🎶 Twice - Perfect World
Lisa'yı daha önce hiç bu kadar heyecanlı görmemiştim. Tae'nin özel davetlisi olduğu için çok mutluydu. Açıkçası bu duruma bende şaşırmıştım çünkü Taehyung'ın Lisa'nın varlığından bile haberi olduğunu bilmiyordum. Ben Jungkook'ların evinde yaşarken, Lisa ve Tae defalarca karşılaşmış ancak tek kelime bile etmemişlerdi. Gerçi biraz olsun arkadaşımla muhatap olsaydı Lisa'nın aşkına kul köle olacağından adım kadar da emindim. Yine de Tae'nin 'sadakat' kelimesinin anlamını bilmemesi beni korkutuyor ve onu Lisa'dan uzak tutma isteğimi doğuruyordu. Ama arkadaşım ondan o kadar çok hoşlanıyordu ki, üzülecekse bile bunu deneyimleyerek öğrenmek istiyordu. Ve ben Park Chaeyoung, Lalisa Manoban'a asla hayır diyemiyordum.
Lisa ile Kore'ye ilk geldiğim sene tanışmıştık. Tayland'dan benim gibi değişim öğrencisi olarak gelmişti. Korecesi en az benimki kadar berbattı ancak İngilizce seviyesi onunla arkadaş olmama yetecek kadar iyiydi. Buraya ilk geldiğimde ne Jungkook ne de Bay ve Bayan Jeon ile anlaşabiliyordum. Bilmediğin bir dili anlamaya çalışmak kadar zor bir şey yoktu benim için. İşte tam o sıralarda Lisa çıkıp gelmiş ve akıcı İngilizcesiyle ışık olmuştu bana. Böyle böyle başlayan arkadaşlığımız günler geçtikçe daha da sıkılaşmış ve ayrılmaz ikili olmuştuk. Liseden sonra aynı üniversiteyi kazanmak ise bizi birbirimize daha da çok bağlamıştı.
"Nasıl görünüyorum ?" diye sordu aynada kendini inceleyen Lisa. Onu baştan aşağı süzüp baş parmağımı beğeniyle havaya kaldırdım.
"Harika."
"Sence elbise mi giymeliydim ?" Başımı iki yana salladım.
"Böyle daha rahat. Hem bende pantolon giydim." Lisa gözlerini aynadan ayırmadan beni onayladı.
"Acaba bu yaptığım yanlış mı ? Ben gelmesem mi ?" diye sordu sonunda aynaya arkasını dönüp bana doğru yürürken. Gözlerimi kısıp yüzüne baktım.
"Ne demek gelmesem mi ? Senin için gidiyoruz."
"Biliyorum ama ben ve o asla olamayacağız. Kendimi kandırmak istemiyorum." Gözlerimi devirdim ve Lisa'ya öldürücü bakışlarımı yolladım. Ancak ben daha ağzımı açmadan lafı ağzıma tıkmıştı.
"Sonuçta onun bir sevgilisi var." dedi omuzlarını düşürürken. Bu konuda haklıydı aslında.
"Öyle ama amacın ikisini ayırmak olmadıktan sonra sorun yok." dedim içini rahatlatmak isteyerek. "Ayrıca çok yakın gözükmüyorlardı. Ne bileyim. Anla işte. Ciddi bir ilişki gibi gözükmüyor." Lisa bana samimi olmadığını bildiğim bir gülümseme yollayarak gözlerini tekrar aynaya çevirip kendini incelmeye devam etti. Aklının karışık olduğunu biliyordum. Sevgilisi olan birinin sözlerinden bu kadar kolay etkileniyor olması onu üzüyordu. Ancak bunun önüne geçemediğinin de farkındaydım. Bu yüzden mantıksız bir şey yapsa bile onu desteklemeye karar vermiştim.
Maalesef ki Tae ve Lisa'nın bir geleceği olabileceğini düşünmüyordum ancak arkadaşım ondan çok hoşlanıyor ve bunu istiyordu. Hevesini kırmamak adına çenemi kapalı tutmak en iyisiydi.
Az sonra telefonuma gelen mesajla birlikte Lisa'ya döndüm.
"Jungkook mesaj attı. Beş dakika içinde burada olurmuş." Aceleyle çantamı ve ayakkabılarımı aldıktan sonra kapıya yürüdüm. Lisa ayakkabıları yeni olduğu için evin içinde giymeyi tercih etmişti.
Ayakkabılarımı giyerken dışarıdan gelen korna sesiyle Jungkook'un geldiğini anlamıştım. Lisa ve ben evin adresini bilmediğimiz için Jungkook bizi götürmeyi teklif etmişti. Sırf bunun için bile partiye geliyor olabilirdi. Çünkü kalabalık ortamlardan ve yüksek sesten hiç hoşlanmıyordu.
Birlikte dışarı çıktığımızda Jungkook'un bizi arabanın dışında beklediğini görmüş ve yanına ilerlemiştik. Gözleri önce beni buldu.
"Harika görünüyorsun.." Lalisa'nın da arkamda olduğunu gördüğünde ekledi. "..uz." Gülümsedim. Ne yalan söyleyeyim o da kusursuz gözüküyordu. Baştan aşağıya siyah görünümüyle ve iki sene önce sarı boyadan kurtulup siyah boyattığı saçlarıyla oldukça ilgi çekiciydi. Ona böyle güzel giyinmeyi ben öğretmiştim. Bu yüzden her alışverişine beni de yanında götürmeyi asla unutmuyordu.
"Sen de öyle. Stilistlik maaşı almalıyım." dedim gülerek. Çünkü üstündeki gömlekten cekete, pantolondan ayakkabıya kadar her şeyi ben seçmiştim. Jungkook söylediğime güldü ve yanıma ilerleyerek ön koltuğun kapısını açtı.
"Özel şoförlüğünü yapıyorum, daha ne ?" Gözlerimi devirip içeri girdiğimde kapıyı yavaşça kapatıp bu sefer de Lisa için kapı açtı.
"Bir an beni unuttunuz sandım." Dedi Lisa dudaklarını büzerek. Jungkook elini Lisa'nın saçlarına götürüp küçük bir çocukmuş gibi karıştırdı. Lisa büyük bir çığlık kopardığında Jungkook anında olay yerinden uzaklaşıp sürücü koltuğuna geçmişti. İki küçük çocuk gibi davranıyorlardı. Bu hallerine gülmeden edememiştim.
"Seni kaç kere uyardım canavar ! Saçlarımla uğraşma !" Jungkook arabayı çalıştırırken omuz silkti.
"Ne yapayım ? Şirin olmuşlar." Lisa sinirle bir nefes verip sırtına koltuğa çarpmış ve kollarını birbirine bağlamıştı. Ağabeyine küsmüş beş yaşındaki bir çocuğa benziyordu.
Yola çıktıktan bir kaç dakika sonra Jungkook'un gözleri üstünde dolaşmaya başlamıştı. Yan gözle ona baktım.
"Ne ?" diye sorduğumda gözlerini çıplak omuzlarıma çıkardı.
"Gece serin olur. Üşümez misin ?"
"Üşürsem ceketini verirsin." Dedim gözümü kırparak. Jungkook gözlerini çıplak omuzlarımdan çekip yola çevirdi.
"Çok beklersin." Güldüm ve ben de gözlerimi yola çevirdim. İkimiz de üşüdüğümde o ceketin omuzlarımda olacağını çok iyi biliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When We're High | Rosékook
FanfictionElimde sadece tek bir valizle Kore'ye geldiğim gün beni havaalanında saçları sapsarı, kaşları ve dudağı delik, deri ceketli, asık suratlı bir çocuk karşılamıştı. Alelacele valizimi elimden alıp yarım yamalak bir İngilizceyle konuştu; "Kore'deki ail...