T.B.C × 31- BÖLÜM/ BEBEK

1.3K 166 51
                                    

Son kez hücum yeleğimin ceplerini kontrol ettikten sonra balistik kaskımı kafama geçirdim. Kulağımdaki telsizden Fırat'ın sesi duyuldu. "Araçlar gelmek üzere, tüm timler bahçede toplansın."

Sırt çantamı da sırtıma takıp Ömer'imi elime aldım ve time döndüm. "Hazır mısın, Göktürk?!"

"Daima komutanım!"

Önde Pars, arkasında ben, benim arkamda da tim olacak şekilde bahçeye indik. Herkesin toplanmasıyla Fırat konuşmaya başladı. "Araçlar gelene kadar sizlere ilerleme sistemimizden bahsedeceğim. Gece saatlerinde Bitlis/Tatvan Jandarma Komando Tabur Komutanlığı'ndan Mehmet Albay ile yeniden iletişime geçtik. Yarına kadar iki destek timi daha gelecek..."

Fırat konuşmaya devam ederken Pars, kulağıma eğildi. "İki tim daha destek istendiyse durum ciddi sanırım." Başımı onayla salladım. Durum gittikçe ciddileşiyordu.

Fırat'ı dinlemeye devam ettim. "Kırk sekiz saat bölge bizde. Sonra biz yetimhaneye geri döneceğiz ve bizim yerimize diğer gelecek olan iki tim geçecek. Yine kırk sekiz saat bölge onlarda olurken ardından tekrar biz geçeceğiz." Fırat'ın son sözleriyle beraber zırhlı araçlar gelmişti. Bu sefer Kobra verilmişti. Timce Kobra'ya bindik. Yine kenardaydım. Sağ yanımda Adem, karşımda da Pars oturuyordu. Aracın içinde çıt çıkmıyordu, duyulan tek ses Kobra'nın ilerlerken ezdiği çakılların sesiydi. Sessizliği bozan şey, Adem'in çalan telefonu oldu.

"Alo, efendim bir tanem?... Göreve gidiyoruz şimdi... Biliyorsun, görev yerlerini paylaşmamız yasak bir tanem... Evet, seni dinliyorum... Nasıl?!... Şaka falan yapmıyorsun, değil mi?! Bak, göreve gidiyorum!... Bayağı bayağı ciddisin?!... Allah be!... Şükürler olsun be!..." Kısa birkaç sevinç nidasından sonra ilk bana döndü, Adem. "Asel Komutanım!"

Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırıp yüzüne baktım. "Ne oldu, aslanım? Yarenin ne dedi de bu kadar sevindin?"

Gülümseyerek kollarını omuzuma sardı ve kendine çekerek sıkıca sarıldı. Tabii, bu sırada Pars'ın attığı öldürücü bakışları saymıyorum. "Komutanım!..."

"Söyle lan! Meraktan çatlatmak mı istiyorsun?!"

"Komutanım!.."

Sıçacağım lan şimdi ağzına!

Komutanım, komutanım! Komutanın kadar taş düşsün başına!

Sinirle gözlerimi devirdim ve dişlerimi sıkarak cevap verdim. "Ulan başlayacağım komutanına!"

"Komutanım!..." Resmen gözlerinin içi gülüyordu. Geri çekilmişti fakat kolları hala omuzumdaydı. "Seval sekiz haftalık hamileymiş, komutanım! Baba oluyorum!"

'Seval sekiz haftalık hamileymiş, komutanım! Baba oluyorum!'

Şimdi benim canımı emanet ettiğim, canını emanet aldığım silah arkadaşım baba mı oluyordu?!

Dudaklarıma kocaman bir gülümseme yerleşirken aracın içindeki herkesten de birbirinden farklı sevinç naraları yükselmeye başlamıştı. "Böyle minik elleri olan, minik ayakları olan, her şeyiyle minik olan bir bebeğiniz mi olacak yani?!"

Kollarını omuzumdan çekip biraz geriye gitti, Adem. "Yani... Siz minik olmayan bir bebek gördünüz mü ki, komutanım?"

Adem'in yüzünde yer edinen alaycı sırıtışa karşılık omuzuna acıtacak ama öldürmeyecek bir hızda yumruk attım. "Bir de dalga geçiyor komutanıyla!" Bir süre sinirle gözlerinin içine baktıysam da hemen birkaç saniye sonrasında vurduğum omuzundan tutup kendime çektim ve sarıldım. "Allah analı babalı büyütsün, koçum! Senin adına da, Seval'in adına da çok sevindim vallahi!"

TABURDA BİR CUMHURİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin