🎶 Stray Kids - Sorry, I Love You
"Sakın odandan çıkma Roseanne. Baban seni yemekte görürse kızar." Başımı salladım usulca. Kabullenmekten başka ne seçeceğim olabilirdi ki ? Hizmetlimiz Maria acıyan gözlerle bakıyordu bana. Annem arkasını dönüp odamdan çıkarken Maria yanıma yürüyüp küçük ellerimi avuçları arasına aldı.
"Ne yemek istersin ? Senin için yapayım." dedi gülümseyerek. Önce heyecanlandım. Akşam yemeğini ben de ailemle yemek istiyordum ancak bugün babamın önemli bir iş ortağı evimize gelecekti. Bu yüzden beni sofrada istememişti. Odamdan çıkamazdım. Oysaki en sevdiğim olan bal kabağı çorbasını yapmıştı Maria, bunu biliyordum. Heyecanım söndü ve başımı iki yana salladım.
"Aç değilim." Maria bana acıyan gözlerini çekmedi üzerimden. Bu bakışı sevmiyordum. Bana acımasını istemiyordum. Bir an önce çıkıp gitmeli ve beni oyuncak bebeklerimle baş başa bırakmalıydı. Her zaman olduğu gibi. Sonunda pes edip ayağı kalktı ve beni büyük odada tek başıma bıraktı.
Gözlerim dolmuştu ancak ağlayamazdım. Çünkü babam ağlamamı sevmezdi. Bu yüzden göz yaşlarımı kurutmaya karar vermiş ve derin bir nefes alarak yorganımın altına girmiştim. Belki de uyursam hemencecik yarın olurdu. Böylece aç karnımı güzel bir kahvaltıya doyurabilirdim.
Gözlerimi kapattım sıkıca ve uyumaya çalıştım. Uykum yoktu. Ama uyumalıydım. Belki de doktorumun verdiği haplardan içersem uyuyabilirim diye düşündüm. Evet ! Kesinlikle uyuyabilirdim. Aceleyle yorganın altından çıkıp çekmeceye koştum ve doktorun verdiği uyku haplarını avucuma doldurdum. Ne kadar çok içersem o kadar çabuk uydurdum belki de. Küçük avucuma sığdırabildiğim kadar çok ilacı sığdırmış ve onları heyecanla ağzıma atmıştım. Şeker gibi çiğnediğim ilaç ağzımın içinde eriyip kanıma karışırken midemin bulandığını hissetmeye başlamıştım. Ancak gözlerim kapanmak üzereydi. Bu iyi bir şeydi. Uykum geliyordu. Nereden bilebilirdim çocuk aklımda yaptığım bu şeyin aslında hayatım boyunca verdiğim en doğru karar olduğunu ?
Gözlerimi usulca açtığımda beyaz bir tavanla karşılaşmıştım. O güne dair hatırladığım anılar beni yalnız bırakmamaya yemin etmiş gibiydi. Yeni evimde uyandığım ilk sabahın, eski hayatımın anıları sayesinde berbat bir kabusa dönüşmesi canımı sıkmıştı.
Yorganı tekmeleyerek üstümden attım ve yataktan doğruldum. Terlemiştim. Elimin tersiyle alnımdaki damlacıkları silerken telefonum gürültülü bir şekilde çalmaya başlamıştı. Komidinin üzerine bıraktığım telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Chaeyoung." diye bağırdı karşıdaki ses. Yüzümü buruşturup telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Lisa yüksek sesle konuşma konusunda bir numaraydı.
"Tahmin et ne oldu ? Bomba bir haber vereceğim sana bugün."
"Tahmin dahi edemiyorum." dedim alaycı bir ses tonuyla. Lisa'nın karşı tarafta sinirlenmekte olduğunu hissedebiliyordum.
"Seoul Üniversitesi'nin kampüsleri birleşiyormuş." Kaşlarımı çattım.
"Hangi kampüsler ?" Lisa derin bir of çekti.
"Hepsi. Tüm kampüsler merkezde toplanacakmış. Yani Jungkook ve sen artık aynı kampüste olacaksınız." Sonunda yataktan kalkmayı başarmış ve ev terliklerimi giyerek mutfağa doğru ilerlemiştim.
"Daha iki gün önce Jungkook'la beraber yaşıyordum. Yani benim için değişen bir şey yok. Ne zaman ondan kurtulacağım ?" Şakaya karışık söylediğim şeye Lisa kahkaha atarak karşılık vermişti.
"Bence senin için iyi oldu. Neydi o çocuğun adı ? Aklıma gelmiyor şimdi. Artık seni rahatsız edemeyecek."
"Kim Ha Jun." diye hatırlattım Lisa'ya büyük bir tiksintiyle. Kim olduğunu bilmediğim birisinden sürekli saçma sapan notlar almak beni korkutuyordu.
"Her neyse. Sen beni bırak. Bu durum asıl sana yarayacak. Taehyung'da artık bizim kampüste öyleyse ?" Lisa söylediğime dertli, derin bir nefes almıştı.
"Evet, öyle ama sevgili yapmış." Dolaptan aldığım sütü kaseye dökerken şaşkınlıkla gözlerimi aralamıştım.
"Sevgili mi ? Kim ?"
"Irene. Fotoğrafını atıyorum. Kendin gör." Lisa görmese bile başımı salladım ve ardından telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım. Lisa bir kaç saniye sonra fotoğrafı yollamıştı.
Lalisa♥️
Fotoğrafı biraz daha inceleyip telefonu tekrar kulağıma götürdüm.
"Kimmiş bu kız ? Güzele benziyor." Karşı taraftan Lisa'nın homurdanmaları kulağıma dolmaya başlamıştı.
"Ya ! Ölmek mi istiyorsun ?" Kendime engel olamayarak güldüğümde Lisa'nın daha fazla sinirlendiğini duyabiliyordum.
"Ya ! Tabiki sen daha güzelsin." dedim onu yumuşatmak ve paçayı kurtarmak için ama elbette söylediğim yalan değildi. Bence o bu dünyanın en güzel, en sevimli kızı olmaya adaydı.
"Sanırım güzellik bir işe yaramıyor." dedi dertli dertli. Onun için gerçekten üzülüyordum. Geçen sene Jungkook ile aynı evde yaşadığım için haliyle yakın arkadaşlarımız da birbirleriyle sık sık karşılaşıyordu. Lisa benim en yakın arkadaşımdı, Tae'de Jungkook'un. Nasıl olmuştu bilmiyorum ancak Lisa, Tae'ye karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı. Aslında bu ilişkiyi hiçbir zaman onaylamamıştım çünkü Tae'nin Lisa'ya göre olmadığını düşünüyordum. Lisa çok masumdu. Tae ise onun tam tersi, arsız tabirini yakıştırabileceğim biriydi. Yine de Lisa onunla bir şansının olup olmadığını merak ediyordu ve benim de yapmam gereken ne olursa olsun en yakın arkadaşımın arkasında durmaktı. Bu yüzden kararına saygı duyuyordum.
"Chaeyoung, benim kapatmam gerekiyor. Sonra konuşuruz bebeğim." Lisa telefonu aniden yüzüme kapattığında gülmüş ve telefonu masanın üstüne bırakıp mısır gevreğini yemeye koyulmuştum. Bu sabah evimde uyandığım ilk sabahtı. Yalnız yaşamanın her zaman mükemmel olduğunu düşünmüştüm ancak gece kimseye iyi geceler dilemeden, sabah kimseye günaydın demeden ve uyandığımda çoktan hazırlanmış bir kahvaltıya oturamadığımdan sandığım kadar da mükemmel değildi. Tek başıma oturmuş sütün içinde eriyip giden kötü bir kısır gevreği yiyordum ancak mızmızlanmaya hakkım yoktu. Sonuçta bunu ben istemiştim.
Az sonra telefonuma mesaj bildirimi geldi. Mısır gevreğini kenarı itip telefonumu elime aldım.
Jungkook
Bugün kahvaltıyı dışarıda yapmaya ne dersiniz ?Siz
Olur.Jungkook
O zaman hemen aşağıya gel. Dışarıda bekliyorum.Siz
Ne ?Siz
Bekle?Jungkook
Bekliyorum zaten. Acele et.Telefonu fırlattığım gibi banyoya koştum. Bu çocuk her seferinde beni bu kadar acele ettirmek zorunda mıydı ? Gelmeden önce arayıp sorması gerekirken kapının önüne gelince soruyordu. İnanılmazdı.
En azından yeni hayatımın ilk kahvaltısını yalnız yapmayacaktım. Bu iyi bir şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When We're High | Rosékook
FanfictionElimde sadece tek bir valizle Kore'ye geldiğim gün beni havaalanında saçları sapsarı, kaşları ve dudağı delik, deri ceketli, asık suratlı bir çocuk karşılamıştı. Alelacele valizimi elimden alıp yarım yamalak bir İngilizceyle konuştu; "Kore'deki ail...