10 Aralık 2016. Bu tarihi de aklınıza iyi kazıyın, dostlarım.
Unutmayın. Unutturmayın. Onlar kendileri için feda etmediler canlarını. Milletimiz ve vatanımız için ettiler.
Şerefsizlere inat, başınız dik bir şekilde haykırın. Şehitler ölmez, vatan bölünmez!
Sinirle, altımdaki BMW'nin hakkını verecek hızda şehri turluyordum. Bizim evin bulunduğu semtten oldukça uzaklaşmıştım. Issız sokaklardan geçiyor, aceleyle yapılmış gecekonduların içindeki hayatları sorguluyor ve ışığı yanan evlerin içindeki huzuru tartıyordum.
Yüzbaşı, sayamayacağım kadar bıkmadan peş peşe aramıştı. En sonunda dayanamayıp arabayı sağa çektim. İki kelimenin hacminden fazla barındırdığı siniri mesaj olarak attım; "Rahat bırak!"
Aramaları kesileli yarım saat olmuştu. Ben de bir saate yakındır asfaltlarda izimi bırakıyordum. Telefonum çaldı. Elim yine telefonun yanındaki kapatma tuşuna giderken ekranda yazan isimle arayanın Yüzbaşı olmadığını gördüm. Hızla yanıtladım aramayı.
"Emredin Albay'ım!" Arabayı sağa çektim.
"Hayırlı akşamlar, Asel."
Derin bir nefes aldım. "Size de, Albay'ım."
"Bak, biliyorum izindesiniz ama..."
Kaşlarımı çattım. "Ne oldu, Albay'ım? Acil bir durum mu var?"
"Maalesef." Albay'ı daha dikkatli dinlemeye başladım.
Ecem'e kendimi tanıtırken ne demiştim hatırlıyor musunuz?
'Görev çıkınca göbek atarım.'
Bu sinirle yapılabilecek en güzel şeye denk gelmiştim. Göreve çıkmak ve piç avlamak... Tam sinir atmalık, kaymak gibi olmalık.
"Öldür de öldürelim, Albay'ım! Vatan piç istemez, görev izin dinlemez."
Kısa bir kahkaha duyuldu, Albay'dan. "İstanbul'da sadece sen ve Pars varsınız. Bu yüzden sizden bu göreve çıkmanızı istiyorum."
"Dinliyorum, Albay'ım."
İç çekti, Albay. "İstanbul, Beşiktaş'ta. Vodafone Arena Stadı'nın yakınlarında iki canlı bomba ihbarı gelmiş, Emniyet Genel Müdürlüğüne. Tim 47 birazdan göreve çıkacak, sen de Yüzbaşı'na haber ver, İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğüne geçin. Baban, sizi bekliyor. Üniformalarınızı giyinin, mühimmatı kuşanıp göreve çıkın."
"Emredersiniz, Komutanım!"
"Allah yar ve yardımcınız olsun, asker! Allah'a emanet olun!"
"Sağ ol!" Albay'ın aramayı sonlandırmasıyla doğruca Yüzbaşı'nı aradım.
"Asel?" Sesinde hem endişe hem de neşe vardı.
Boğazımı temizledim. "Mehmet Albay aradı. Acilen İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğüne geçiyoruz. Geldiğinizde görev hakkında daha detaylı bir şekilde bilgilendirileceksiniz. Ben de şimdi emniyete geçiyorum."
"Anlaşıldı, Adalı. Geliyorum." Telefonu kapattım ve hızlıca yola koyuldum.
Mehmet Albay'ın da dediği gibi, babam İstanbul Emniyet Genel Müdür'ü olduğundan adresi adım gibi ezbere biliyordum.
Allah'ım iyi ki o sürtükle kavga etmemi nasip ettin de, erkenden çıkardın beni yola.
Emniyete yaklaşık on beş dakikalık bir mesafedeydim. Tabii ben, durur muyum? Sonuna kadar gazlayıp o mesafeyi tam beş dakikada katettim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABURDA BİR CUMHURİYET
Teen FictionCUMHURİYET SERİSİ - 1 - Bu kitap, başta Ömer Halisdemir olmak üzere bu ülke uğruna can veren nice şehitlerimize ithaf edilmiştir. Vatan uğruna baş koymuş, nice aşağılamaların, küçümsemelerin ardından başı dik, alını pak çıkmış bir üsteğmen; Asel Nur...