🎶 Blackpink - Sure Things
"Love you like a brother
Treat you like a friend
Respect you like a lover"Yaptığım kahveyi karıştırırken derin bir nefes aldım. Jungkook tam şu anda benim mutfağımda oturup yaptığım kahveyi içmeyi bekliyordu.
Onu eve davet etmiştim ! Ben ! Onu eve davet etmiştim ! Şimdi ise gecenin saat 12'sinde bendeydi ve mutfak masasında oturuyordu. Nasıl olurdu da heyecandan ellerim titremezdi ki? Tekrar derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Ardından tezgahta duran kupaları elime alarak mutfak masasına ilerledim.
Kahveyi önüne koyduğumda bana gülümseyerek teşekkür etti. Bir kaç dakika boyunca ne söyleyeceğimizi bilemeyerek birbirimize baktık. Aramız gerçekten tuhaflaşmıştı. Çünkü ne o artık bana küçük kız kardeşi gibi davranabiliyordu ne de ben ona ağabeyim gibi.
"Bay ve Bayan Jeon'a ne diyeceğiz ?" Diye sordum sonunda sessizliği bozarak. Jungkook kahvesinden bir yudum aldıktan sonra cevap verdi.
"Hangi konuda?" Hangi konuda olduğunu gayet net bilmesine rağmen beni kıvrandırmak hoşuna gidiyor olmalıydı. Yüz ifademi görünce güldü.
"Bir şey dememize gerek yok. Annem zaten her şeyin bizden önce farkındaydı." Kaşlarımı şaşkınlıkla havaya kaldırdım.
"Nasıl yani?"
"Sen gittiğinden beri davranışlarımın değiştiğini, daha agresif, daha sinirli olduğumu, konuyu hep sana getirdiğimi, hep senin hakkında konuştuğumu söyledi. Ve bunun bir ağabeyin kardeşine duyduğu özlemden daha fazlası olduğunu..Başta kabul etmek zor olsa da, o söylemeseydi bunların farkında bile değildim. Bana bunları fark ettiren annem oldu." Derin bir nefes aldı ve gülümseyerek devam etti.
"Yani annem buna çok sevinecek. Bu yüzden bu konuda endişelenmeyi bırak lütfen." İster istemez yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Bayan Jeon'a çok şey borçluydum ve onun istemediği hiçbir şey yapmak istemiyordum. Bu yüzden bizim adımıza sevinecek olmasını duymak beni gerçekten çok rahatlatmıştı.
"Babam ise verdiğimiz ve vereceğimiz tüm kararlar için arkanızda olacak. Bana güven." Başımı salladım. Hala garip geliyor olsa da, ben ve Jungkook artık ilişkimize bir isim koymuştuk. Üstünü örttüğümüz hisleri artık rahatça gün yüzüne çıkarabilirdik.
Jungkook kahvesini bitirdikten sonra ayağı kalktığında ben de onunla birlikte ayağı kalktım.
"Ben artık gideyim. Yarın okul var. İstersen birlikte..." Jungkook bir anlığına sustuktan sonra gülümsedi. "Herneyse. Yarın görüşürüz." Yarın okula birlikte gitmenin sözünü açacakken kendisini benim rahatsız olmamam adına durdurduğunu biliyordum. Geçen sefer yanlış anlaşılmamak adına bunu istememiştim ancak şimdi yeryüzündeki her canlının birlikte olduğumuzu bilmesini istiyordum.
Jungkook bana doğru ilerlerken heyecanla bekledim. Dip dibe geldiğimizde derin bir nefes aldıktan sonra bana sarılmış ve bir kolunu belime sararken diğer eliyle saçlarımı usulca okşamıştı. Sanki bana incitmekten korktuğu bir bebek gibi davranıyordu. Gülümseyerek başımı göğüsüne gömdüm ve büyüleyici kokusunu içime çektim. Bir süre birbirimize öylece sarılmış ve eski zamanların acısını çıkartmıştık sanki. Ancak daha fazla böyle durmak akıl sağlığım için iyi değildi çünkü kokusuyla sarhoş olmak üzereydim.
"Yarın..." Dedim kollarından ayrılırken. "Okula birlikte gidelim mi?" Jungkook'un gözleri parladı. Gülümseyerek başını salladı.
"O zaman burada kalayım. Sabah evden birlikte çıkarız." Diyerek sırıttığında alayla koluna bir şaplak attım.
"Bayan Jeon ikimizi de öldürebilir. O yüzden evine git. Yarın görüşürüz." Jungkook küçük bir çocuk gibi mızmızlanarak tekrar beni kolları arasına aldı.
"Ama yarına daha çok var. O zamana kadar seni göremeyecek, kokunu alamayacak, sana sarılamayacak..." Gözlerini gözlerime sabitledi ve yavaşça yüzlerimizi yakınlaştırdı. Kalbim heyecandan patlayacak gibi atıyordu. "....seni öpemeyecek miyim ?"
Dudakları usulca dudaklarımı bulduğunda bedenimin baştan aşağı titrediğini hissetmiştim. Dudakları dudaklarımı aralayarak yavaş öpücüğünü hızlandırmış ve sanki bir elektrik akımına kapılmışım gibi heyecandan tir tir titrememe sebep olmuştu.
Sanki bir güç tarafından ona çekiliyordum. Sanki biri kulağıma ona teslim olmam için fısıldıyor gibiydi. Kollarımı boynuna dolarken öpüşüne aynı şehvetle karşılık verdim. Jungkook'un nazik hareketleri bana zarar vermeyecek ölçüde sertleşirken beni belimden yakalayıp sanki değerli bir bibloymuşum gibi mutfak masasının üzerine koymuş ve iki yana açılmış bacaklarımın arasına girerek bana daha da yaklaşmıştı. Artık ikimiz de aynı boydaydık.
Bir anlığına durup bir nefes aldık. Şehvet saçan gözlerine baktım. Şimdiye kadar nasıl fark etmediğime şaşırıyordum bu gözlerdeki ateşi. Bana dünyada eşi benzerine rastlanmayan bir şeymişim gibi bakıyordu.
Bulunduğumuz bu duruma hala inanamıyordum. İkimiz de ayıktık. Ne yaptığımızı farkındaydık ve her şeyi kabul etmiştik.
Jungkook gülümseyerek dudaklarını tekrar dudaklarıma bastırdı. Ellerimi yumuşak saçları arasında gezdirirken, Jungkook'un elleri ise tişörtümün içinden çıplak tenime ulaşmıştı. Heyecanla titrek bir nefes aldım.
Az sonra masanın üzerinde duran kahve dolu kupalara çarpmamla birlikte kupalar yere düşmüştü. İkimizde korkuyla geri çekildik. Gözlerimi mutfak zeminine çevirdiğimde yerlerin kahverengine boyandığını görmüş ve sıkıntıyla bir nefes almıştım.
Jungkook gülerek geri çekildi.
"Önce buraları temizleyip sonra eve gitsem iyi olur." Demişti. Gülümseyerek başımı salladım. Masadan inerken aklımdaki tek düşünce az önce yaşadığımız şeydi. Mutluluk geldiğim bu yaşıma kadar ilk defa içime sığmıyor, bedenimden dışarı taşıyordu sanki. Ve ben bunun son bulmasını hiç mi hiç istemiyordum.
🌹
Sınır +50 🌟
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When We're High | Rosékook
FanfictionElimde sadece tek bir valizle Kore'ye geldiğim gün beni havaalanında saçları sapsarı, kaşları ve dudağı delik, deri ceketli, asık suratlı bir çocuk karşılamıştı. Alelacele valizimi elimden alıp yarım yamalak bir İngilizceyle konuştu; "Kore'deki ail...