünü elleri arasında sımsıkı tutuyordu. Sophie mecburen ona bakmaya devam etti. Enzo nasıl olmuştu da bu kadar kısa bir süre içinde onu bu kadar iyi tanıyabilmişti. Gerçekten de gözlerine bakarak her zaman ne hissettiğini anlayabiliyor muydu. Sophie çok öfkeliydi. Ama bu defa Enzo'ya değil kendine. Duygularını belli etmemek için çok uğraşsa da becerememişti işte. Gözlerinden bütün duygularını okumuştu. Oysa Sophie onun onun gözlerinden her zaman ne hissettiğini okuyamıyordu. Enzo duygularını gizlemekten Sophie'dan daha iyiydi. Bu haksızlıktı.
'Aslında Jung'u görmek istiyorum. Dışarı çıkmak, biraz hava almak istiyorum. Biraz olsun buradan uzaklaşamaz mıyız?' diye sordu umutla. Ama bir yandan da Enzo'nun kabul etmeyeceğine emindi.
Enzo onu söylediklerine güldü. 'Yarın çıkmaya ne dersin?' dedi. Gülümsemesi Sophie'nın midesinde kelebeklerin uçmasına sebep oldu. 'Ama yanımdan ayrılmak yok' dedi temkinli bir sesle. Sonra ekledi. 'Dikkatli olmalıyız'
'Gerçekten mi?' dedi Sophie kulaklarına inanamayarak. Bunu beklemiyordu. Günlerdir buradaydı. Hiç dışarı da çıkmamıştı. 'Dışarı çıkabilecek miyiz?' diye sordu heyecanla.
'Nereye gitmek istersin?'
'Her yere. Buradan uzaklaşalım da' dedi Sophie mutlulukla.
'Burayı sevdiğini sanmıştı. Bu kadar mı kötü?' dedi Enzo kırgın bir sesle.
'Hayır. Hayır' dedi Sophie telaşla. 'Burayı seviyorum gerçekten' Enzo'nun hala bir şeyler söylemeden ona baktığını görünce 'Hayatım boyunca hiç bu kadar güzel çiçekleri bir arada görmedim. Burası cennet. Hele ki o koku. Portakal çiçeklerinin kokusu. Her sabah beni uyandıran o muhteşem koku. Buraya alıştım . Gerçekten ama burada bazen kendimi hayattan, kendi hayatımdan kopmuş gibi hissediyorum. Yeniden hayata karıştığımı hissetmem gerek'
'Beni burada bekle. Kıpırdama sakın' dedi odadan çıkarken. Kısa bir süre sonra elinde Sophie'nın telefonuyla odaya tekrar döndü. Sophie telefonunu görünce mutluluktan gülümsedi.
'Bunu bana geri mi veriyordun yani?' diye sordu temkinle. Arkasından ne geleceğinden emin değildi. Yarın için mi veriyordu, yoksa her daim yanında kalabilecek miydi. Sophie aklında bütün bu sorularla Enzo'dan cevap bekliyordu.
'Evet artık sende kalabilir'
'Her zaman mı?'
'Her zaman. Sana güveniyorum Sophie. Hayatını tehlikeye atacak bir şey yapma'
'Neden şimdi. Neden şimdi veriyorsun?'
'Çünkü artık seni burada zorla tutamayacağımı anladım. Bunu yapmakta istemiyorum. Seni artık zorlamayacağım' dedi Enzo gülümseyerek.
Sophie onun gülümsemesini izlerken acaba gülümsemesinden bu kadar etkilendiğinin farkında mı diye düşünüyordu.
'Yanı gidebilir miyim?' diye sordu umutla.
'Hayır' dedi Enzo. Tereddüt bile etmemişti.
'Hani artık zorlamayacaktın. Hani artık beni zorla tutamazdın?' diye bağırdı Sophie öfkeyle.
'Beni kandırmaya çalışıyorsun' dedi Sophie yataktan kalkıp ondan uzaklaşmaya çalışarak.
Enzo onun kalmasına izin vermedi. İki kolundan da sıkıca tutarak 'Anlamıyorsun. Gitmene de izin veremem, seni zorlada tutamam. Nasıl bir durumda olduğumu görmüyor musun?' dedi sert bir sesle.
'Senin nasıl bir durumda olduğunu bilmek istemiyorum. Bırak beni '
Enzo onun kollarını daha sıkıca tutarak 'Ben ne yapmam gerektiğini biliyorum. Senin burada isteyerek kalmanı sağlayacağım' dedi.
'Beni zorla yada zorlama zaten tehlike geçene kadar burada kalmaktan başka bir şans vermedin bana '
'Her daim burada kalmanı istiyorum. Bunu sağlayacağım' dedi Enzo odadan çıkarken.
'Nasıl sağlayacaksın?' diye bağırdı Sophie öfkeli bir sesle. Ama cevap alamadı.
Sophie bir süre onun aklından neler geçtiğini düşünerek sessizce oturmaya devam etti yatağında. Enzo bir şeyler planlıyordu. Kurnaz bir adamdı. Ve tehlikeli. En çokta Sophie için tehlikeliydi. Ona kapılmaktan korkuyordu. Enzo'nun planlarına karşı koymalıydı. Kendini korumalıydı. Ama bunu nasıl yapacaktı?
Kafasını daha fazla Enzo ile meşgul etmek istemediğine karar verip, elindeki telefonu hatırladı. Hemen Jung'u aradı. Sabırsızlıkla telefonun açmasını bekledi.
Üçüncü çalışta açtı Jung. Telefonun öbür ucundan neşeli sesi duyuldu. 'Sophie sen misin?'
'Evet. Enzo telefonumu geri verdi' dedi heyecanla Sophie
'Buna çok sevindim. Beni habersiz bırakma sakın. Senin için endişeliyim'
'Buna gerek yok. Yarın seni görmeye geleceğim'
'Ah Sophie. İyi olduğunu kendi gözlerimle biran önce görmek istiyorum. Yarın restorana gel'
'Merak etme. Orada olacağım. Yarın görüşürüz' diye telefonu kapattı Sophie.
Sophie hala heyecanlıydı. Sadece yarın Jung'u göreceği için değildi bu. Yarın günler sonra ilk kez buradan çıkacaktı. Normal insanlar gibi dolaşacak, nefes alacaktı. Sanki bir katil peşinde değilmiş gibi. Sanki başka bir katil onu tutsak etmemiş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN KOLLARINDA
ChickLitBugün bir adamla tanıştım. Bir katille. Soğuk kanlı bir katil. Bana bakan kapkara gözleri vaatlerle doluydu. Bir daha karşılaşacağımıza dair. Adını söylerken yeminler ediyordu sanki. Bir sonraki hedefi bendim. Bunu biliyordum ve korkmuyordum. Bugün...