Sophie akşama kadar odasında çıkmadı. Adamdan tek ses yoktu. Sanki evde değilmiş gibiydi. Ama Sophie riske giremezdi. Plan yapıp ona göre hareket edecekti. Hava kararmaya başlarken evin içinde dolanmak, adamın evde olup olmadığını kontrol etmek için odasından çıkmaya niyetlendi. Ama kapıyı açınca dondu kaldı. Eşyaları ile dolu bir çanta ve ahşaptan yapılmış bir müzik kutusu vardı. Eğilip kutuyu eline aldı. Açınca içinde dönen bir balerin gördü. Kuğu gölü bale müziği eşliğinde dans eden beyaz tütülerin içindeki bir balerin. Tıpkı Sophie gibi. Bu adam ne zamandır onu takip ediyordu? Kaç defa onu dans ederken izlemişti?
Sophie çantanın içinden çıkan kendi kıyafetlerine baktı. Evine gidip onun için eşya almıştı anlaşılan. Ama Sophie'dan anahtar isteme gereği bile duymamıştı. Kibirli, küstah bir adamdı. Evini biliyor, kimseye fark ettirmeden girip çıkıyordu. Polisler her yerde Sophie'ı arıyor olmalıydı. Birden ortadan kaybolmuştu. Jung ve Madam'da onun için endişeleniyor olmalıydılar. Zaten o ikisi hariç onun için endişelenecek kimsesi yoktu. Ne bir anne, ne bir baba. Koskoca bir yalnızlıktı hayatı.
Kıyafetleri arasından bulduğu şort ve bluzu üzerine geçirdi. Adamı yani artık adını bildiği Enzo'yu aramak için evin içinde dolaşmaya başladı. Hiçbir yerde yoktu. Sonra kapısı her daim kapalı olan odadan çıkarken gördü onu.
'Arkadaşımı aramak istiyorum. Ona iyi olduğumu söylemeliyim. Benim için endişelenmiştir' dedi.
'Seni buraya getirirken ona telefonundan mesaj atmıştım' dedi. Sanki havadan sudan konuşur gibi rahattı. İzinsiz telefonunu kullanmıştı ama adam hiç rahatsız görünmüyordu.
Sophie sakin olmaya çalışarak 'Telefonumu izinsiz mi kullandın yanı. Sana inanamıyorum. Zaten o mesajı benim çekmediğimi anlamıştır ' Sonra durdu. Daha yüksek sesle 'Kime mesaj atacağını nerden bildin ?' dedi. Artık sabrı kalmamıştı. Bu adam onu takip etmişti. Tıpkı takipçi bir sapık gibi.
'İsmi Jung değil mi? Senin en iyi arkadaşın. Hatta tek arkadaşın ' dedi gittikçe Sophie'a yaklaşarak. O yaklaştıkça Sophie'nın da nabzı hızlanmaya başladı.
'Ve bir de Madam var değil mi? Başka kimsen yok Sophie. Seni koruyacak kimsen yok. Sadece ben ' dedi. Sophie gözlerini onu gözlerinden çekmek istiyor ama bunu yapamıyordu. İtiraz etmek istiyor ama sesi çıkmıyordu. Adam haklıydı. Kimsesi yoktu. Bu koskoca hayatta yalnızdı. Ve onu bu adamdan kimse kurtaramayacaktı. Kendisi dışında.
Sonra Sophie'nın eline telefonunu verdi. 'Sadece 5 dakika '
Sophie vakit kaybetmeden Jung'u aradı. İkinci çalışta telefon açıldı. Endişeli bir ses 'Sophie ' dedi hemen.
'Jung. Ben iyiyim. Beni dinle. Fazla vaktim yok. Madam'a iyi olduğumu iletir misin? Sadece resital için kendimi bir yerlere kapattığımı söyle olur mu? Çalışmak için uzaklaştığımı. Benim için endişelenmesini istemiyorum' dedi aceleyle.
'Seni defalarca aradım ama ulaşamadım. Bana o mesajı sen atmadın değil mi? Şimdi neredesin? Neler oluyor'
'Çok fazla konuşamam. İyiyim. Güvendeyim'
'Bekle. Onula mısın? O adamla mı?'
'Evet. Bardaki olaydan sonra beni buldu. Peşimde başkaları da var. Burada saklamam gerektiğini söylüyor '
'Hayatta kal Sophie. Bunun için o adamın yanında kalman gerekiyorsa kal.'
'Kapatmam gerek. En kısa zamanda yine arayacağım'
'Onun yanında kal. Sakın bir delilik yapma Beni anlıyor musun?'
Sophie cevap vermedi. Telefonu kapadı. Çoktan kararını vermişti. Tam da Jung'un korktuğu şeyi yapacaktı. Kaçacaktı. Hem de bu gece.
Adam tekrar yanına gelip telefonu elinden aldı.
'Yemek hazır' dedi mutfağa giderken.
Sophie önündeki tabağa bakarak 'Enzo bir Amerikan ismine benzemiyor ' dedi merakla.
'Değil zaten. Annem Amerikalıydı ama babam İtalya'ndı. Enzo da babamın ismiydi '
'İtalyan mısın?' dedi Sophie şaşırarak.
'Evet' dedi Enzo. Sanki iki arkadaşlarmış gibi sohbet ederlerken, Sophie onu aslında genç bir adam olduğunu fark etti. Yirmilerin sonlarındaymış gibi görünüyordu.
'Kaç yaşındasın?' dedi kendini tutamayarak.
'29'
'Gençmişsin'
'Yaşlı mı duruyorum'
'Bu siyah elbiselerin içinde evet'
Enzo gülümsedi. Sophie onu ilk kez gülümserken görüyordu.
'Senden 8 yaş büyüğüm ama '
'Yaşımdan, arkadaşlarımdan başka ne biliyorsun?' dedi meydan okurcasına. Sıra da ne olduğunu biliyordu. Neyi bildiğini biliyordu. Ne söyleyeceğini de.
'Sophie Gilbert. 21 yaşında. Başarılı bir balerin. Tek başına yaşıyor. Japon yemeklerini seviyor. En yakında arkadaşı Jung. Bir de Madam var. Topluluğun başı. Aynı zamanda bir nevi anne gibi ve...' dedi Enzo duraksayarak.
'Ve bir katilin kızı' diye tamamladı cümleyi Sophie.
'Öyle demeyecektim.'
'Hayır öyle diyecektin. Madem bütün hayatımı biliyorsun. Bunu da söylemelisin. Bir katilin kızıyım ben. Tıpkı senin gibi ' dedi öfkeyle. Bir süre birbirlerine baktılar.
'Cesur bit kadın diyecektim. Kendi ayakları üstünde duran. Babasından kalan yüklü mirası hayır kurumlarına bağışlayan. Kendi parasını kazanan güçlü kadın' dedi Enzo gözlerini ona dikerek.
Sophie bu bakışlar karşısında yüzünün kızardığını hissetti. Hayır. Bu adama karşı bir yakınlık duymamalıydı. O bir katildi. Tıpkı annesini öldüren adam gibi.10 yıl önce 2 mezar kazılmıştı. Ama bir mezarda Sophie'nın yüreğinde vardı. Diri diri gömüldüğü bir mezarı taşıyordu yüreğinde. Hayatı boyunca babasını affetmeyecekti. Onun izlerini gördüğü hiçbir yüze bakmayacaktı. Bu adamın yüzünde de onun izleri vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN KOLLARINDA
Chick-LitBugün bir adamla tanıştım. Bir katille. Soğuk kanlı bir katil. Bana bakan kapkara gözleri vaatlerle doluydu. Bir daha karşılaşacağımıza dair. Adını söylerken yeminler ediyordu sanki. Bir sonraki hedefi bendim. Bunu biliyordum ve korkmuyordum. Bugün...