'Senin altında doğdum, senin dibinde öleceğim!'
Akşam yatmak için odama dönmüştüm. Yatağa yattığım sırada telefonum çalınca doğruldum.
"Selam!" Dedi, Yüzbaşı.
Bu ne yav?! Liseli iki ergen miyiz, biz?
"Aleykümselam, Yüzbaşım." Yeniden yatağıma uzandım. Nara'da görevde olduğundan rahat rahat konuşabiliyordum.
"Ne yapıyorsun?"
İç çektim. "Ne yapayım Yüzbaşım... Tepemdeki avizeyle bakışıyoruz. Sen?"
Kulağıma kıkırtısı dolarken gözlerimin önünde de nasıl gözüktüğünü hayal ettim. "Ben de tavanla bakışıyordum..." Birkaç kez öksürdü. "Diyorum ki..." Birkaç öksürük daha. "Benim tavanla senin avizeyi birbirine mi yapsak? Geçen gün bahsetti de, ne zamandır seviyormuş avizeyi ama açılamıyormuş."
Güldüm. "Yapalım, Yüzbaşım. Sevenleri bir araya getirmek sevapmış. Bizim de bir sevabımız olmasın mı?"
Gülüyordu ama öksürüğüyle karıştığından tam anlaşılmamıştı. "İyi misin?"
"İyiyim, sıkıntı yok."
İyi değildi. Fena üşütmüştü.
Ama hem bedensel hem de, zihinsel.
"Değilsin, Yüzbaşım. Konum at çıkıyorum hemen." Bir şey demesine fırsat vermeden telefonu kapattım ve yataktan kalktım. Üstümde zaten gri eşofmanım ve beyaz, kısa kapüşonlu olduğundan değiştirmeye gerek duymadan siyah spor ayakkabılarımı ve siyah, kısa, şişme montumu giyip odadan çıktım. Saat henüz geç olmadığından timin dinlenme odasında olduğunu biliyordum. Dinlenme odasına gittim.
"Ali?"
Ali, yerinden kalkıp yanıma geldi. "Emredin komutanım."
"Yok, emir vermek için gelmedim ablacığım. Arabanın anahtarını isteyecektim sadece."
Cebinden anahtarı çıkarıp uzattığım avucuma bıraktı. "Bir şey mi oldu, komutanım?"
"Önemli bir şey yok. Sabah benzinini doldurur, geri veririm."
Güldü. "Problem değil, komutanım. Dilediğiniz kadar kalsın siz de."
"Sağ ol, aslanım."
Yanından ayrılıp taburun önündeki metalik gri Audi A3 Sportback'e bindim. Yola koyulmadan önce Yüzbaşı'nın attığı konuma baktım. En fazla beş dakikalık bir mesafedeydi.
Kapıyı çaldım.
Açtı. Elinde mendiliyle, sırtında battaniyesiyle siyah eşofmanlı üstünde de, beyaz kısa kollusuyla daha önce görmediğim bir Yüzbaşı vardı karşımda.
Maşallah, adam ne bereketli. Her haliyle yakışıklı, mübarek!
"Konum at, geliyorum deyip akşamın 21:00'unda çıkıp gelmek nedir ya?"
Ayakkabılarımı çıkarıp kapının önündeki bedenini ittirerek içeri girdim. "Çok konuşma, hastasın sen."
"Ben hasta falan de..." Sözünü bitirmesine fırsat kalmadan yine öksürük krizine tutulmuştu. Ben salona ilerlerken kapının yanındaki ayakkabılığın dolabını açtı. "Bak burada panduf var. Giy, sen de üşütme."
"İyiyim ben böyle." Dedim çoraplarımı göstererek.
"Yerler soğuk, cır cır olursun sonra. Hasta etme beni de giy şunları."
Kısa bir kahkaha attım. "Sen hasta olacağın kadar olmuşsun zaten." Eğilip dolaptaki pandufları aldı ve önüme koydu. Ayıcıklıydı. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Senin değildir inşallah."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABURDA BİR CUMHURİYET
Novela JuvenilCUMHURİYET SERİSİ - 1 - Bu kitap, başta Ömer Halisdemir olmak üzere bu ülke uğruna can veren nice şehitlerimize ithaf edilmiştir. Vatan uğruna baş koymuş, nice aşağılamaların, küçümsemelerin ardından başı dik, alını pak çıkmış bir üsteğmen; Asel Nur...