T.B.C × 1-BÖLÜM/ YÜZBAŞI

7.7K 718 60
                                    

Dün Bitlis/ Tatvan' da yaşanan olayda şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine de Allah'tan sabır diliyorum. Her şey için minnettarız!

"Yeni atanan yüzbaşı birazdan burada olur. Toplantı odasında toplanın." Dinlenme odasına dalıp nefes almadan, gür sesiyle konuşan Mehmet Albay'ın sesiyle görevden gelip çil yavrusu gibi koltuklara dağılan biz, irkilerek yerimizden zıpladık ve esas duruşa geçtik.
"Emredersiniz komutanım!" Kapıyı çekip çıktı.
Tim'e döndüm. "Hadi arkadaşlar. Bir an önce toplantı odasına geçelim."
Dinlenme odasından çıktık. Hep beraber toplantı odasına geçtiğimizde içeride henüz kimse yoktu.
"Komutanım?"
Başımı Hakan'a çevirdim. "Söyle Mardin'li."
"Yine bizimle olacaksınız, değil mi?"
"Oğlum istifa etmiyorum ki! Ben yine sizinle olacak, size emirler yağdıracağım. Sadece Allah ettiğiniz duaları kabul etti de, bana da emir yağdırmaya komutan gönderiyor."
"Estağfurullah komitanum!"
Başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Yani Rize'liye. "'Estağfurullah komitanum?'muş." Dedim Rize'liyi taklit ederek. "Senin hiç konuşmaya hakkın yok Rize'li! Kaç kere eğitimlerde 'Allahum, sen ya bu komitanu al başimuzdan ya da bu güzel canumi!' diye yakardığını duydu lan bu kulaklar!"
Bu sırada içeri Mehmet Albay ve yanında 1.90 boylarında kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, bordo bereli bir subayla geldi. İlginçtir ki, siması yabancı gelmemişti.
Bir saniye! Boş verin simayı falan!
Bordo bere?!

Özel Kuvvetler?!

Hadi canım!

"Hoş geldin asker!"

"Sağ ol!"
"Nasılsınız?"
"Sağ ol!"
Yüzbaşıyı işaret etti. "Göktürk timinin yeni komutanı, Özel Kuvvetlerden Pars Caka Kaçmaz."
Sözü yüzbaşı devraldı. "Artık sadece şehrin güvenliğinden ve refahından sorumlu değilsiniz. Benim de Özel Kuvvetlerden buraya gelmemle birlikte ülkenin güvenliği ve refahından da sorumlusunuz. Bundan böyle şehir dışında hatta sınır dışında da görev yapacağız."
Hemen arkamda duran Rize'linin fısıltısını işittim. "Ha şimdi siçtuk!"
Ben gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp yanaklarımı dişlerken durumun ciddiyetiyle biraz da olsun gerilmiştim aslında.
"Tanıtın bakalım kendinizi."
Timin 'eski' komutanı olarak önce ben tanıtacaktım kendimi. Öne birkaç adım atıp asker selamı verdim. "Komando Üsteğmen Asel Nur Demir! Hoş geldiniz komutanım!"
Komutan beni baştan aşağı yavaşça süzdükten sonra cevap verdi. "Hoş bulduk asker."
Yerime geçtim. Tüm tim kendini tanıttıktan sonra sözü yine Mehmet Albay aldı. "Oturun." Karşılıklı duran çift kişilik koltukları işaret etti. Oturduk. "Biliyorum. Görevden yeni geldiniz, yorgunsunuz, uykusuzsunuz ama yeni bir görev için yine size ihtiyaç var."
"Nereye komutanım?" Diye sordu Yüzbaşı.
Gözlerimi kapattım. Zorlu bir görev olmaması için Allaha yalvarıyordum.
"Zaxo."
Hassiktir!
"Oğlum nerede bokluk, orada Göktürk timi ha!" Diye fısıldadı hemen yanı başımda oturan Ali. Dirseğimi karnına geçirmemle iki büklüm olurken ne dediğinin farkına varmıştı. "Kusura bakmayın komutanım. Albay, öyle Zaxo falan deyince ben bir şey oldum."
Kaşlarımı çattım. "Ne olduysan oldun. Sus da Albay'ı dinle!"
"Emredersiniz komutanım!"
Bakışlarımı yeniden Albay'a çevirdim ama konuşan Yüzbaşı olmuştu. "Peki tam olarak görevimiz ne komutanım?"
Albay, Yüzbaşı'na döndü. "Ben de tam oraya gelecektim. Senin eski timinin bir süredir peşinde olduğu silah kaçakçısı gevşek, yarın Zaxo'da bir Amerika'lı ile alım satım yapacak. Görevde Göktürk timi ve senin eski timin Arslan timi olacak. El birliği ile adamları temizleyip ardından da o gevşeği tutuklayacaksınız."

Albay, ayağa kalkıp harita üzerinde de görevi daha detaylı bir şekilde anlattıktan sonra yeniden gelip koltuğa oturdu. "Ama bakın aslanlarım. Bu gevşek hafife alınacak biri değil. Eğer kolay biri olsaydı zaten Arslan timi eliyle koymuş gibi yakalardı. Velhasıl kelam demek istediğim, dikkatli olun. Son anda bir bokluk falan yapar diye tetikte olun hep."

TABURDA BİR CUMHURİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin