T.B.C × 20- BÖLÜM/ REHİNE KURTARMA

2.1K 267 18
                                    

Çocuklarla birlikte akşam vakti dinlenme odasında oturuyorduk. Adem, Celal'e karısından bahsediyor, Celal bıkkınlıkla bir o yana bir bu yana sallanıyordu. Samet kendi kendine türkü mırıldanıyor, bir diğer yandan da telefonuna bakıyordu. Ali ile ben de oturmuş sohbet ediyorduk. Geri kalanımız ise, öyle kendi halinde takılıyordu.

Bir anda ayağa fırladı, Samet. "Buldum la buldum! Vallaha da billaha da buldum ha!"

Hep beraber Samet'e döndük. "Ne diyorsun, oğlum?"

Gülümseyerek bana döndü. "Komitanum... Yârimi buldum komitanum!"

Anlamayarak kaşlarımı çattım. "Yârini mi? Ne diyorsun, oğlum? Doğru düzgün anlat da anlayalım şunu."

Hızlıca yanıma gelip telefonunun ekranını yüzüme doğrulttu. "Bakun hele..."

Doğrulttuğu telefonun ekranına baktım. Başında Trabzon yemenisi olan, gamzeli, tatlı bir kızın fotoğrafı vardı. Gözlerimi telefon ekranından çekip Samet'e baktım. "Güzel, hoş kızmış da... Kimin nesidir? Ne anlamam gerekiyor?"

Sırıttı. "Kendume alacağum komitanum. Evleneceğum kizdur ha bu kiz!"

Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. "Nasıl yani?"

Hemen yanımdaki Ali'de gülerek konuya dahil oldu. "Kızın haberi var mı, uşağum?"

Telefonun ekranını kapatıp cebine attı, Samet. Ciddileşmişti. "Daha yoktur ama en yakun zamanda ona da haber vereceğum."

Kendimi gülmemek için zor tuttum. "İyi, bakalım. Kolay gelsin aslanım."

"Eyvallah komitanum."

Tam yerine oturacaktı ki dinlenme odasının kapısı şiddetle açıldı. İçeri ciddi bir ifadeyle Pars daldı ve bağırarak konuşmaya başladı. "Kalkın! Kalkın! Kalkın!" Ayağa kalkıp esas duruşa geçtik. "Dört dakika içerisinde eğitim alanında olun." Bana döndü. "Tam dört dakika, Adalı!"

Asker selamı verdim. "Emredersiniz yüzbaşım!" Pars, odadan çıkarken time döndüm. "Hadi Göktürk." Masanın üstündeki telefonumu ve beylik tabancamı alıp odadan çıktım. Arkamdan da diğerlerinin geldiğini duymuştum. Hızlı adımlarla yatak odasına gittim. Ben çarçabuk üstümdekileri çıkarıp kamuflaj üniformamı giymeye çalışırken Nara'da oturduğu yerden sordu. "Hayırdır, devrem? Ne oluyor?"

Omuz silktim. "Ben de bilmiyorum. Çocuklarla dinlenme odasında oturuyorduk. Bir anda odaya Pas daldı, dört dakikaya eğitim alanında olun deyip gitti."

"Allah Allah. Akşamın bir vakti eğitim alanında işiniz ne ya?"

"Bilsem..." Eğilip yere oturdum ve botlarımı giydim. Ayağa kalkıp kolumdaki saate baktım. Bir dakikam kalmıştı. "Hadi ben gidiyorum, devrem!"

Ben kapıdan çıkarken seslendi. "Kolay gelsin, Allah'a emanet!"

Kapıyı arkamdan çekerken cevap verdim. "Sen de Allah'a emanet ol!"

Hep beraber elimizde Pars'ın verdiği eğitim silahlarıyla tek sıra halinde dizilmiştik. Yanımızda ve biraz ilerimizde büyükçe, siyah iki minibüs vardı. Elinde kronometre ile büyük bir ciddiyetle bir sağa, bir sola yürüyordu, Pars. En sonunda sıranın başında yani benim tam karşımda durup kısaca time göz gezdirdi. "Uyanın, Göktürk! Bu akşam sizinle biraz çalışacağız..." İlerimizdeki minibüse baktı. "Şu aracın içindeki rehineyi kurtarmak için tam otuz beş saniyeniz var."

Yanımdaki Celal'in fısıltısını işittim. "Acaba kaç rehine var Asel komutanım?"

Ne bileyim ben?

TABURDA BİR CUMHURİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin