4 Gün sonra/ Bitlis/ Tatvan Jandarma Komando Tabur Komutanlığı
Beşiktaş'ta çıktığımız operasyondan sonra ne Yüzbaşı ile görüşmüş ne de, konuşmuştum. Her arayışında meşgule atmış, attığı hiçbir mesaja bakmamıştım. Sabah saat 07:00'ye gelirken taburun kapısından girdim. Yüzbaşı'da yine İstanbul'a gideceğimiz gün oturduğu bankta oturuyordu. Botlarımın çıkardığı sesle bana baktı ve ayağa kalktı. "Asel?"
İfadesizliğimi korudum. "Efendim Yüzbaşı?"
Eliyle arkasındaki bankı gösterdi. "Otursana biraz konuşalım."
Ya sabır!
Başımı iki yana salladım. "Benim ne oturacak vaktim ne de, konuşacak bir şeyim var."
"Fesuphanallah! Otur, Adalı."
Kaşlarımı çattım. "Oturmayacağım. Ne yapacaksınız?" Yanıma geldi. Belimden kavradı ve banka çekip oturmamı sağladı.
"Karın kasların varmış." Dedi yandan yandan sırıtırken. Çıt çıkarmadım. Şaşmış kalmıştım. Sağ dizini altına kıvırdı ve sol tarafıma oturdu. Gözlerime bakıyordu. "Bak, Asel... Bana çok kırıldığının farkındayım ama ben bir şey deyip de seni bozmak istemedim."
Tek kaşımı kaldırdım. "Benim kendimi savunacağımdan nasıl emindin?"
Gülümsedi. "Maşallah dilin pabuç gibi, Adalı. Bana boy boy laflar ediyorsun, Filiz'in karşında susacağını bir anlığına bile düşünmedim."
Eyvallah yiğidim!
Cevap vermedim.
"Ee? Affettin mi, Yüzbaşı'nı?"
Başımı yukarı kaldırıp bakışlarımı gökyüzünde gezdirdim. Hava soğuktu. Burnumun ucunun kızardığına emindim. Sızlıyordu... Ama havanın bu soğukluğuna rağmen masmaviydi gökyüzü. Tıpkı berem gibi.
Affedeyim mi, sence?
Bence ağzının payını oracıkta verdiğim bir sürtük yüzünden bu meseleyi daha fazla uzatmamalıyım. Ha, Sema? Ne dersin?
Telefonum çaldı. 'Pamir'im'
Hemen yanıtladım. İlk onun sesi duyuldu ahizeden. "Alo? Güzelim?"
Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu. "Efendim, biriciğim?" Yüzbaşı, dikkatle beni izliyordu.
"Ne yapıyorsun?"
"Ne yapayım, Pamir'im..." Yüzbaşı'nın yüzündeki mimikleri gevşedi. Ayağa kalkıp yanından uzaklaştım. "Tabura vardım az önce. Şimdide, Yüzbaşı'nın yanındayım işte."
Aldığı nefesi duydum. Bu huzur vericiydi. "Affettin mi?"
Kısa bir süre sessiz kaldım. "Bilmiyorum."
"Bak, bir tanem... Konuyu bir de benden dinle. Emin ol fikrin değişecek."
İç çektim. "Dinliyorum."
İstanbul/ Parsların Evi
Asel, gitmişti. Pars, arkasından seslenerek koşmuştu fakat geç kalmıştı. Yetişememişti. Asel, onu görmesine rağmen aldırış etmemiş ve gaza basıp gitmişti.
Bir süre öylece giden arabanın arkasından baktı. Yeniden eve döndü. Herkes masanın etrafında ayakta duruyordu. Kapıyı gösterdi, Pars. Doğruca Filiz'in yüzüne bakıyordu. "Mutlu musun, ha? Memnun musun yaptığından?!"
Sesi normalden daha yüksek olduğundan irkilmişti, Filiz. "Ama ben... Böyle olsun istememiştim ki." Ha ağladı, ha ağlayacaktı.
Sabır çekti, Pars. "Böyle olsun istemedin..." Kendi kendine sinirle kıkırdadı. "Sen erkeksi deyip kadın askerlere laf atıp onu ezmeye çalıştığında bunu normal bir şekilde, sakinlikle mi karşılamasını bekliyordun?.." Derin bir nefes aldı. "Ama bak, Asel senin o bildiklerine benzemiyor, değil mi?! Ağzının payını çatır çatır verdi de, aslan gibi, şerefiyle seni göt gibi bırakıp çekti gitti!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABURDA BİR CUMHURİYET
Teen FictionCUMHURİYET SERİSİ - 1 - Bu kitap, başta Ömer Halisdemir olmak üzere bu ülke uğruna can veren nice şehitlerimize ithaf edilmiştir. Vatan uğruna baş koymuş, nice aşağılamaların, küçümsemelerin ardından başı dik, alını pak çıkmış bir üsteğmen; Asel Nur...