Açıklama: Bakın ben elimden geldiğince art arda bölümler atıyorum ve normalde millet 1200-1400 kelime arası yazıp anında 50 oy alırken ben 2000-2500 kelime yazıyorum ve 10 oyu anca geçiyorum ama okunma sayısı bundan fazla. Lütfen biraz yorum yapıp fikir belirtin ve oy vermeyi unutmayın. Emeğime karşlılık aldığımda daha da yazasım geliyor ama yorum olmayınca üzülüyorum ve modum düşüyor:(
Bölümde geçen almanca ninni.
Satır arası yorumlarınızı bekliyorum artık 👄
Keyifli Okumalar❤
Adının Shin Hye olduğunu öğrendiğim minik kızın odasının kapısında dururken içeriye onu korkutmamak ve sosyal fobisini tetiklememek için ne yapmam gerektiğini düşünüyordum ama hiç bir şey en azından şu anlık gelmiyordu.
Derin bir nefes alıp verdim ve yüzüme oldukça samimi bir yüz ifadesi takındırıp kapıyı tıklattım. Maske taktığım için pek belli olmazdı belki ama gözlerimin kısılmasından anlaşılırdı en nihayetinde.
Elbette bir ses gelmemişti.
Usulca açtığım kapının ardından içeriye girdiğimde gördüğüm ilk şey şaşılmayacağı üzere bembeyaz çarşafları olan hasta çocukların yataklarıydı. Kendilerine ait olduğu belli olan bir kaç kıyafet, dağınık yorganlara ev sahipliği yapan yatağın üzerinde duruyordu.
Bu görüntü halime bir kez daha şükretmeme sebep olurken Shin Hye'yi odada göremeyince bir anda kaşlarımı çatmıştım. Sadece bir kaç saniye önce bizi camdan seyrediyordu ve benim içeri girmeme kadar onu görmeden başka bir yere gitmiş olması biraz imkansızdı.
Ki bunun imkansız olduğunu odada bulunan büyük hemşire dolabının içinden tıkırtıdan anlamıştım.
Sanırım buraya doğru geldiğimi görünce saklanmayı seçmişti.
Elimde tuttuğum yoyo oyuncağı hafifçe sıktım ve dolaba doğru ilerledim. Sık nefes seslerinden de anladığım üzere buraya gelişim onu strese sokmuştu.
Bir an onu rahatsız edip zaten kanser olmasından dolayı iyice zarar verme korkusu beni sardığı için odadan çıkacaktım ama yalnızlığın kötü bir şey olduğunu -hele bu minik ve hasta haliyle- farkında olmamdan dolayı vardığım dolabın önüne çöktüm.
Ve dolabı iki kez tıklattım.
"Tak tak,'' dedim daha sonra, oldukça sakin bir sesle. "acaba misafir kabul ediyor musunuz Shin Hye hanım?"
"Hayır."
Aniden duyduğum ince ve yorgun sesin verdiği cevapla tebessüm ettim. Sesinden bile cevabını isteyerek söylemiş gibi çıkmıyordu. Muhtemelen buraya neden geldiğimi de merak etmişti ama fobisi bunu sormayı ondan alıkoyuyordu.
"Tüh, oysa ben rengarenk ışıklar saçan bir yoyo getirmiştim. Minik bir kız oynar diye. Ne yapsam ki şimdi atsam mı şurada ki çöpe?" diyerek sahte üzgün sesimle mırıldandığımda ayaklanmış ve kenarda üstünde kurbağa stickerları olan çöp kutusuna yaklaşmıştım.
Gıcırtılı bir ses o sırada odada yankılandı ve Shin Hye çekingen ve merak dolu sesiyle, "Yoyo ne ki?" demesiyle arkam ona dönük olduğundan dolayı rahatlıkla sırıttım ve yüzümü normal bir hala sokup ona döndüm. Kafasının birazını çıkartmıştı dolaptan ve elinde de koluna bağlı olan serumun torbasını tutuyordu. Dolabın içine serum direğiyle girmemişti tabi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐁𝐨𝐥𝐚𝐡𝐞𝐧𝐤✔✔
FanfictionTAMAMLANDI ✔✔ 《𝑃𝑎𝑟𝑘 𝐽𝑖𝑚𝑖𝑛》 Kırık bir cam gibiydin bana karşı. Her değdiğinde kesikler bırakmak istiyordun... Ancak şunu hep unutmuştun; Yumuşak görünen bedenimin altında yatan dikenler, senin için çıkmaya her zaman hazırdı. Ve ne ünlülüğü...