🎶 EVERGLOW - Bon Bon Chocolat
Ayakkabılarımı giymeye çalışırken çantamı hışımla Jungkook'a fırlattığımda Jungkook havada yakalayıp "Nice cat !" diye bağırmıştı. Gözlerimi devirdim ve hemen ardından düzelttim "Nice catch ! Kaç yıldır İngilizce öğretiyorum sana, hala öğrenemedin mi ?"
Jungkook aynı benim gibi gözlerini devirdi.
"İngilizce öğretmenim sen olduğun içindir." Ayakkabımı giymeyi başardığımda doğrulmuş ve avcumun içini sertçe Jungkook'un omzuna geçirmiştim. Jungkook çocuk gibi çığlık attığında gözlerimi kocaman açıp etrafa bakındım. Bizi rezil ediyordu !
"Ya ! Senin yüzünden iki ayağım bir pabuca girdi zaten. Susmazsan alırım kolumun altına." Jungkook güldü.
"Bu lafları sana kim öğretti ?" Ve hemen ardından parmaklarını kendine çevirdi. "Eserimle gurur duyuyorum." Başımı iki yana umutsuzca salladım. Neden her ortamda ciddi ve sakin olan biri, benim yanıma geldiğinde küçük bir oğlan çocuğuna dönüşüyordu ki ?
Kavgamız son bulduğunda birlikte arabaya doğru yürümüştük. Jungkook anahtarla kapıyı açtıktan sonra benden önce davranıp kapımı aşmış ve içeri geçmemi beklemişti. Teşekkür edip yolcu koltuğuna oturdum ve Jungkook'un sürücü koltuğuna geçmesini bekledim. Jungkook sürücü koltuğuna geçmiş ve fırlattığım çantamı kucağıma bırakmıştı.
"Nereye gidiyoruz ?" diye sordum kemerini takarken.
"Üniversiteden arkadaşlarla buluşacaktım. Sonra aklıma kampüslerin birleştiği geldi. Sonra kendi kendime dedim ki, neden Chae'yi arkadaşlarımla tanıştırmıyorum ? Böylece kampüsler birleştiğinde hep birlikte takılabiliriz." Yüzümü buruşturdum.
"Seninle takılacağımı kim söyledi ?" Jungkook gözlerini bir anlığına yoldan çekip bana çevirmiş ve ciddi olup olmadığını kontrol etmişti.
"Neden ? Takılmak istediğin başka biri mi var ?" Güldüm. Jungkook rahatsızca kıpırdanıp tekrar gözlerini bana çevirdi.
"Yola baksana." diye azarlandığında omuz silkti ve saniyede bir dönüp bana bakmaya devam etti.
"Biriyle takılmak istiyorsan önce benimle tanıştır." Kaşlarımı kaldırıp kendi kendime neden bunu yapmam gerektiğini sorguladım.
"Neden böyle bir şey yapayım ?"
"Çünkü okuldaki herkes hakkında bir fikre sahibim ve sonradan pişman olup üzülmeni istemiyorum." Başımı iki yana salladım.
"Buna gerek yok. Karşımdaki kişiyi kendim tanıyıp karar vermeyi tercih ederim." Jungkook derin bir iç çektiğinde gözlerimi ona çevirmiştim.
"Dik başlılığın yüzünden bir gün başın belaya girecek." Beni ciddiye almasına güldüm ve omzuna şakayla bir fiske attım.
"Sadece şaka yapıyorum. Elbette hayatıma birini aldığımda onu seninle tanıştıracağım. Sonuçta sen benim...." Susup uygun kelimeyi ararken yutkunmuş ve bir kaç saniye düşünmüştüm.
"...ailemsin." Diye tamamladım cümlemi. Jungkook hiçbir şey söylememiş ve sadece gülümsemekte yetinmişti.
Bu doğruydu. Kendi ailem bile bana gerçek bir aile gibi hissettirmezken Jungkook'un annesi ve babası bana kendi kızları gibi davranmışlardı. Jungkook ise bazen bir ağabey, bazen ise küçük yaramaz bir kardeş gibi davransa bile benim ailemden olduğu su götürmez bir gerçekti.
"Geldik." dedi Jungkook arabayı yavaşlatıp bulduğu boş bir yere park ederken. Kemerimi çözerken etrafıma bakındım. Büyük bir restoranın önünde duruyorduk. Oldukça pahalı bir mekana benziyordu. Jungkook ve ailesinin durumu iyiydi ancak Jungkook'un böyle mekanlarda takıldığını bilmiyordum. Çünkü birlikteyken genellikle basit küçük kafelere gider ya da Han Nehri'nde takılırdık. Arkadaşlarının da durumunun iyi olduğu geldikleri mekandan belli oluyordu. Açıkçası aramızdaki sınıf farkının iyi anlaşmamıza yardımcı olmayacağını farkındaydım. Her ne kadar bundan nefret etsem de kendi seviyemdekilerle takılmak beni daha mutlu ediyordu. Yine de önyargılarımı bir kenara itip arabadan indim.
Jungkook yanına gelmemi bekleyip elini omzuma attı. Omzumdaki çantamı düzeltip derin bir nefes verdim ve sakinleşmeye çalıştım. Nedenini bilmediğim bir şekilde gergindim.
Birlikte içeri girdiğimizde çokta kalabalık olmadığı görmek biraz olsun içimi rahatlatmıştı. Az sonra yaptığı gürültüyle kendini belli eden arkadaş grubuna kaydı gözlerim. Ben üç kız ve üç erkeğin oturduğu masaya doğru ilerlememek için dua ederken, Jungkook'un omzumdaki eli beni oraya doğru yönlendiriyordu. Kaderime razı gelip masaya vardığımızda bizi ilk fark eden benim de tanıdığım Taehyung olmuştu. Sandalyesinden kalktı ve gülümseyerek elini Jungkook'a uzattı.
"Sonunda geldin." dedi sesindeki bıkkınlığı gizlemeden. Jungkook ve Taehyung omzlarını birbirine çarparak selamlaştılar. Daha sonra gözleri beni buldu.
"Sende hoşgeldin Chaeyoung." Ona sadece gülümseyerek karşılık verdim. Masada bir curcuna kopmuşken Jungkook'un çektiği sandalyeye oturdum ve çantamı omzumdan çıkarıp kucağıma koydum.
Lisa burada olsaydı muhtemelen ya sinir krizi geçirir ya da direkt bayılırdı. Çünkü tam karşımda oturan kızı Lisa sayesinde bu sabah tanımıştım. Irene. Taehyung'ın sevgilisi. Kızın kısık gözleri üzerimde dolaşırken gözlerimi ondan kaçırmış ve sabır dileyerek başımı kucağımdaki çantaya eğmiştim.
"Bizi tanıştırsana." dedi tanımadığım bir ses. Başımı kaldırıp sesin geldiği yere baktım.
"Evet. Tanıştırayım." dedi Jungkook elini tekrar omzuma koyarken.
"Chaeyoung. En yakın..." bir kaç saniye beklediğinde gözlerimi ona çevirdim.
"En yakınlarımdan biridir." dedi cümlesini tamamlayarak. Beni böyle tanıtmasına açıkçası biraz şaşırmıştım. Çünkü genellikle beni ya kardeşi ya da aynı yaşta olmamıza rağmen ablası olarak tanıtırdı. Şimdi ise ortaya bir belirsizlik koymuştu ve bunun sebebini anlayamamıştım.
Sesin sahibi anladığını belirterek başını salladı ve ardından elini bana uzattı.
"Bundan sonra sık sık karşılaşacağız. Ben Lee Taeyong."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When We're High | Rosékook
FanfictionElimde sadece tek bir valizle Kore'ye geldiğim gün beni havaalanında saçları sapsarı, kaşları ve dudağı delik, deri ceketli, asık suratlı bir çocuk karşılamıştı. Alelacele valizimi elimden alıp yarım yamalak bir İngilizceyle konuştu; "Kore'deki ail...