Multimedya'ya eklemelik şarkı önerilerini buraya alabilirim! :)
Doktor ve ardından birkaç hemşire yoğun bakımdan çıkıp yanımıza geldiler. Herkesten önce atlayarak sordum. "Durumu nasıl?"
Doktor konuşmadan hemen önce derin bir nefes çekti içine. "İyi diyemeyeceğim... Hala durumu kritik. Az önce otuz saniye boyunca kalbi durdu fakat geri getirmeyi başardık. Daha doğrusu o, geri gelmeyi başardı... Bugün, yarın gözünü açtı, açtı. Açamazsa geri gelebileceğini sanmıyorum."
Yeniden kalktığım sandalyeye yönelip kendimi bıraktım. Zaten dizlerim daha fazla ayakta durmama müsaade etmiyordu. Şimdi bir de doktorun bu dedikleri...
Bir enkazdan ne farkım var?
Derin bir nefes aldım.
Kalbim yangın yeri.
Sırtımı geriye atarak iyice sandalyeye yayıldım. Bu sırada Fırat Albay yanıma gelip konuştu. "Oğlum... Biliyorum, harap olmuş vaziyettesin fakat az önce telsizden çıkarım yaptılar. Tim desteğine ihtiyaç varmış. Acaba siz-"
Diğer yanıma oturan Turgay, Fırat Albay'ın sözünü kesmişti. "Affedersiniz albayım, sözünüzü bölüyorum ama ne Pars'ın ne de Göktürklerin çatışmaya girecek halleri yok-"
Ben de elimi kaldırıp Turgay'ın sözünü kesmiştim. "Gideriz, Turgay. Vatan meselesi bu."
Gülümseyerek sırtıma birkaç kez vurdu. "Biliyorum, kardeşim ama şu hallerinize bir bakın..." Elini havada gezdirerek beni ve Göktürk'ü işaret etti. "Paramparçasınız. Bu halde çatışmaya girseniz ne olur sence?"
Sırıttım. "Alırız kellelerini."
Göz devirdi. "Nah alırsınız kellelerini! Daha ayakta bile duramıyorsun, kardeşim... Bırak benim tim gitsin."
Haklıydı, hepimiz perişan haldeydik. Bu halde çatışmaya girsek muhtemelen şehit verirdik.
Derin bir nefes alıp avuçlarımı şakaklarımın iki yanına bastırdım.
Askerlik, bazen deliliktir.
Ama bazen de akıllıca davranmaktır.
Ve benim şu an akıllıca davranmam gerekiyor.
Her ne kadar delirmiş vaziyette olsam da...
Başımı ağır ağır onaylarcasına salladım. "Tamam." Fırat Albay'a döndüm. "Turgay'ın timi gitse olur mu albayım?"
Tebessüm ederek elini omuzuma koydu ve sıvazladı. "Olur tabii, evladım. Kör değilim sonuçta. Görüyorum hepinizin halini." Turgay'a döndü. "O zaman timini hazırla, Turgay. Kirpilerle çatışmanın biraz uzağına intikal edeceksiniz."
Ayağa kalkıp asker selamı verdi, Turgay. "Emredersiniz komutanım!"
Turgay yanımızdan ayrıldıktan sonra Fırat Albay yine bana döndü. "Daha fazla kendini yıpratma, Pars. Neler hissettiğini anlayabiliyorum ama inan bana Asel'e bir şey olmayacak. Hatta..." Gülümseyerek yoğun bakımda yatan Asel'i gösterdi. "Uyandığı zaman halini görünce çok kızacak sana."
Burukça tebessüm ettim. "Uyansın da dilediği kadar kızabilir albayım. Yeter ki uyansın. Gerisine razıyım ben."
Elini dizime koyup birkaç kere vurdu ve ayağa kalktı. Ardından ben de kalkmak istediğimde elini omuzuma koyarak bastırdı ve geri oturmamı sağladı. "Otur, oğlum. Kalkma. Ben şimdi Yasir'in yanına geçiyorum. Oradan da görev yerine intikal ederiz."
Elimi omuzumdaki elinin üstüne koydum. "Bizi de habersiz bırakmayın albayım."
Tebessüm etti. "Tamamdır, oğlum. Sen de bir şey olursa haber verirsin bana."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABURDA BİR CUMHURİYET
Novela JuvenilCUMHURİYET SERİSİ - 1 - Bu kitap, başta Ömer Halisdemir olmak üzere bu ülke uğruna can veren nice şehitlerimize ithaf edilmiştir. Vatan uğruna baş koymuş, nice aşağılamaların, küçümsemelerin ardından başı dik, alını pak çıkmış bir üsteğmen; Asel Nur...