Sophie günlerini mümkün olduğunca dışarıda geçiriyordu. Her yerde renk renk çiçekler vardı. Eski ve köklü ağaçlar bir çit gibi bahçeyi sarmalıyordu. Portakal çiçekleri yeni açmış etrafa mis gibi bir koku yayıyordu. Burası bir cennetti. Zarif Japon çiçekleri arasında inşa edilmiş saklı bir cennet. Bir katilin bu kadar ince ruhlu olmasına şaşırıyordu. Çoğu zaman onu saatlerce bahçe ile ilgilenirken görüyordu. Bazen buradan hiç ayrılmak istemiyordu. Yaraları da günden güne iyileşiyordu. Ama ruhundaki yara Enzo'yu yaraladığından beri kapanmıyordu. Enzo onu yaraladığı için ondan hesap sormamıştı. Ne bağırmış çağırmış, ne de intikam almıştı. Tek kelime etmemişti. Sessizce kabullenmişti. Keşke Sophie'a bir şeyler söyleseydi. Ona öfkesini kussaydı. Bu sessizlik ona daha ağır geliyordu. Bir adamı yaralamıştı. Bir katil olsa da bunu yapmış ve adam ona tek kelime etmişti. Bunu yaptığına inanamıyordu. Bu adamdan biran önce uzaklaşması gerekiyordu. Karanlığıyla bir girdap gibi Sophie'ı içine çekiyordu.
Odasına girdiğinde masanın üzerinde duran müzik kutusu gözüne çarptı. Onu da yanında götürmeyi planlamıştı. Ama sonrasında gidemeyeceğini anlayınca çantasından çıkarıp, masanın üzerine koymuştu. Bu müzik kutusu onun kendi dünyası ile arasındaki tek bağdı. Ancak bu müzik kutusuna bakınca kim olduğunu hatırlıyordu. Kutuyu açınca ince bir müzik odayı doldurdu. Beyaz tütüler içindeki balerin müziğin ritmi ile dönmeye başladı. Sophie da müziğin ritmine bırakmak istiyordu kendini. Bu ruhunu bu adamın karanlığından kurtarmasının tek yoluydu.
Bahçeye çıkıp, Enzo'yu aramaya başladı. Bir ağacın dibine oturmuş, yarasına pansuman yapmaya çalışıyordu. Bu görüntü Sophie'nın içine işledi. Hiç bir şey söylemeden yanına gitti, yarasını temizlemeye yardım etmeye başladı. Yarayı dikkatlice sardıktan sonra Enzo'nun gözlerinin üzerinde olduğunu fark etti.
'Biliyorsun yakın zamanda bir resital var ve bende hazırlık yapmak istiyorum. Şu salondaki plakları kullanmamın sakıncası var mı? Yani bir müziğe ihtiyacım var' dedi. Sophie kendi evinin salonunu stüdyoya çevirmişti. Ama burada böyle bir şansı yoktu. Salonda plakları gürünce umutlanmıştı. Belki resitalin müziğini bulamayacaktı ama en azından benzer bir müzikle idare edebilirdi.
'Senin için halledebilirim' dedi ayağa kalkarak.
Birlikte salona gittiler. Plakların arasında çoğu Sophie'nın çok sevdiği klasikler vardı.
'Sanırım senin resital müziğin yok' dedi Enzo plakları incelerken.
'Sorun değil idare edebilirim. Ritmi uysun yeter. Bu klasik işime yarar' dedi Sophie plaklardan birini eline alarak.
'En kısa zamanda sana yenisini alırım' dedi Enzo söz verircesine.
Sophie ne diyeceğini bilemedi. 'Belki de bana ihtiyaç listesi vermelisin. Böylece sana hepsini birlikte getirebilirim'
Sophie başını çevirdi. 'Başka bir şeye ihtiyacım yok' diyerek geçiştirdi onu. Birisinin kendisi ile ilgilenmesine alışkın değildi. Bunca zaman kendi işin kendi yapmıştı. İlgilenmesinin ne demek olduğunu bile unutmuştu. Hayatta tek başına kalmış, yalnız büyüyen bir çocuktu o. Kendi kendi ile ilgilenmesi gerektiğini uzun zaman önce öğrenmişti.
Enzo plağı atölyesi olarak kullandığı, Sophie'nın sadece bir kez girdiği o odaya götürdü. 'Burası daha büyük. Buraya bir bar yapabilirim'
'Teşekkür ederim' dedi Sophie yüzü kızararak 'Peki sen. Burası senin atölyen'
'Sorun değil. Eminim ikimize de yeter' dedi imalı bir sesle.
Birkaç gün sonra Enzo dediğini yapmıştı. Nasıl yaptıysa atölyedeki duvarlardan birini aynayla kaplamıştı. Demirden yaptığı küçük barıda üzerine eklemişti. Sophie şimdi gülümseyerek yeni mini stüdyosuna bakıyordu.
'Sanırım çok fazla bale stüdyosu gördün' dedi Sophie tatlılıkla. Bugün o kadar mutluydu ki, bu mutluluktan Enzo'da payını alıyordu.
'Sadece senin evindekini' dedi Enzo rahatça. Sanki onu gizlice gözetlemesi çok normalmiş gibi.
'Evimi nasıl buldun?'
'Kendimce yöntemlerim var diyelim'
'Tamam. Bugün mutluluğumu hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyeceğim' dedi Sophie ona dönerek.
'Buna sevindim. Bir şeye ihtiyacın olursa seslen' dedi Enzo odadan çıkarken.
Sophie etrafına şöyle bir göz gezdirdi. Odanın bir tarafı stüdyoya çevrilmişti. Ayna ve yere saçılmış plaklar vardı. Diğer tarafta ahşap bir masa. Şekillenmeyi bekleyen plakalar ve şimdi davara yan yana asılı 2 kadının portreleri. Enzo bu portreyi keşfetmesini ertesi gününde duvara asmış olmalıydı. Bununla kendine bir mesaj vermeye çalıştığını düşünüyordu Sophie. Enzo kartlarını açık oynamaya başlamıştı. Hala Sophie için bir gizemdi. Duygularını açıkça göstermiyor, hiçbir konuda kendini ifade etmiyordu. Ama geçmişini biliyordu. Bu da onunla ilgili birçok şeyi netleştiriyordu. Dünyada acısını anlayacak bir insan olacağını düşünmezken, karşısına Enzo çıkmıştı. Nasıl oluyordu da aynı kaderi paylaşabilirlerdi. Bu kader miydi? Gerçekten kader insanı başka bir insanın kaderine savurur muydu? Sophie daha önce kimsenin ona gerçekten baktığına, onu gördüğünü inanmazdı. Bir kabuğa bakıyorlardı. Duygusuz, hissiz bir kabuk. Ama bazen Enzo'nun içini görebildiğini düşünüyordu. Yada belki o Enzo'nun içini görüyordu. Belki de içi içe geçmişlerdi. Dünyada yalnız kalan, kendi yaralarını kendileri saran 2 yaralı çocuk. Belki içlerindeki çocuk hiç büyümemişti. Hep iyileşmeyen yaralarla içlerinde bir yere gizlenmişlerdi. Belki de birbirlerine bakınca bunu görüyorlardı.
Sophie'yı bekleyen asıl sürpriz ertesi sabah odasının kapısını açınca ortaya çıktı. Bir paketin içinde bedenine tam uyan beyaz tütü ve kuğu gölü resital müziği. Heyecanla ellerini çarptı. Bütün bunları nereden bulmuştu bilmiyordu ama minnettardı. Hemen üzerini değiştirdi. Hızlıca yeni stüdyosuna gitti. Müziğin ritmiyle coşkuyla dans etmeye başladı.
Ama Sophie artık aynalarda onu kurtaracak, aşık olduğu prensi aramıyordu. Çünkü onun prensi Odetta'nın prensi gibi onu esaretten kurtarmayacaktı. Onun prensi karanlıktı ve onu karanlığa hapsediyordu. Aynada ona bakan hep aynı yüzdü. Akşam olunca odanın karanlıklarından onu izleyen aynı yüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN KOLLARINDA
ChickLitBugün bir adamla tanıştım. Bir katille. Soğuk kanlı bir katil. Bana bakan kapkara gözleri vaatlerle doluydu. Bir daha karşılaşacağımıza dair. Adını söylerken yeminler ediyordu sanki. Bir sonraki hedefi bendim. Bunu biliyordum ve korkmuyordum. Bugün...